Gülen ile Erdoğan'ı birleştiren isim
Abone olHükümete 27 Nisan e-muhtırası veren Yaşar Büyükanıt, Fethullah Gülen ve Başbakan Erdoğan'ı birleştirdi.
MİT kriziyle birlikte iktidar partisi ile Gülen cemaatinin
kavgalı oldukları yazıldı. Bu iki güç arasındaki birliktelik
hakkında medyada ilginç yazılar yer alıyor. Tarafların önemli
temsilcilerinden birbirlerine "tuzağa düşmeyelim"
uyarısı geliyor.
Kapışacakları söylense de genel kanaat tarafların bu birlikteliği sürdüreceği şeklinde. MİT depremine rağmen cemaat ile AK Parti arasında devam eden bu ittifak peki ne zaman doğdu?
Konuyla ilgili yazılarıyla dikkat çeken Vatan yazarı Ruşen Çakır'a göre iki grubun yolları Yaşar Büyükanıt'ın 27 Nisan gecesi birleşti. 2007 Nisan başında iktidar çekişmesinin üç önemli faktörleri olarak AK Parti, TSK ve cemaati sıralayan Çakır, sonrasında yaşanan mücadeleyi ve iki grubun kendiliğinden gelişen ortaklığını yazdı.
TSK AVA GİDERKEN AVLANDI
"1) AKP tabii ki Gülen cemaatine daha yakındı. Ancak onunla
özdeşleşerek TSK ile fazladan sorun çıkarmak istemiyordu.
2) Gülen cemaati de AKP hükümetinin geleceği belirsiz olduğu için
“partilerüstü” konumunu korumaya çalışıyor, kendi bağımsız
gündemine uygun strateji ve taktikler geliştiriyordu.
3) TSK üst kademelerinin düşman algısında Gülen cemaati, AKP ve
diğer İslami yapıları, hatta PKK’yı da sollayarak en üst sırada yer
alıyordu. Kulislerde TSK’nın Gülen hareketine yönelik topyekûn bir
harekat planladığı konuşuluyordu.
Ama sonunda ava giden avlandı. TSK Gülen cemaatini
etkisizleştirecek herhangi bir güçlü hamle yapamadan, bu hareketin
alabildiğine aktif bir şekilde yer aldığı bir süreçle iktidar
mücadelesinde devre dışı kaldı, tasfiye edildi. Burada dönüm
noktası Şemdinli Davası olabilirdi, fakat hükümet ürkek davranınca
yaklaşık bir buçuk yıl, yani 27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay
Başkanlığı sitesine o meşhur muhtıranın konulmasını beklemek
gerekecekti.
27 Nisan olayı AKP hükümetine TSK ile doğrudan hesaplaşmayı daha
uzun süre erteleyemeyeceğini açık bir şekilde gösterdi. Artık, bu
konuda çok uzun bir süredir hazırlıklar yapmış olan Gülen
hareketiyle iş ve güçbirliğine gitmeleri kaçınılmazdı ve öyle oldu.
Yani Erdoğan ile Gülen’in yollarını kesin bir şekilde yeniden
birleştiren kişi dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar
Büyükanıt’tan başkası değildi.
KENDİLİĞİNDEN İTTİFAK
İş ve güçbirliği derken tarafların masa başında müzakereler
yapmasını, protokoller imzalamasını kastetmiyorum. Zaten bu iki
hareket doğalarının farklı olması, yani birinin siyasi bir parti,
diğerinin toplumsal bir hareket olması nedeniyle bu türden bildik
bir ittifak teknik olarak da mümkün değildi. Sonuçta ortaya çıkan
“kendiliğinden ittifak”ta esas olarak Gülen hareketinin medya
kuruluşlarıyla oralarda görev yapan bazı kişilerin bir tür
kolaylaştırıcı işlevi görmüş olduklarını söyleyebiliriz.
Bu işbirliği ilk meyvesini 2007 genel seçimlerinde verdi. AKP’nin
yüzde 47 gibi yüksek bir oy oranına ulaşmasında, yıllarca epey
işlerine yaramış olan “partilerüstü” imajlarını açıkça riske atan
Gülen hareketinin katkısı hayli yüksekti. Ama hareketin siyasi
tarafını en bariz biçimde belli etmesi 12 Eylül referandumunda
olmuştur. Referandumda elde edilen başarı da her iki tarafta da
yaptıklarının doğru olduğu düşüncesini güçlendirdi.
Referandumdan kısa bir süre sonra yapılan genel seçimlerde AKP’nin
yüzde 50’yi aşmasını, ülkede askeri vesayetin ölüm ilanı olarak
nitelemek yanlış olmayacaktır. Ne var ki bu büyük seçim zaferinden
kısa bir süre sonra yeni iktidar bloğunun iki ana bileşeni, AKP ile
Gülen hareketi arasında sorunlar çıktığı söylentileri ortalığı
kapladı. Taraflar daha bunları yalanlamaya fırsat bulamadan MİT
krizinin patlak vermesiyle iddialar yepyeni boyutlar kazandı."
Yazının tamamı için tıklayın