Gülen, iki gazetecinin arasını açtı
Abone olErgin, kendisini 'Yapma be Sedat' diye eleştiren meslektaşına seslendi: "Sana hiç yakışmadı."
Ergin, 'Yakışmadı' demesinin gerekçesini ise yazısında şu
şekilde dile getiriyor: İbn-i Abbas’tan günümüze Bundan iki hafta
önce bu köşede çıkan ve Fethullah Gülen’in teröristlerle ateistleri
eşdeğer tutan bakışını eleştirdiğimiz yazımıza pek çok tepki aldık.
Konu basında da tartışıldı, bu arada Fethullah Gülen cemaatine
yakınlığıyla bilinen Zaman Gazetesi’nde karşı eleştiriler
yayımlandı. Bu cemaat mensubu olduğu anlaşılan şahıslar tarafından
gönderilen e-mail mesajlarında da iki çizgi ortaya çıktı. Birinci
grupta, medeni ölçüler içinde Gülen’e yönelik eleştiriden duyulan
rahatsızlığı ve üzüntüyü ifade eden, benim hatalı olduğumu ileri
süren mesajlar yer alıyordu. İkinci grup ise, ‘Hoca Efendi’yi
savunmak adına, şahsıma hakaretler yağdıran, bağnazlık dolu,
küfürlü mesajlardan oluştu. Hoşgörü ile bu hırçın üslubun nasıl bir
arada var olabildiği ayrı bir değerlendirme konusudur. GÜLEN NE
DEMİŞTİ? Fethullah Gülen’in Zaman Gazetesi’ne verdiği uzun
mülakatta, İslam adına teröre başvurulmasına kuvvetli bir şekilde
karşı çıkmasının ve bunun din açısından geçersizliğini anlatmasının
değerini yadsımıyorum. İslam ülkelerinde pek çok ulemanın terörü
meşru gösteren fetvalar verdiği bir dönemde, İslam dünyası içinden
bir düşünürün karşı bir mesajı cesaretle vermiş olması kuşkusuz
önemlidir. Ancak, mülakatın taşıdığı barışçı mesajın değeri,
mülakatın içinde yer alan şu sözlerinin problemli duruşunu ortadan
kaldırmıyor: ‘Bir insanı öldürmenin bütün insanları öldürmek gibi
olduğunu Kur’an-ı Kerim söylüyor. İbn-i Abbas, insan öldürenin
ebediyen cehennemde kalacağını söylüyor. Bu hüküm káfirler için söz
konusudur. Demek ki, insan öldüren, káfirin maruz kalacağı aynı
şeye maruz kalıyor. Yani ateist, Allah’ı kabul etmeyen ne ise insan
öldüren de onunla eş değerdir.’ Gülen, bu sözleriyle, açıkça
görüleceği gibi, bu iki kategoriyi bir tutmakla kalmıyor,
teröristleri kınamak için referans olarak ateistleri gösteriyor.
CENNETİN KAPISINI AÇAN TEFSİR! Usame Bin Ladin ile bir ateisti eş
tutan bu yaklaşımın Gülen’in yaymaya çalıştığı ılımlı, hoşgörülü
mesajla bağdaşmadığına inanıyorum. Benim getirdiğim eleştiri,
Gülen’in bu sözlerinin çağımızın gereklerine uyumlu bir bakışı
yansıtmadığı, kendisinin bu tefsiri ile içtihat kapısından içeri
adım atamadığı noktasında odaklanıyordu. Gelen karşı eleştirilerde,
Gülen’in teröristlerle ateistleri Allah’ın gözündeki yerleri
açısından bir tuttuğu, bunun da özünde Kuran’ın buyruğu olduğu
belirtildi. Örneğin Ahmet Kurucan, Zaman’daki yazısında ‘Hoca
Efendi, ilahi iradeye yüzde yüz ters káfirlerin cennete gideceğini
söylerse, çağın gereklerine uygun bir tefsir yapmış olacak Sayın
Ergin’e göre. Öyle mi?’ diye sordu. Hayır, bunu önermiyorum. Kimin
nereye gideceğine ilişkin takdirin bize ait olmaması gerektiğini,
Yaradan’ın yetki alanı içine girdiğini söylemek istiyorum. İBN-İ
ABBAS’IN DEVRİNDEN DEMOKRASİYE Kaldı ki, Fethullah Gülen de
kimlerin cehenneme gideceğine ilişkin görüşünü açıklarken, bunu
kısmen Hazreti Muhammed’in amcasının oğlu İbn-i Abbas’a
dayandırıyor. Yani, kendisi de bir ölçüde bir başkasının
tefsirinden yola çıkıyor. İbn-i Abbas, din koyucu değildir, din
yorumlayıcısıdır. Ayrıca, kimin ebediyen cehennemde yanacağı sorusu
da yüzyıllarca kelam tarihinin tartışma konusu olagelmiştir. Ben
şunu söylemek istiyorum: İbn-i Abbas devrinde yaşamıyoruz.
Yirmibirinci yüzyılın hemen başında ve bir demokrasi rejiminde
yaşıyoruz. Kendi inançları söz konusu olduğunda demokrasi kavramını
ağzından düşürmeyen ve daha çok özgürlük talep edenlerin, demokrasi
ve hukuk zemininde başkalarının inançlarına da saygı göstermeleri
gerektiğini söylüyorum. ‘Ateist, insan öldürenle eşdeğerdir’
dediğiniz zaman, ateistlere saygısızlık ettiğinizi, kastınız o
olmasa da, müritlerinizi ateistlere de karşı tahrik etmekte
olduğunuzu idrak edin demek istiyorum. (Bu yazının sınırları
dışında değerlendirmek istediğim bir konu, Zaman Gazetesi Genel
Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın beni eleştirmek üzere kaleme
aldığı ‘Yapma be Sedat’ başlıklı yazı ile ilgili. Kendisiyle bir
polemiğe girecek değilim. Ancak köşesinde basın ahlakı üzerine her
gün fetva veren bir gazete yöneticisinin bir eleştiri karşısında
hemen hırçın bir üslupla saldırıya geçerek, şahsıma asgari saygı
ölçülerinden yoksun bir şekilde ilk isim ile hitap etmesini çok
yadırgadım. Üslubu, gazetesine yerleştirmeye çalıştığı ölçülere
ters düşüyor. Futbolculara soyadlarıyla hitap edildiği bir dönemde
basındaki siyaset ve basın ahlakı köşelerinde de bu ölçünün
yerleşmesi gerekiyor. Üstelik, yaşça kendisinden büyüğüm. S.E.)