Gülen Emniyet'i ele geçiriyor mu?
Abone olGülen cemaati Emniyet teşkilatını ele mi geçiriyor? İddialarla ilgili sosyal medyada işte bu yazı dolaşıyor.
Son dönemin en çok sorulan sorusu bu olsa gerek. Gülen
cemaati Emniyet teşkilatını ele geçirdi mi ya da geçiriyor mu?
Tartışmalar sosyal medyada da tüm hızıyla sürüyor.
Twitter'da Gülen hareketine yakın isimlerin kurduğu bir
sitede bu soruya detaylı bir yazıyla cevap verilyor. İddiaların
tarihçesinin anlatıldığı yazıda defalarca kez açılan soruşturmalar
hatırlatılırken, Gülen'i hedef alan kesimlere dikkat çekiliyor.
Yazıda ayrıca 90'lı yıllarda iddialarla ilgili bazı köşe
yazarlarının görüşlerine de yer veriliyor.
İşte sanal alemde dolaşan o çarpıcı cevap:
NİYE SEVİYORSUNUZ DİYEMEM
Bu soru hareketin insan gücünün, maddi varlığının ve halk
desteğinin çok sınırlı olduğu 80'lerden beri sorula gelen ve
hareketin devletin bürokratik ve/veya askeri kadrolarını ele
geçirme hedefinde olduğu iddiaları ile paralellik gösteren bir
sorudur.
Eğer kastedilen Emniyet Teşkilatı’nda Gülen’in fikirlerine veya
hareketin ideallerine sıcak bakan insanlar olup olmadığı ise
Gülen’in kendisinin de röportajlarında ifade ettiği gibi "[Halkın
büyük bir çoğunluğu] yapılan hizmetleri, bu hoşgörü ve eğitim
teşebbüslerini olumlu buluyorlar, sempati duyuyorlar... Şimdi bu
insanlar bu faaliyetlere olan hüsnü zanlarını ifade ediyorlarsa,
iyi şeyler yapılıyor diyorlarsa, bunların hepsi zannediyorum, benim
taraftarım gibi gösteriliyor. Bir yerde bir vaaz dinlemiş olabilir,
bir sohbet dinlemiş olabilir, sempati duyabilir, [hatta doğru veya
yanlış olarak da] sevebilirler de... Birileri [bu
hizmetleri] seviyorsa, birileri bana saygı duyuyorlarsa, sempati
duyuyorlarsa, "Niye seviyorsunuz?" diyemem. İhtimal ben adlarını,
namlarını, nisanlarını bilmem ama Emniyet’in içinde belki de
Askeriye’de sevenler, sempati duyanlar vardır. Bunları hiç
sevmediğim bir tabirle "Fethullahçı" diye karalamak çok yakışıksız
bir şey oluyor. Bir kere Türk toplumu içinde -ci -cu'ya karşı benim
kadar mücadele veren uğraşan bir ikinci insan gösterilemez
zannediyorum."[1]
Eğer kastedilen sistematik bir şekilde Emniyet’te örgütlenme ise bu
iddiayı bütün röportajlarında Gülen’in kendisi reddetmektedir.[2]
Ama öncesinde bu iddiaların tarihçesine bir bakmakta fayda var:
İLK OPERASYON ÜNAL ERKAN'DAN
Turgut Özal’ın 1989’da cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine Anavatan
Partisi’nde başlayan liberal/seküler-muhafazakâr ayrışması ilk sert
kavgasını İçişleri Bakanlığı kadroları üzerinde yaptı.
Muhafazakârların adayı Başbakan Yıldırım Akbulut’un kongreyi
kaybetmesi üzerine 1991’de başbakanlık görevini devralan Mesut
Yılmaz, İçişleri Bakanlığı görevine liberal/seküler kanattan
Mustafa Kalemli’yi getirdi. Bu dönemde Emniyet Genel Müdürü ise,
ANAP’lı liberallerin görüşlerine yakın bir dünya görüşüne sahip
olan Ünal Erkan’dı. Böylece İçişleri Bakanlığı ve Emniyette
"takunyalılar" ve "tarikatçılar"
lakapları takılan dindar insanlara karşı geniş bir operasyon
başladı.
MUHAFAZAKARLAR HEDEF ALINDI
Bu dönemde Doğu Perinçek yönetimindeki Aydınlık dergisi de
Emniyetteki dindarların tasfiyesi hareketine destek verdi.
Aydınlık’ın iddiasına göre, Emniyet’teki bu tarikatçı yapılanma çok
eski yıllara dayanıyordu ve arkasında Korkut Özal ve yıllarca
içişlerinde üst düzey bürokrat olarak çalışan Vecdi Gönül, Galip
Demirel, Mehmet Keçeciler gibi kişiler vardı.
Dönemin Emniyet Genel Müdürü Ünal Erkan, Emniyetteki bu tasfiye ile
yetinmedi. Dindarların Emniyette örgütlendiğini resmi bir
soruşturma konusu yaparak daha da ileri bir adım attı. Emniyette
"Fethullah Gülen’in Talebeleri" ismiyle bir oluşum olduğu iddiası
bu şekilde ortaya çıkmış oldu.
3 KEZ TAKİPSİZLİK KARARI
Polis Akademisi ve Polis kolejinde yapılan soruşturmadan sonra; iki
müfettişin imzasını taşıyan 10 Mart 1992 tarihli bir rapor
hazırlandı. Rapordaki iddiaya göre, Polis Akademisi’nde bazı
öğretim üyeleri "Fethullah Gülen’in Talebeleri" ismiyle bir gurup
kurarak, laikliğe aykırı faaliyetlerde bulunuyorlardı.
Konu burada kalmadı. Fethullah Gülen’in Emniyette kadrolaştığı
iddiasını öne süren bu rapor, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi
Başsavcılığının önüne geldi. Başsavcılık soruşturma sonucunda 14
Ekim 1992 günü takipsizlik kararı verdi.
İki yıl sonra 1994’te Hürriyet Gazetesi bu raporu haber konusu
yapınca dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, 9 Nisan 1994 günü
şu açıklamayı yaptı: "Bu rapor geçmişte yanlış bir
yaklaşımla hazırlandı. O yüzden bu raporun geçerliliği
kaldırıldı."
Üç yıl süren soruşturma "28 Şubat Süreci" olarak bilinen 1997’de
yeniden Ankara DGM’nin önüne gelen davada mahkeme 20 Mart 1998 günü
yine takipsizlik kararı vermiştir. Hem bizzat Emniyette kadrolaşma
ile ilgili iddialarda hem de dolaylı olarak bu konuyu da içine alan
ve Gülen’e karşı açılmış soruşturma ve davalarda da çıkan sonuç
takipsizlik veya beraat olmuştur.[3]
ULUSALCILARIN İDDİALARI
Yargıdan istedikleri sonuç çıkmamasına rağmen; Doğu Perinçek
yönetimindeki Aydınlık dergisi başta olmak üzere devrimci ve
ulusalcı guruplar; Türk Emniyet Teşkilatı’nı bölmek ve güçten
düşürmek için bu iddiayı günümüze kadar sürekli gündemde tuttular.
Onların iddiasına göre Emniyet’te ağırlıklı olarak üç gurup vardı:
Fethullahçılar, Ülkücüler ve Aleviler. Ama en güçlü gurup
Fethullahçılardı ve Emniyette başta istihbarat dairesi olmak üzere
hızla kadrolaşıyorlardı.
Bu iddialarını güçlendirmek için 1999’dan başlayarak, zaman zaman
"Emniyetteki Fethullahçılar" diye, 80-100 kişilik
listeler hazırladılar. En önemli özelliği fazla içki içmek olan bir
Emniyet Müdürü ve Alevi kökenli bazı kişiler de Fethullahçılar
listesine alınmıştı. Kısacası, Emniyet teşkilatındaki insani
rekabetlerde, birbirini yemek isteyen insanlar arasındaki savaşta
Fethullah Gülen’in ismi araç olarak kullanılıyordu.
Emniyette kim Fethullahçı kim değil kavgasının en dramatik
örneklerinden birini bizzat, Fethullah Gülen karşıtlığı ile tanınan
eski bir polis olan Zübeyir Kındıra, "Fethullah’ın
Jopları" isimli kitabında sergiledi. Kındıra, dönemin
İstanbul Emniyeti Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan
için, "Saçan’ın Fethullahçı olup olmadığını kimse bilemez,
hatta kendisi bile bilemez. Çünkü masasının bir çekmecesinde viski,
bir çekmecesinde Said Nursi’nin kitapları olur." diyordu.
1980’li yılların sonlarında başlayan Emniyetteki bu iç çekişme işte
bu kadar gülünç noktalara kadar varabildi.
En önemlisi Emniyet’in bu şekilde iç kavgayla güç kaybetmesinde
kimlerin menfaati vardı? 1990’lı yıllardan itibaren sol terörün
büyük şehirlerde büyük bir atağa kalkmasında ve her gün onlarca
polisin şehit olmasında acaba bu iç zafiyetlerin bir payı var
mıydı?
DEMİREL: BULSUNLAR ÇIKARSINLAR
Fethullah Gülen bu konudaki sorulara cevap verirken 2005 yılında
Milliyet’teki röportajında özellikle 28 Şubat Sürecinde zirveye
ulaşan 90’ların puslu siyasi atmosferi ve o atmosferde dile
getirilen örgütlenme iddialarıyla alakalı şunları söylemiştir:
"Sayın Süleyman Demirel'in bir beyanı olmuştu: "Bazı dönemler vardır ki, o dönemler gammazlama dönemidir." Kurtulamazsınız ve gammazlanan gider. Mesela birinin birine karnı ağrımış ve oradan uzaklaştırılmasını arzu ediyorsa şayet, siciline "falancı" demek yeter. Böyle bir şey var mı yok, öyle bir "-cı", "-cu" var mı yok mu, ona bakmadan hemen yakıştırırlar. Böyle olunca herkes herkese nispet edilebilir... Ben burada dururken nasıl örgütleniyorum, nasıl yapıyorum bilmiyorum. Bunu kendilerinin araştırmaları lazım. Kim o örgüt üyeleri? Bulsunlar çıkarsınlar. Bir ara "emniyette örgütlenme" diye verilen bir liste vardı. Sonra her biri farklı, birbirine zıt dünya görüşlerine sahip insanlar oldukları görüldü. Demek ki, yine birinin birilerine karşı karnı ağrıyordu. Kendilerine kredi kazandırma, başkalarını karalama adına masa başında bir liste yaptılar."[4]
TEK ÖLÇÜ LİYAKAT OLSUN
Türk toplumunun insan yapısının olduğu gibi Emniyet teşkilatına
yansıması kadar doğal bir şey olamaz. Bu teşkilatta dindar da
ateist de, alevi de Sünni de sağcı da solcu da olacaktır. Yeter ki
Emniyette bir göreve gelmenin tek ölçüsü liyakat olsun.
[1] Reha Muhtar Röportajı, Show TV Ana Haber, 15 Haziran
1999
[2] Ertuğrul Özkök Röportajı, Hurriyet, 1995 / Reha Muhtar
Röportajı, Show TV, 1999 / Aksiyon Röportajı, 1999 / Mehmet Gündem
Röportajı, Milliyet, 2005 vs...
[3] Bu davaların en sonuncusu 31 Ağustos 2000’de Ankara 2 Nolu
DGM’de açılan ve 7 yıl süren dava olmuştur ve Ankara 11. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde Gülen’in beraatiyle sonuçlamıştır. Yargıtay 9.
Dairesi 7 Mart 2008’de söz konusu kararı onamıştır.
[4] Mehmet Gündem Röportajı, Milliyet, 2005