Gülen bedel ödüyor
Abone olBülent Ecevit ve Fethullah Gülen dostluğuna kızanlar kimler? Her iki kesimden bu iki isme tepkiler var.
Zaman yazarı Hüseyin Gülerce başlıklı yazısında bunun
nedenlerini yazdı. Fethullah Gülen ve Bülent Ecevit dostluğunu
istemeyen her iki kesimden insanların tepkilerini dile getiren
Gülerce, fitne ateşini söndürme uğruna her iki ismin bedel
ödediğini yazdı.
Yazı: Hüseyin Gülerce
Kaynak: www.zaman.com.tr
-Geçen haftaki Ecevit yazıma iki türlü tepki geldi. Yüzde 90 müspet
tepkiler; zor gününde Sayın Ecevit'le ilgili güzel şeyler yazmanın,
onun milletimizin himmetleriyle dünyanın dört bir yanına yayılan
Türk okullarına sahip çıkmasını hatırlamanın/hatırlatmanın bize
yakışan bir vefa örneği olduğu noktasında birleşiyordu. Yüzde
10'luk menfi tepkiler ise siyasî mesnetliydi.
Değişik gerekçelerle Ecevit'e hasım olanlar, Zaman Gazetesi'nde
Ecevit'e sahip çıkılmasını hazmedemediklerini söylüyorlardı.
Siyasî kimliğin, mü'min hoşgörüsünü, yumuşaklığını bastırması bu
ülkedeki kamplaşmaların önemli sebeplerinden birisidir.
Bakınız son Danıştay saldırısının ardından sahnelenen ve hatta bazı
makam sahipleri ve kurumlar tarafından sorumsuzca önü açılan
laik-anti laik kamplaşma, Türkiye'de iç barışın ne kadar kırılgan
bir sosyal fay hattının üzerinde bulunduğunu yeniden göstermiştir.
Birileri kamplaşmalardan ve kavgalardan medet umarken, sağduyu
sahiplerinin kendilerinden beklenen bir yumuşaklıkla bu kavgaları
önlemeye çalışması, siyasî mülahazaların üstüne çıkarak münakaşa
konularını bir kenara iterek ittifak edebileceğimiz hususları öne
çıkarması gerekmez mi?
Menfi tepki sahiplerinden birisi öylesine kızmış ki, "Madem
Ecevit'i seviyorsun, birlikte haşrolun..." diyor. Ona cevap yazdım.
Dedim ki: "Muhatabı hak etmiyorsa, beddua döner sahibine gelir.
İnsanları cehenneme göndermeyi arzu etmek nasıl bir duygu?
Acımasızca eleştirmek kolay, gönüllere girmeyi denemek zor. Hiç
kendinizi bir gün hesaba çektiniz mi?" Demek insaf sahibi imiş,
tekrar yazıp helallik istedi.
Ortada bu ülkenin ve insanımızın geleceğine kasteden bir fitne
var.
Türk-Kürt ayrımı, Alevi-Sünni ayrımı, laik-antilaik ayrımı bu fitne
ateşinin tutuşturulmak istendiği tahrik alanları. Bunu göremeyip,
olan bitene particilik açısından, etnik kimlik açısından, mezhep
açısından bakmak bu fitneyi söndürmez, daha da büyütür. Birileri
meşreplerine, cemaziyülevvellerine uygun davranarak, vehim ve
paranoyalarla kin, nefret, düşmanlık sergileyebilir. Ama bir de
fitne söndürücüler, tansiyon düşürücüler, aklıselime çağrı
yapanlar, affediciler olması gerekmez mi? Bir bedel ödenmesi
gerekse bile, sertlik yerine peygamberane bir yumuşaklık ile
birilerinin, evet acılarına köz basan birilerinin sinelerini
atmosfer gibi taşları eritecek büyüklükte tutması gerekmez mi?
Sayın Fethullah Gülen yıllardır bunun bedelini ödemiyor mu?
Ben Sayın Ecevit'i sadece, zor günlerinde Sayın Gülen'e destek
çıktığı, yurtdışındaki Türk okullarını savunduğu için değil,
ayrılık ve kamplaşma fitnesine karşı kendi kesiminden sağduyulu,
hoşgörülü, dine saygılı bir laiklik anlayışı ile diyalog ve
uzlaşmayı savunduğu için takdir ediyorum.
İsterseniz ne demek istediğimi daha iyi anlatayım. Sayın Ecevit,
televizyon ekranlarındaki görüntülerinden de çok açık belliydi ki,
18 Mayıs'ta Kocatepe Camii'ndeki cenaze namazına katılamayacak
kadar rahatsızdı. Nitekim fenalaştı ve komaya girdi. Olayın aslı
nedir bilemiyorum. Ama birileri ne yazdı biliyor musunuz? "Ecevit
iyi ki geldi. Gerçek yerini ölmeden önce göstermiş oldu. Çünkü
neydi o Fethullah Gülen'e, Abdülhamit'e sahip çıkmalar?"
Kamplaşmadan yana olanların rahatsızlığı besbelli. Mesele olan
biteni doğru okumakta. Fitne bir ateştir. Tabii ki onu söndürmeye
çalışanlar yangına dalınca zarar da görürler. Bunu göze almadan,
itfaiyeci olamazsınız ki!