Gülden tarihi açıklamalar
Abone olDışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Le Monde'a makale yazdı
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül,
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) katılmak için üye devletler
tarafından belirlenen koşulları yerine getirme yönünde gereken
hiçbir çabadan kaçınmadığını belirtti.
Gül, Fransa'da yayımlanan Le Monde gazetesinin yarınki sayısında
yer alan "Türkiye Niçin Üye Olmak İstiyor?" başlıklı makalesinde,
"imtiyazlı ortaklık" gibi önerileri reddedek, Türkiye için tam
üyelikten başka bir seçeneğin bulunmadığını kaydetti.
Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde Anayasanın üçte birini
yenilediğini, birçok yasal ve idari düzenlemeyi hayata geçirdiğini
ifade eden Gül, makalesinde şunları kaydetti: "Türkiye, Avrupa
Birliği'ne katılmak için adaylığını koyduğu günden bu yana, üye
devletler tarafından belirlenen koşulları yerine getirmek için
hiçbir çabadan kaçınmamıştır. Bu çerçevede, Anayasamızın üçte biri
yenilenmiş, birçok yasal ve idari düzenleme hayata geçirilmiştir.
Türk toplumu hızlı bir şekilde çağdaşlaşmaktadır. Elbette, gerek
Türk tarafının (tamamlamamız gereken çalışmayı küçümsemiyorum),
gerek bir bölümü Türkiye'nin adaylığına kuşkuyla yaklaştığını,
hatta karşı çıktığını gizlemeyen Avrupa ülkelerinin önünde çeşitli
engeller bulunmaktadır.''
Bu zorluklar karşısında, bazen "Gümrük Birliği ve imtiyazlı
ortaklık statüsüyle yetinecek yerde Avrupa Birliği ile
bütünleşmekte niçin bu kadar ısrar ediyorsunuz?" yönünde sorularla
karşılaştıklarını belirten Gül, yazısını şu ifadelerle sürdürdü:
"Her şeyden önce Türkiye'nin Avrupa Birliği ile bütünleşmesi,
modernleşme yolundaki gönüllü ilerleyişimizin doğal bir sonucudur.
Bütünleşme sürecimiz bir yandan yüzyıllara dayanan Avrupa
yönelimimizin mantıklı bir neticesi olarak ortaya çıkmakta, diğer
yandan da yürüttüğümüz değişim hareketi bakımından güçlü bir
motivasyon unsuru oluşturmaktadır. Türkiye'nin Avrupa yöneliminin,
zaman zaman unutulsa da, derin tarihi kökleri mevcuttur. Türkiye
1495 yılında Fransa'ya ilk diplomatik temsilcisini göndermiştir.
Fransa ise 16. yüzyılda yabancı bir ülkedeki ilk büyükelçiliğini
İstanbul'da açmıştır. Bu dönemden itibaren, taraflar arasındaki
etkileşim ve ilişkiler durmadan gelişme gösterirken, halkımız da
aynı zamanda Avrupa tarihine katkıda bulunmuştur. Kaldı ki,
Türkiye, NATO, Avrupa Konseyi veya AGİT gibi diğer tüm Avrupa
örgütlerinin de ya kurucu üyesi ya da en eski üyelerinden biri
konumundadır.''
Gül, AB üyeliğinin daha sağlam ve istikrarlı bir demokrasi,
sağlıklı bir ekonomi, daha adil bir sosyal güvenlik sistemi ile
sürdürülebilir kalkınmanın garantisi olarak görüldüğünü kaydetti.
Türkiye'nin üyeliğinin barışın kalıcı kılınmasının da güvencesini
oluşturacağını ifade eden Gül, "AB üyeliği olmadan da bu hedeflere
ulaşmak şüphesiz mümkündür. Ne var ki, Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne katılma iradesi her şeyden önce, Birliğin kurucu ideal
ve ilkelerine yönelik, siyasi ve felsefi bir seçimi
yansıtmaktadır'' dedi. Türkiye'nin üyeliğinin sağlayacağı
katkıların AB'yi küresel rekabet ortamı karşısında daha da güçlü
kılacağını ifade eden Gül, Türkiye'nin genç, eğitimli ve dışa açık
nüfusu, toplumunun dinamik yapısı, ekonomisinin gücü ve
uluslararası düzeyde sergilediği uyum yeteneğinin, çoğu zaman
üyelik yolundaki güçlü noktaları olarak sıralanmakta olduğunu
belirtti.
Gül, Türkiye'nin AB'ye katkı sağlayabileceği diğer temel
hususlardan birinin de, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı
örneğinin de gösterdiği gibi Avrupa'nın enerji güvenliği alanında
sahip olduğu merkezi rolden kaynaklandığını bildirdi. Sosyal ve
ekonomik unsurlara, Türkiye'nin jeostratejik katkısının, Orta Asya
ile Batı Avrupa arasında kurduğu ayrıcalıklı bağların eklenmesini
isteyen Gül, "Aynı şekilde, Türk ve Fransız politikaları arasındaki
yaklaşım birliği de dikkat çekicidir. Orta Doğu bölgesindeki güncel
gelişmeler, başlıca uluslararası meseleler karşısında benzer
analizleri paylaştığımızı bir kez daha gözler önüne sermiştir"
ifadelerini kullandı. "Türkiye için tam üyelikten başka bir
seçeneğin bulunmadığını da belirtmek isterim" diyen Gül, Ortaklık
Anlaşmasında da belirtildiği üzere, Gümrük Birliğinin tam üyeliğin
bir hazırlık aşamasını teşkil edebildiğini ve kimsenin kesin bir
şekilde tanımlayamadığı "imtiyazlı ortaklık" düşüncesi gibi tam
üyeliğe bir alternatif olmadığını kaydetti.
Gül, "Ortak Avrupa projesine her yönüyle katılmak istiyoruz.
Nitekim, Türkiye tam üyelik öncesinde AB ile Gümrük Birliğine
girmiş tek ülkedir" dedi. Gül, Kıbrıs dosyasında olduğu gibi bazı
konular hakkında görüş ayrılıkları bulunduğunun bilincinde olduğunu
ifade ederek, "Diğer konularda olduğu gibi bu konuda da Avrupa
Birliğinin temel değerlerine en uygun çözüm yollarını bulabilmemiz
gerekiyor. Bugün (AB üyesi olan) Kıbrıs Rum tarafı ile (AB'ye
alınmayan) Kıbrıs Türk tarafı arasında bölünmüş bulunan Kıbrıs'a
ilişkin vizyonumuz, birleşmiş bir Kıbrıs çerçevesinde Türkiye,
Yunanistan ve Kıbrıs'ın AB içerisinde yer alacakları bir işbirliği
sütunu oluşturulması yönündedir. Bu bağlamda, BM Genel Sekreterinin
soruna kapsamlı çözüm bulma çabalarına katkıda bulunmaya devam
ediyoruz" dedi.
Ermeni sorununun da Türkiye ile ilgili tartışmalarda sık sık
gündeme getirildiğine dikkati çeken Gül, on yüzyıl boyunca uyum
içinde birlikte yaşamış olan iki halk arasındaki hafıza
uyuşmazlığının nihayet giderilmesini teminen hükümetinin, Meclisin
de tam desteğiyle, Türk ve Ermeni tarihçilerden oluşacak ve üçüncü
ülkelerden de tarihçilerin katılabileceği bir Ortak Tarih Komisyonu
kurulmasını önerdiğini anımsattı. Gül, "Bu Komisyonun amacı,
Ermeniler ve Türkler için büyük acıların nedeni olan 1915
olaylarını tarafsız bir şekilde aydınlığa kavuşturmak olacaktır.
Uzmanların varacakları sonuçları kabulleneceğimizi ve bu sonuçlara
uygun adımlarla karşılık vereceğimizi şimdiden taahhüt etmiş
bulunuyoruz. Hafıza görevinin gerçek anlamda yerine getirilmesi
için tarihe özenli bir saygıyla yaklaşılması şarttır" dedi.
Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin önünde duran sorunların adil bir
çözüme kavuşturulması için elinden geleni yapacağını ifade eden
Gül, makalesini şu ifadelerle bitirdi: "Ülkemizde sağlam tarihi,
kültürel ve ekonomik bir konuma sahip olan Fransa'yı, geleceğimiz
açısından büyük umutlar vadeden Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne
üyeliğini desteklemeye çağırıyorum."