Gül’den muhaliflere silah yorumu
Abone olCumhurbaşkanı Gül, AB ülkelerinin Suriyeli muhaliflere silah sevkıyatı yasağını kaldırmasına ilişkin, "Bu dönemde artık silahla, ordu güçle...
Cumhurbaşkanı Gül, AB ülkelerinin Suriyeli muhaliflere silah
sevkıyatı yasağını kaldırmasına ilişkin, "Bu dönemde artık silahla,
ordu güçleriyle halkların sindirilemeyeceği anlaşılacaktır. O
açıdan dünyanın, uluslararası camianın muhalefete sahip çıkmasını
ve muhalefeti desteklemesini biz memnuniyetle karşılıyoruz"
dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, resmi ziyaret için Ankara’da bulunan Tunus
Cumhurbaşkanı Muhammed Moncef Marzouki ile düzenlediği ortak basın
toplantısında gazetecilerin sorularını cevapladı. AB ülkelerinin
Suriyeli muhaliflere silah sevkiyatı yasağını kaldırdığının ancak 2
aydan önce bunun uygulanmayacağının açıklandığının hatırlatılması
ve ’Bu karar Suriye’deki çatışmaları şiddetlendirir mi ya da bir
sona doğru götürür mü?’ sorusunun yöneltilmesi üzerine Gül,
Suriye’deki çatışmalardan büyük bir üzüntü duyduklarını belirterek,
Türkiye’nin bir bölge ülkesi olduğunu ve bölgede istikrar ve güven
istediklerini söyledi. Gül, "Suriye halkının çektiği acılar bizi
derinden yaralamaktadır. Bu acıların çekilmemesi için ne kadar çok
uğraştığımı herkesin hatırlamasını isterim. Büyük Arap uyanışının
ilk adımı, meşalesi Tunus’ta atıldı ve korku duvarları yıkıldıktan
sonra diğer Arap ülkeleri de meşru talepleri doğrultusunda
halklarının sokaklara döküldüğünü gördüler. Suriye halkı da bundan
cesaretlenerek meşru taleplerle yola çıktı. Talepleri neydi, daha
çok özgürlük, daha çok adalet ve demokrasi. Buna karşı gelinen
noktada Suriye rejimi kendi halkına karşı ağır silahlar kullandı.
Halkın kendini koruyabilmesi, daha çok ezilmemesi, daha büyük
katliamların olmaması için hep uğraştık. Türkiye’nin bütün
gayretleri bu yöndedir. Ümit ediyoruz ki zorla, bu dönemde artık
silahla, ordu güçleriyle halkların sindirilemeyeceği
anlaşılacaktır. O açıdan dünyanın, uluslararası camianın muhalefete
sahip çıkmasını ve muhalefeti desteklemesini biz memnuniyetle
karşılıyoruz" şeklinde konuştu.
3 SANDIK KONUSU
Gül, 3 sandık tartışmalarını nasıl karşıladığının sorulması üzerine
bunların, siyasetin vereceği kararlar olduğunu söyledi. Gül,
"Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tarihi belli. Onun dışında
seçimlerin erkene alınması, ertelenmesi, bunlar TBMM’nin, siyasetin
vereceği kararlardır. O açıdan söyleyecek bir şey yok. Siyasete
bırakıyoruz. Türkiye’de erken seçimler ilk defa olmadı. Öne
alınabilir, vaktinde yapılabilir. Referandum tartışmaları var.
Bunların hepsinin kuralları, şartları bellidir. Bunların hepsi
siyasi tartışmalardır ve siyasetin bileceği işlerdir" dedi.
İRAN’IN SURİYE’YE VERDİĞİ DESTEK
’İran Devrim Muhafızlarının Suriye’de mücadele ettiğini görüyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Hizbullah da Esad’ı destekleyeceğini söyledi.
İran ve Hizbullah’ın Suriye politikasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?’ sorusu üzerine Gül, bölgede bütün İslam
dünyasının birikmiş büyük bir potansiyeli olduğunu, bu potansiyelin
kendi içinde çatışmalarla tüketilmemesi gerektiğini vurguladı.
Bunun Suriye için de geçerli olduğunu dile getiren Gül, şunları
söyledi:
"Suriye’nin aslında gözümüzün önünde tükendiğini, savaşın biran
önce durdurulması ve acı çekenlere sahip çıkılması gerektiğini
söylerken, bu ateşin orada kalması gerektiğini söyledim. Bugün
görünen şey o ki Suriye’deki çatışmalar bir taraftan da mezhep
savaşları haline geliyor. Bunlar önümüzde daha büyük tehlikelerdir.
Bunlara fırsat verilmemesi gerekir. Bunun için bu bölgede herkese
büyük sorumluluk düşmektedir. En büyük sorumluluk da Suriye’yi
yönetenlere düşmektedir. Böyle bir kapı açılmamalıdır. Bu irade
bütün İslam dünyasının ve gelecek nesillerin lanetleyeceği bir
durum ortaya çıkartır. Böyle bir durum olursa, mezhep savaşları
olursa bunlardan ders almak gerekir. Vaktiyle İran-Irak savaşının
10 sene sürdüğünü ve bütün kaynakların nasıl tüketildiğini, 1
milyona yakın insanın nasıl öldüğünü düşünürseniz bundan çıkacak
dersler vardır. Kimse dar bakışlarla, mevzi kazanımlarla hareket
etmemelidir. Olması gereken şudur. Bugün bütün müslüman ülkeler
kendi halklarının meşru taleplerine cevap vermek durumundadır.
Hiçbir ülkenin yöneticisi kendi halkı baskı altındayken, tek
partili rejimlerle yönetilirken ’başım dik’ diyemez, onur duyamaz.
Bunu herkesin anlaması ve barışçı bir şekilde ülkelerindeki
demokratik dönüşümlerin öncülüğünü yapması gerekir. Bu olmazsa
olacak şey çatışmalardır. Bazısında bu kolay atlatılır, bazısında
da Suriye’de olduğu gibi çok büyük çıkmazlara girerek çok büyük
acılar olur ve bu ateş çevreyi daha da yakmaya başlar. Onun için bu
konularda herkesin sorumluluğu vardır."
(İHA)