Güldemir'i yerden yere vurdu
Abone olHabertürk'ün sahibi Ufuk Güldemir'in avladığı ayının penis kemiğini aldığını yazması ortalığı karıştırmıştı. Güldemir'i eleştiren Perihan Mağden ayının penisini yazdı:
Penis kemiği avcısı Hürriyet, pazar ekinde Pako sayfasını açarak
(tam bir sayfa da sinmiyor içlerine: Mümkün olduğunca kesip
buduyorlar) 'hayvan sevgisi' konusunda nasıl gazeteler arasında bir
öncü mevkiini üstlendiyse, Habertürk'ün patronu Ufuk Güldemir'in
'Ayı Öldürme Orgazmı'nı TAM bir sayfa (devvv fotoğraflarla filan)
yayımlayarak Hayvan Düşmanlığı üstüne de, basın tarihine rahatça
geçebilecek bir öncülüğü üstlendi, kışkışlar bizden. Genel yayın
yönetmenlerinin zaman ve zemin uyarınca gelgitli şahsiyeti yüzünden
midir, nedendir? Hoş, Bağdat Caddesi'nde kapkaç yapan bir genci
kazaen vurup öldüren (ve bunun vicdan azabıyla kavrulan) birini
kahraman ilan etmemiz gerektiğini, Amerika'da bunun böyle olacağını
bangırdayan yazısını filan da biliriz: Hem 'sansasyonel' tabiatına
aykırı sayılmaz böyle bir yazıyı 'ağırlamak', hem de genel yayın
yönetmenleri arası bir dayanışma, ya da FOYA MEYDANA ÇIKARMA (ve
kıssss kıssss gülme) güdüsüdür, şudur budur Hürriyet'te pazar pazar
karşımıza çıkan Korkunç Sayfa'nın 'gerekçesi' -bilemeyeceğiz. O tam
iç bulandırıcı sayfada nasıl da Bilmemnerede, nesli tükendiği için
korunmaya alınması gereken (kah kah: espriliyiz de!) ve muhteşem
kar motosikleti kullanan bir rehber eşliğinde, ayrıca ayının
etrafında fır dönerek kafasını karıştıran bir köpekle filan: Yani
tamamen 'natürel' koşullar altında zengin sadistliğinin, pardon
avcılığının, nasıl yapıldığını kanlandıra kanlandıra anlatmaktaydı
Ufuk Güldemir. Ayının cesedinin üstüne abanarak, sırıtan suratını
fotoğraflatmalar, kanın kara karışmasından duyduğu karnal zevki,
biz imkânları ve zevkleri kısıtlı düşük halkla paylaşmalar; ama en
mühimi efendim penisinde kemik bulunan tek hayvan olan bu ayının
penisine nasıl elini daldırıp da, kemiği çıkardığını ve bunun
tepesi altın ya da gümüş (zümrüt? yakup?) kaplatılarak nasıl da
eşsiz benzersiz bir 'içki karıştırıcıya' dönüştürülebileceğini
muştulamalar! Zengin sadistliğinin, pardon avcılığının, muhteşem
bir savunucusu olduğuna duyulan katıksız inançla yazılmış bir: 'Ne
yani, sırf çirkinleri mi avlayacağız bu dünyada?' cümlesi var ki,
bu aynı zamanda (bilinçaltında) Güldemir'in kendisinin asla
avlanmayacağına dair duymaya çalıştığı güvenin de, dışavurumu. Ben
makarayı birkaç hafta geri sarıp yine bir pazar günü Zaman
gazetesinde Nuriye Akman tarafından Ufuk Güldemir'le yapılan, daha
doğrusu yapılamayarak yapılan bir röportaja dönmek istiyorum. Orda
görüyoruz ki, epey naz niyazdan sonra Akman'a röportaj vermeyi
kabul eden Güldemir, konunun çok kısa ve acısız (belki de acılı)
şekilde avcılığı mevzuuna gelmesi üstüne, cümlemizin önünde ufak
çaplı bir sinir krizi geçiriyor. "Kızım, sen kim BENİ (hep böyle
büyük büyük hissiyat harfleri) tongaya bastırmak kim, ben kaçın
kurrasıyım, ben bu medyalamacılığın bilmemnesi olmuşum,
'kelimelerin efendisiyim' (bizzat kendi sözleri) ben şöyle mühim,
böyle külyutmazım" -Ciddi bir megalomani hezeyanının ardından, zart
diye kesilen bir mülakata şahit oluyoruz. Diyelim Nuriye Akman'ın
kurbanına yaklaşım stilini (üstelik kar motosikletiyle rehberi ve
şaşırtmaca köpekleri de yok yanında) beğenmezsin. İfadesinden, ses
tonundan gıcık kaparsın. Ya da 'Senin İçin Fazla Çalışkan'dır.
(Mesela benim için, öyle.) Medyalamacılığın efendisi olarak baştan
kabul etmezsin teklifini ya da iddia ettiğin kadar ordinaryüssen, o
röportajı da idare etmeyi becerirsin. Bence, Güldemir'in bu vahşi
dışavurumcu tam sayfasını, Nuriye Akman'ın başarısına borçluyuz.
"Ne lan beni bu avcısın! avcısın! diye sıkıştırmalar. Avcıyım işte:
Avcının babasıyım ve kendimle (avcı şahsiyetimle yani) iftihar
ediyorum. Yetti lan! siyaseten doğruculuğunuzla, hayvan hakları
kafa ütülemenizle sıktınız iyice. Şöyle kanların karlara
sıçramasından, elimi ölmüş ayının penisine sokup kemiğini
çıkarmamdan filan duyduğum zevki fışkırtan bi yazı kalemleyim de,
kapansın bakalım gagalarınız" diye topaçlayabileceğimiz bir
reaksiyon patlaması. Burda, Irak savaşına girmemiz için en iffetsiz
yayınları yürütmüş bir kanalın patronundan bahsettiğimizi de,
hatırlamakta yarar var. Evet, insanoğlunun avcı ve toplayıcı olarak
yaşadığı dönemlerden geçtik. Ama Güldemir magaralarında soğuk ve
açlıktan tir tir titreyerek yolunu bekleyen karısı ve çocukları
için öldürmüyor ayıyı. İçinde, vakti zamanında çok yanlış gitmiş
bir şeyler yüzünden öldürüyor. Bu yazısıyla da bana her şeyden çok
'yalnız kalmamak' için evine götürdüğü erkekleri öldüren, eğricik
büğrücük ceset ve parçalama çizimleri, tuttuğu zavallı notlar ve
kendini 'Monochrome Man' diye adlandırması, bir de yediği tüm
haltları tasvir tasvir anlatmasıyla ünlü İngiliz seri katil Dennis
Nilsen'i hatırlatmış bulunuyor. Etme bulma dünyasına olan inancımla
bitiriyorum