Gülben Ergen vatan haini diyenlere resti çekti!
Abone olŞarkıcı Gülben Ergen'in Altın Kelebek Ödül Töreni'nde cezaevinde olan Can Dündar'a selam göndermesi çok konuşulmuştu. Ergen, kendisini ‘vatan haini’ ilan edenlere cevap verdi.
Şarkıcı Gülben Ergen, MİT TIR’ları haberi
nedeniyle tutuklanıp hapse atılan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Can Dündar’a selam gönderdiği için kendisini ‘vatan
haini’ ilan edenlere, “İnsanım insan” diyerek yanıt
verdi.
Ergen, eleştirilere Instagram hesabından, Dündar’la
fotoğrafını da paylaşarak isyan etmişti.
Ergen, Hürriyet Pazar’a, “Ben insanlara değer veren bir
yerde duruyorum. O selamı Can’a yüreğimle söyledim. Ne savcıyım, ne
yargıç. İnsanım insan” dedi.
NE OLMUŞTU?
Ergen, Altın Kelebek Ödül Töreni’nde, Cumhuriyet ve Can Dündar’a
destek çıktığı için AKP’ye yakın kesim tarafından ağır eleştirilere
maruz kalmış, sosyal medyada ‘vatan haini’ ilan edilip lince
uğramıştı. Şarkıcı, Star’ın ‘şahin‘ yazarı Cem Küçük tarafından
‘bukalemun‘ olarak nitelenmişti.
Tüm bunlar üzerine Instagram hesabından bir açıklama yapan Ergen, “Can Dündar’a selam olsun” dediği diye işitmediği hakaret kalmadığını belirterek, “Dostluğunu gördüğüm her insana selam da yollarım, ziyaret de ederim” demişti.
Ancak eleştiriler sürmüş, Küçük, dünkü yazısında da,
Ergen ve eşi Erhan Çelik’e ambargo uygulanmasını istemişti.
İşte o röprtajın tamamı:
Gülben Ergen, Altın Kelebek Ödül Töreni'nde, "Can Dündar'a selam
olsun!" dedi.
Vayyy sen misin böyle diyen! Hakkında söylenmedik kalmadı. Birileri
“Kahramanımızsın!” derken birileri de “Vatan haini!” ilan etti.
Ergen’in başına gelenler bu toplumun nasıl kutuplaştığının içler
acısı bir örneğiydi. Bu, Ergen’in yaşadığı ilk linç
değil.
Gülbencim geçmiş olsun. Bir ‘linç’in
eksikti, onu da tamamladın! “Can Dündar’a selam olsun” derken bu
kadar küfür, kıyamet ve hakarete uğrayacağın aklına gelir
miydi?
- Hayır asla! Dehşete kapılacak kadar şaşkınım. Gerçi ilk linç
operasyonum değil ama en ağır. Arkadaşıma, “Selam olsun!” dedim.
Aptallığımdan mı bilmem ama şimdi olsa yine derim. Yargıdaki bir
konunun altını çizmedim. Siyasi bir mesaj vermedim. Siyasetle işim
yok benim. İnsanların gözü dönmüş, ne çok bilgi sahibi hepsi. Ben
de karacahil değilim, elbette yapılan haberin farkındayım ama
TIR’larla taşınan silahların ya da bu cümlelerin içine çekilecek en
son kişi ben olmalıyım. Yaşamını çocuklar üzerine kurmuş, haddinden
fazla iyilik ve iyi insan olma peşinde koşan biriyim ben. Can
arkadaşım benim, ar-ka-da-şımm! Arkadaşım hapse girmiş, ben de
selam olsun dedim. İnsanlığını gördüm, olması gerekeni yaptım. Yahu
n’oluyoooo? Vatan haini ilan edildim.
Nasıl saldırdılar?
- Her taraftan. “Sen bizim kahramanımızsın” diyenler bir tarafta,
vatana ihanetten asanlar, kesenler diğer tarafta. İltifat ve alkış
için yapmadım. Hayata bakışım bu benim. Yaşam felsefemde bana
iyiliği olan insanı unutmak yok. Zor gününde uzakta durmak yok,
olmayacak da. Gündüz kuşağında, yani şarkılar söylenip, bolca göbek
atılan sabah programları saatinde her gün yayınım vardı. Hatırla,
seni de arardım, kadın cinayetleri ile ilgili yaptığın haberlerin
peşine düşerdi benim editör arkadaşlarım. Haberlerinden feyz
alırdık. Başarıdan benim anladığım rakibimi geçmek değil,
rakibimden farklı olmak. Yayınımı farklı kılan, benim hatır
kredimin altını çizen bir arkadaşımdı Can. Kitabımda da kendisinden
bahsettim. Oğullarıma izleteceğim belgesellere, kitaplara imza
atmış bir adam. Şimdi yanlış mı yapmış? Yapmaması gereken bir haber
mi yapmış? Savcısı değilim. Arkadaşıyım! Geçmiş olsun, selam olsun.
İyi olsun... Bir çocuk tecavüzcüsüne mi selam gönderdim? Yoksa
Özgecan’ın katiline mi “Kardeşim selam olsun!” dedim? Neden bu
kadar ikiye bölünmeye meraklı bir toplum olduk biz? Hata yapmışsa
cezasını çeker, dost da selam eder, “Geçmiş olsun!” der. Savcı,
yargıç, bilirkişi değilim, insanım insan...
Seni en çok delirten mesajlar hangileriydi?
Gerçekten kıran, üzen...
- “Vatanı satan olmak” beni delirtir. Çünkü vatanı için, bayrağı
için burnunun direği sızlayan bir Cumhuriyet çocuğuyum ben. Köpek
gibi çalışıyorum, bir dernek sevdasına düştüm beş yıldır. 30 tane
anaokulunda dalgalanıyor benim bayrağım. Ben ölünce şarkılarımla
değil, Çocuklar Gülsün Diye anaokullarımla anılacağım. Şarkılar,
sahneler, giyim kuşam benim görünen vitrinim. Ekmek param.
Yatırımım değil artık. Üç evladıma daha farklı şeyler bırakıp
gideceğim bu dünyadan.
Akılla söylenecek söz mü Can’a selam söylemek
Yüreğimle söyledim!
Sen tam nerede duruyorsun?
- Ben insana değer veren bir yerde duruyorum. Çocuğun, kadının,
sanatın, demokrasinin, cumhuriyet ilkelerinin yanı başında
duruyorum. Kendimi bildim bileli öyle. Deniz’i ziyarete gittiğimde,
“Senin evlatlarına da uyuşturucu satsınlar, bakalım o zaman bu
kadını savunabilecek misin!” diyebilecek kadar kin dolu insanların
içi. Elbette bu çoksesliliği sosyal medyanın yükselen trendiyle
duyar olduk. Eskiden bu kadar bilmezdik insanların içini. Deniz
benim arkadaşım. Zor zamanlar geçiriyor. Ziyarete gideceğim
elbette. Deniz’i ziyaret etmek, onun yargı sebebine ortak oluyorum
demek mi? Neden iyileştirme yerine, idam meraklısı olduk? Evet,
arkadaşım hata yapsa da, ben arkadaşımın yanında olurum, hatasının
değil, arkadaşımın yanında.
“Aklımın süzgecinden geçeni yaparım, kimsenin akıl
vermesine gerek yok!” mu diyorsun?
- Yüreğimi dinlerim, aklımı-maklımı değil! Akılla söylenecek söz
müymüş Can’a selam olsun demek? Bir ben miyim o salonda popüler?
Aklını kullanan ödülüne teşekkür edip yerine oturdu, yüreğini
dinleyen ben, falakaya yatırıldı...
Allah, herkese bir yıl içinde 4 kez umre 1 kez hac nasip
etmez!
Bir de hac deneyimin var, onu da sorguladılar. İnancının
sorgulanması ağırına gitti mi?
- Bizim Peygamberimiz, bizim kutsal kitabımız, “Ey iman edenler”
der, “Ey insanlar” der, “Ey Müslümanlar” deyip bizimle
sınırlı kılmaz. Bizim Peygamberimiz Hadis-i Şerif’inde,
“Kolaylaştırın, güçleştirmeyin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin.
Birbirinizle iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin” der. Dinimiz
hoşgörü dinidir. Affediciliği, tevazu sahibi olabilmeyi, karıncayı
bile ezmemeyi anlatır bize. Kim, kimi bilmeden sorgularsa,
yargılarsa yanar... Allah, herkese bir yıl içinde dört kez umre,
bir kez hac nasip etmez! Ben öğrendiklerimden ve daha öğrenecek çok
şeyim olduğunu bilmekten memnunum. Beni ya da başkalarını
kıyafetiyle sorgulayanlar hep yüzeyde, hep sığ kalırlar. Allahıma
ulaşma biçimim, tenimin çok daha derinlerinde, yüreğimde. Orası
kapalı kutu...
Umreye gittiğinde seni alkışlayanlar, her fırsatta Atatürk
fotoğrafı koyduğunda seni parçalıyorlar mı?
- Ne cumhuriyetimle, ne ibadet biçimimle kimse beni alkışlamasın.
Alkış sadece sahnede... Alkış şarkı bitince!
Abdullah Gül’ün de Ahmet Necdet Sezer’in de Tayyip Erdoğan’ın da
davetlerine gittim
Deniz Seki ve Cumhurbaşkanı’nın yemeğine gidince de aynı
şey mi oldu?
- Ben Abdullah Gül’ün davetine de gittim, Ahmet Necdet Sezer’in
davetine de gittim, Tayyip Erdoğan’ın davetine de gittim. Ülkemin
cumhurbaşkanı beni davet etmiş, sağ olsun, gideceğim tabii. İlk
gidişim de değil... Gittiğimde de başka bir taraf topa tutuyor,
“Vaaay demek saraya gittin, demek sen de saraycısın!” Ne bu
taraftarlar ordusu? “Erdoğan’ın davetine gidip, Can Dündar’a nasıl
selam yollarsın?” E tabii, “Hacca gidip nasıl sahneye çıkarsın”a
kadar uzuyor bu saçma ikilemler...
Tüm bunlar sana toplumun nasıl
kutuplaştığını mı gösteriyor?
- Sanatın ve sanatçının bir duruşu vardır. Bu duruş iktidarla
değişime uğramaz. Özgür düşünmek herkesin hakkı. Bu, “Benden
değilsen düşmansın!” tutumunu, taraftarların fanatikleşince
kabalaşmalarına benzetiyorum. Ne bu? Fenerbahçe-Galatasaray maçı
mı? Vatan, bayrak, birlik bu kadar ucuz kutuplaştırılamaz...
Sence iktidar da bazen böyle davranmıyor mu: “Ya bendensin
ya düşmansın...”
- İktidarla ilgili konuşmadım. Sen de buradan sorup iyice didikleme
şimdi beni!
HAMİŞ: Kitabı 100 bin, albümü 50 bin gibi bir rekora koşuyor, açtığı anaokulu sayısı da 30 oldu. Şurası gerçek ki kadın, eşekler gibi çalışıyor. Bunlarla da ilgili soru sormak istedim. “Reklam yapıyor” demesinler diye kabul etmedi...