Gül: Birtakım çevreler dönemi bitti
Abone olDışişleri Bakanı Abdullah Gül, bundan sonra Türkiye'de 'birtakım çevreler' söyleminin bittiğini söyledi. Gül, hükümetin bütün kadrolarıyla duruma hakim olduğunu belirtti.
Bundan sonra Türkiye'de 'bir takım çevreler' lafı söz konusu değil. AK Parti hükümeti, Türkiye'ye, sorumluluğun bilinciyle hakim olan bir hükümet. 70 milyonun hükümetiyiz, muhtarlık değiliz.
Son günlerde yayılan havaya 'milliyetçi dalga' demiyorum. Bunlar şovenist reflekslerdir. Bu da özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor. Ama transformasyon yaşıyoruz ve bunlar yerli yerine oturacak.
İncirlik Amerikan üssü değil Türk üssüdür. Teklifleri, Irak ve Afganistan'a yapılan şeyleri daha düzenli hale getirmeyi içeriyor. Her kullanışla ilgili bilgi alırız. Bu konuda karar vermek için çok beklemeyiz.
Iraklı olan herkesin cumhurbaşkanı, başbakan olmak hakkı var. Irak benim toprağım değil, Talabani'nin toprağı. Talabani, Türkiye'yle beraber, Irak'ı yeniden yapılandırmada en arzulu liderlerden birisidir.
İki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştirmek için Cezayir'i ziyaret eden Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Yeni Şafak'ın sorularını cevaplandırdı. Irak sorunu, İsrail ve ABD ile ilişkiler, Washington'un İncirlik konusundaki taleplerinin yanı sıra, iç politikadaki son gelişmeleri değerlendiren Gül, "Türkiye'deki negatif hava bir üfleyişte dağılır" dedi.
ABD'nin İncirlik konusundaki talebinin kabul edilemez şartlar içermediğini belirten Gül, "kararı kısa sürede veririz" diye konuştu.
Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Karaalioğlu'nun sorularını cevaplandıran Dışişleri Bakanı Gül'ün çarpıcı açıklamaları şöyle:
Tarihi aldık köprüyü geçtik, demiyoruz
Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden geri kaldığına dair sözlerin gerçekle hiç alakası yok. Maratonun her yerinde son yüz metredeki süratle koşamazsınız ki. Bugünkü durum tabii olan bir şey. Hükümet "müzakere kararı aldık, köprüyü geçtik" zihniyeti içinde asla değil. Asıl bundan sonra yapılacak işler var. Bildiğiniz gibi AB Zirvesi Aralık'ta, Mart veya Nisan için müzakerelere başlama kararı alamadı. Biz ilk yarıda müzakereye başlamayı istedik oysa. Avrupa içindeki çeşitli nedenlerden dolayı Ekim ayında başlama kararı alındı. Dolayısıyla herhangi bir gecikme söz konusu değil. Yapılması gerekenler zaten yapılıyor. Ertelenen değil, tam tersine AB için problemli görülen konularda bile Türkiye adım attı. Protokol sürecini başlattık... AB treni birçok makasları geçerek gideceği tek istikamete girmiştir Aralık ayında. 3 Ekim'e giden yolda bir risk görmüyorum. Neden olsun ki. Brüksel, Türkiye hakkında kuşku tereddüt duysa bile biz kendi inisiyatifimizle adımlarımız attık, herhangi bir kararsızlık söz konusu olamaz.
Müzakereci popstar değil!
Müzakerece meselesi Avrupalıların gündeminde değil. Zaten, müzakereye başlayan hiçbir ülkede de böyle bir tartışma olmadı. Bizim tek özelliğimiz her şeyi magazinleştirmek. Popstar haline getirmeye çalışıyoruz. Müzakereci de böyle. Bu konuda büyük bir maharetimiz var, çok yanlış tabii. Sayın Başbakan bu konunun nasıl şekilleneceğini zaten açıkladı. Kafasında ne tür bir arkadaşımızın olacağı belli. Kısa bir süre içinde bu ismi de açıklar...
Milliyetçi değil, şovenist dalga
Son günlerde yayılan havaya milliyetçi dalga demiyorum. Şovenist refleksler demek lazım. Batı ve Amerika'daki milliyetçilik refleksleriyle bizdeki farklı. Tabirleri dikkatli kullanmak isterim, yanlış anlamaya fırsat vermemek için. Ama bazen şoven refleksler ve davranışlar görülüyor. Bu da özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor. Çelişki de var. Bir taraftan Türkiye'nin kendi dokusunu, manevi, dini, kültürel değerlere kadar yozlaştırmayı tehlikeli görenler başka bir konuda aynı tavırda değiller. Ama ben bunların yerli yerine oturacağını zannediyorum. Transformasyon süreci bu ve tek parti iktidarında bunun geçirilmesi büyük bir şanstır.
Ne demek hükümet boşluk bıraktı?
Hükümet, ne bayrak olayı konusunda ne de başka bir konuda hiçbir zaman boşluk bırakmadı, bırakmaz da. Ne demek yani?.. 70 milyonun hükümetiyiz, muhtarlık değil ki. Başbakan'ıyla, Bakanlar Kurulu'yla, bürokrasisiyle ne demek boşluk bıraktı? Ama herkes kendisine göre farklı farklı görebilir ve farklı farklı değerlendirebilir olayları.. Hükümet de tabii ki tenkit edilebilir ve her yaptığı onaylanmayabilir. Bunlar ayrı bir şey... Sizin açınızdan boşluk gözüken benim açımdan çok iyi bir siyasettir. Bayrak olayı önemli. Bir şehirde bilerek veya provokatif amaçla "bayrak yakılıyor" denirse insanlarda hassasiyet de olur. Bu iş de abartılıyor.
Başörtüsü için biraz zaman
Yeni dönemde AB dışındaki bazı işler için de beklentiler var. Ama hepsi geçen 2 yılda yapılacak gibi bir durum yok. Özellikle, başörtüsü, YÖK gibi temel sorunlar belirli bir olgunlaşma sürecinde hallolacak konulardı. Ama yaptığımız iş prodüktif olmalı, kontrprodüktif olmamalı. Bunun için bir zaman ve olgunlaşma süreci içinde bunların hepsinin hallolacağına inanıyorum. Ve Türkiye'nin gelecekte bir Batı ülkesinden hak ve özgürlükler açısından fraklı olmayan bir ülke olacağına inanıyorum. Ama bunlar bir gecede olmuyor.
'70 milyonun hükümetiyiz muhtarlık değil'
Son olaylarla ilgili bazı değerlendirmeler yapılıyor. Şunu açıkça söyleyeyim. Bundan sonra Türkiye'de 'birtakım çevreler' lafı söz konusu değil. Ak Parti hükümeti, bütün kadrolarıyla Türkiye'ye sorumluluğun bilinciyle hakim olan bir hükümet. Planı programı ortada. 2.5 sene içinde Türkiye'ye çok büyük kazanımlar getirmiştir. Demokratik olarak, ekonomi, siyasal yapı olarak. Yönetim yapısı olarak da büyük değişimleri gerçekleştirdi. Tabii ki büyük bir ülkede her zaman çeşitli olaylar, davranışlar olabilir.
İncirlik Amerikan değil, bir Türk üssüdür
İncirlik konusu her zaman kontrolümüzdedir. Kullanımı Türkiye'nin vereceği bir karardır ve kabul edilemez taleplerle yaklaşılamaz zaten. İncirlik, bir Amerikan üssü değil, bir Türk üssüdür. Şu andaki teklifleri, Irak ve Afganistan'a yapılan şeyleri biraz daha düzenli hale getirmeyi içeriyor. Biraz daha kolaylık getirecek şekilde. Ayrıca herkes müsterih olsun,. Bizim üssümüz kullanılırken her kullanışla ilgili bilgi alırız. Hangi uçak iner, hangisi kalkar, içinde ne var, gittiği istikamet nedir, bunlarla ilgili tam bilgileri bize verirler. Yoksa, "bu üs senin dilediğin gibi kullan" şeklinde açık çek yok. Bakıyoruz konuya zannederim çok zaman almaz kararı vermek...
İçerideki hava bir üfleyişte dağılır
17 Aralık'tan sonra hedefsiz kalmadık. Türkiye heyecanlara alışık bir toplum. Negatif heyecan arayanlar da var. Ülke üzerinde bir negatif hava estirdi bazıları. Tamamen psikolojik ortam bu. Türkiye üzerinde böyle bir bulut var ama bir üfleyişte dağılacak bir hava bu. Hükümetimiz nesillerin çözemediği zor işleri çözdü. Hem de dünyanın en zor şartlarında başardık bunu. Ortaya bakıldığında bu negatif tartışmaları çıkartacak neden yok. Doğru, bazı arkadaşlarımız ayrıldı ama olaya iyi bakalım. İlk günden itibaren bugün takip ettikleri yol kafalarında bir alternatifti. Bunu yakından bilen bir kişi olarak söylüyorum. Bunun partinin başarısıyla veya başarısızlığıyla hiçbir ilgisi yok. Partinin başarıları ölçülebilecek şeylerdir. Nesillerin çözemediği Türkiye'nin kronik meselelerini çözerek yaptık bunu.
Afrika açılımını anlamamak özgüvensizlik
Bazıları Afrika açılımımızı eleştiriyor. İnsan tek başına bir arkadaşla yetinebilir mi? Türkiye, yönelimlerini değiştirmiş, Avrupa Birliği ile ilişkilerinde üzerine düşeni yapmıyor, bir köşeye sıkışmış da kendisine çıkış yolu aramak için Afrika'ya veya yeni coğrafyalara gidiyor değil ki... Tam tersi, Türkiye büyük başarılar elde etmiş, yönelmek istediği dünyaya doğru açılımlar yapmış, AB ile müzakere kararı almış; içeride ulusal uzlaşma adımları atılmaya başlanmış; bunun yanında avantajlı olduğu, tarihi kültürel ilişkileri bulunan ülkelerle de ilişkileri geliştirmek istiyor. Bunun herkes tarafından takdir edilmesi gerekiyor. AB'nin de en önem verdiği konu "komşuluk politikası" denilen yeni bir konsepttir. Türkiye'nin sürece dahil olmasıyla birlikte AB'nin sınırları Türkiye'nin komşuları olacak. Bizim bu ülkelerle ilişkileri geliştirmemiz, problemlerin çözümüne katkı vermemiz dünya tarafından takdir ediliyor. Türkiye'deki eleştirilere bakınca, "Bu kadar kendine güvenmeyen bir anlayış olabilir mi?" diye bazen hayretler içine düşüyorum. Sadece Afrika için değil; Asya Pasifik'te, Orta Asya'da da böyle.
Irak benim değil, Talabani'nin toprağı
Irak'ta bizim en önem verdiğimiz şey Irak'ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini muhafaza ederek yoluna devam etmesidir. Tabii ki Iraklı olan herkesin cumhurbaşkanı, başbakan olmak hakkı var. Yeni ekibe iyi veya kötü demek dışarıdan bizim hakkımız değil. Çünkü Iraklı onlar. Irak benim toprağım değil, Talabani'nin toprağı ve diğer seçilenlerin. Ben Irak'ta doğamadım ki orada doğan Talabani... Talabani Türkiye ile ilişkileri geliştirmede ve Türkiye'ye dayanarak, Türkiye'yle beraber Irak'ı yeniden yapılandırmada en arzulu liderlerden birisi. Biz de seçildikten sonra hemen tebrik ettik, başarılar diledik. Talabani'nin ilk ziyareti Türkiye'ye olur herhalde. 18-19 Nisan'da Irak'a komşu ülkeler toplantısı da var. Irak seçimleri için sadece Türkiye'de değil dünyanın her yerinde Irak seçimlerinin meşruiyeti üzerine tartışma var. Ama seçimin noksanlıklarını şimdi giderme imkanları var. Irak'ta korkulan etnik ve mezhep çatışmaları olmadı en azından. Ama hâlâ büyük riskler taşıyor.
İsrail'le eskiden neysek yine öyleyiz
Türkiye için İsrail ve Amerika ilişkileri problemli diye bir şey yok. Türk-İsrail ilişkileri neyse o. Bölgede barışın kurulabilmesi dışarıdan temennilerle olmuyor. Herkesin kendi kapasitesiyle bu işe katkı vermesi gerekiyor. Yoksa, yıllardır olduğu gibi kan akar, insanlar, çocuklar ölür, uzaktan tenkit eder veya üzülürsünüz. Ama bunu engellemeye katkınız olmaz. Türkiye bunun ötesine geçmelidir. Filistinlilerin kendi toprakları üzerinde kendi devletlerini kurabilmeleri lazım. Yaşayabilir bir Filistin devleti kurulmalı. Sayın Başbakan'ın ziyareti önemli bu açıdan. Şaron'un da bazı niyetleri var. En azından bunlar için yardımcı olmak gerekir. Zorluklar var. Bugün Kudüs'te malum Harem-İ Şerif'e girmek niyetleri var radikallerin. Bir ziyaretle sorun çözülmez böyle de düşünmesin kimse. Ama biz "nasıl olur da bir faydamız olur, akan kan ve gözyaşının durmasında etkili oluruz" diye düşünüyoruz.
Söyleşi: Mustafa Karaalioğlu
Kaynak: Yeni Şafak
Son günlerde yayılan havaya 'milliyetçi dalga' demiyorum. Bunlar şovenist reflekslerdir. Bu da özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor. Ama transformasyon yaşıyoruz ve bunlar yerli yerine oturacak.
İncirlik Amerikan üssü değil Türk üssüdür. Teklifleri, Irak ve Afganistan'a yapılan şeyleri daha düzenli hale getirmeyi içeriyor. Her kullanışla ilgili bilgi alırız. Bu konuda karar vermek için çok beklemeyiz.
Iraklı olan herkesin cumhurbaşkanı, başbakan olmak hakkı var. Irak benim toprağım değil, Talabani'nin toprağı. Talabani, Türkiye'yle beraber, Irak'ı yeniden yapılandırmada en arzulu liderlerden birisidir.
İki ülke arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştirmek için Cezayir'i ziyaret eden Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Yeni Şafak'ın sorularını cevaplandırdı. Irak sorunu, İsrail ve ABD ile ilişkiler, Washington'un İncirlik konusundaki taleplerinin yanı sıra, iç politikadaki son gelişmeleri değerlendiren Gül, "Türkiye'deki negatif hava bir üfleyişte dağılır" dedi.
ABD'nin İncirlik konusundaki talebinin kabul edilemez şartlar içermediğini belirten Gül, "kararı kısa sürede veririz" diye konuştu.
Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Karaalioğlu'nun sorularını cevaplandıran Dışişleri Bakanı Gül'ün çarpıcı açıklamaları şöyle:
Tarihi aldık köprüyü geçtik, demiyoruz
Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden geri kaldığına dair sözlerin gerçekle hiç alakası yok. Maratonun her yerinde son yüz metredeki süratle koşamazsınız ki. Bugünkü durum tabii olan bir şey. Hükümet "müzakere kararı aldık, köprüyü geçtik" zihniyeti içinde asla değil. Asıl bundan sonra yapılacak işler var. Bildiğiniz gibi AB Zirvesi Aralık'ta, Mart veya Nisan için müzakerelere başlama kararı alamadı. Biz ilk yarıda müzakereye başlamayı istedik oysa. Avrupa içindeki çeşitli nedenlerden dolayı Ekim ayında başlama kararı alındı. Dolayısıyla herhangi bir gecikme söz konusu değil. Yapılması gerekenler zaten yapılıyor. Ertelenen değil, tam tersine AB için problemli görülen konularda bile Türkiye adım attı. Protokol sürecini başlattık... AB treni birçok makasları geçerek gideceği tek istikamete girmiştir Aralık ayında. 3 Ekim'e giden yolda bir risk görmüyorum. Neden olsun ki. Brüksel, Türkiye hakkında kuşku tereddüt duysa bile biz kendi inisiyatifimizle adımlarımız attık, herhangi bir kararsızlık söz konusu olamaz.
Müzakereci popstar değil!
Müzakerece meselesi Avrupalıların gündeminde değil. Zaten, müzakereye başlayan hiçbir ülkede de böyle bir tartışma olmadı. Bizim tek özelliğimiz her şeyi magazinleştirmek. Popstar haline getirmeye çalışıyoruz. Müzakereci de böyle. Bu konuda büyük bir maharetimiz var, çok yanlış tabii. Sayın Başbakan bu konunun nasıl şekilleneceğini zaten açıkladı. Kafasında ne tür bir arkadaşımızın olacağı belli. Kısa bir süre içinde bu ismi de açıklar...
Milliyetçi değil, şovenist dalga
Son günlerde yayılan havaya milliyetçi dalga demiyorum. Şovenist refleksler demek lazım. Batı ve Amerika'daki milliyetçilik refleksleriyle bizdeki farklı. Tabirleri dikkatli kullanmak isterim, yanlış anlamaya fırsat vermemek için. Ama bazen şoven refleksler ve davranışlar görülüyor. Bu da özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor. Çelişki de var. Bir taraftan Türkiye'nin kendi dokusunu, manevi, dini, kültürel değerlere kadar yozlaştırmayı tehlikeli görenler başka bir konuda aynı tavırda değiller. Ama ben bunların yerli yerine oturacağını zannediyorum. Transformasyon süreci bu ve tek parti iktidarında bunun geçirilmesi büyük bir şanstır.
Ne demek hükümet boşluk bıraktı?
Hükümet, ne bayrak olayı konusunda ne de başka bir konuda hiçbir zaman boşluk bırakmadı, bırakmaz da. Ne demek yani?.. 70 milyonun hükümetiyiz, muhtarlık değil ki. Başbakan'ıyla, Bakanlar Kurulu'yla, bürokrasisiyle ne demek boşluk bıraktı? Ama herkes kendisine göre farklı farklı görebilir ve farklı farklı değerlendirebilir olayları.. Hükümet de tabii ki tenkit edilebilir ve her yaptığı onaylanmayabilir. Bunlar ayrı bir şey... Sizin açınızdan boşluk gözüken benim açımdan çok iyi bir siyasettir. Bayrak olayı önemli. Bir şehirde bilerek veya provokatif amaçla "bayrak yakılıyor" denirse insanlarda hassasiyet de olur. Bu iş de abartılıyor.
Başörtüsü için biraz zaman
Yeni dönemde AB dışındaki bazı işler için de beklentiler var. Ama hepsi geçen 2 yılda yapılacak gibi bir durum yok. Özellikle, başörtüsü, YÖK gibi temel sorunlar belirli bir olgunlaşma sürecinde hallolacak konulardı. Ama yaptığımız iş prodüktif olmalı, kontrprodüktif olmamalı. Bunun için bir zaman ve olgunlaşma süreci içinde bunların hepsinin hallolacağına inanıyorum. Ve Türkiye'nin gelecekte bir Batı ülkesinden hak ve özgürlükler açısından fraklı olmayan bir ülke olacağına inanıyorum. Ama bunlar bir gecede olmuyor.
'70 milyonun hükümetiyiz muhtarlık değil'
Son olaylarla ilgili bazı değerlendirmeler yapılıyor. Şunu açıkça söyleyeyim. Bundan sonra Türkiye'de 'birtakım çevreler' lafı söz konusu değil. Ak Parti hükümeti, bütün kadrolarıyla Türkiye'ye sorumluluğun bilinciyle hakim olan bir hükümet. Planı programı ortada. 2.5 sene içinde Türkiye'ye çok büyük kazanımlar getirmiştir. Demokratik olarak, ekonomi, siyasal yapı olarak. Yönetim yapısı olarak da büyük değişimleri gerçekleştirdi. Tabii ki büyük bir ülkede her zaman çeşitli olaylar, davranışlar olabilir.
İncirlik Amerikan değil, bir Türk üssüdür
İncirlik konusu her zaman kontrolümüzdedir. Kullanımı Türkiye'nin vereceği bir karardır ve kabul edilemez taleplerle yaklaşılamaz zaten. İncirlik, bir Amerikan üssü değil, bir Türk üssüdür. Şu andaki teklifleri, Irak ve Afganistan'a yapılan şeyleri biraz daha düzenli hale getirmeyi içeriyor. Biraz daha kolaylık getirecek şekilde. Ayrıca herkes müsterih olsun,. Bizim üssümüz kullanılırken her kullanışla ilgili bilgi alırız. Hangi uçak iner, hangisi kalkar, içinde ne var, gittiği istikamet nedir, bunlarla ilgili tam bilgileri bize verirler. Yoksa, "bu üs senin dilediğin gibi kullan" şeklinde açık çek yok. Bakıyoruz konuya zannederim çok zaman almaz kararı vermek...
İçerideki hava bir üfleyişte dağılır
17 Aralık'tan sonra hedefsiz kalmadık. Türkiye heyecanlara alışık bir toplum. Negatif heyecan arayanlar da var. Ülke üzerinde bir negatif hava estirdi bazıları. Tamamen psikolojik ortam bu. Türkiye üzerinde böyle bir bulut var ama bir üfleyişte dağılacak bir hava bu. Hükümetimiz nesillerin çözemediği zor işleri çözdü. Hem de dünyanın en zor şartlarında başardık bunu. Ortaya bakıldığında bu negatif tartışmaları çıkartacak neden yok. Doğru, bazı arkadaşlarımız ayrıldı ama olaya iyi bakalım. İlk günden itibaren bugün takip ettikleri yol kafalarında bir alternatifti. Bunu yakından bilen bir kişi olarak söylüyorum. Bunun partinin başarısıyla veya başarısızlığıyla hiçbir ilgisi yok. Partinin başarıları ölçülebilecek şeylerdir. Nesillerin çözemediği Türkiye'nin kronik meselelerini çözerek yaptık bunu.
Afrika açılımını anlamamak özgüvensizlik
Bazıları Afrika açılımımızı eleştiriyor. İnsan tek başına bir arkadaşla yetinebilir mi? Türkiye, yönelimlerini değiştirmiş, Avrupa Birliği ile ilişkilerinde üzerine düşeni yapmıyor, bir köşeye sıkışmış da kendisine çıkış yolu aramak için Afrika'ya veya yeni coğrafyalara gidiyor değil ki... Tam tersi, Türkiye büyük başarılar elde etmiş, yönelmek istediği dünyaya doğru açılımlar yapmış, AB ile müzakere kararı almış; içeride ulusal uzlaşma adımları atılmaya başlanmış; bunun yanında avantajlı olduğu, tarihi kültürel ilişkileri bulunan ülkelerle de ilişkileri geliştirmek istiyor. Bunun herkes tarafından takdir edilmesi gerekiyor. AB'nin de en önem verdiği konu "komşuluk politikası" denilen yeni bir konsepttir. Türkiye'nin sürece dahil olmasıyla birlikte AB'nin sınırları Türkiye'nin komşuları olacak. Bizim bu ülkelerle ilişkileri geliştirmemiz, problemlerin çözümüne katkı vermemiz dünya tarafından takdir ediliyor. Türkiye'deki eleştirilere bakınca, "Bu kadar kendine güvenmeyen bir anlayış olabilir mi?" diye bazen hayretler içine düşüyorum. Sadece Afrika için değil; Asya Pasifik'te, Orta Asya'da da böyle.
Irak benim değil, Talabani'nin toprağı
Irak'ta bizim en önem verdiğimiz şey Irak'ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini muhafaza ederek yoluna devam etmesidir. Tabii ki Iraklı olan herkesin cumhurbaşkanı, başbakan olmak hakkı var. Yeni ekibe iyi veya kötü demek dışarıdan bizim hakkımız değil. Çünkü Iraklı onlar. Irak benim toprağım değil, Talabani'nin toprağı ve diğer seçilenlerin. Ben Irak'ta doğamadım ki orada doğan Talabani... Talabani Türkiye ile ilişkileri geliştirmede ve Türkiye'ye dayanarak, Türkiye'yle beraber Irak'ı yeniden yapılandırmada en arzulu liderlerden birisi. Biz de seçildikten sonra hemen tebrik ettik, başarılar diledik. Talabani'nin ilk ziyareti Türkiye'ye olur herhalde. 18-19 Nisan'da Irak'a komşu ülkeler toplantısı da var. Irak seçimleri için sadece Türkiye'de değil dünyanın her yerinde Irak seçimlerinin meşruiyeti üzerine tartışma var. Ama seçimin noksanlıklarını şimdi giderme imkanları var. Irak'ta korkulan etnik ve mezhep çatışmaları olmadı en azından. Ama hâlâ büyük riskler taşıyor.
İsrail'le eskiden neysek yine öyleyiz
Türkiye için İsrail ve Amerika ilişkileri problemli diye bir şey yok. Türk-İsrail ilişkileri neyse o. Bölgede barışın kurulabilmesi dışarıdan temennilerle olmuyor. Herkesin kendi kapasitesiyle bu işe katkı vermesi gerekiyor. Yoksa, yıllardır olduğu gibi kan akar, insanlar, çocuklar ölür, uzaktan tenkit eder veya üzülürsünüz. Ama bunu engellemeye katkınız olmaz. Türkiye bunun ötesine geçmelidir. Filistinlilerin kendi toprakları üzerinde kendi devletlerini kurabilmeleri lazım. Yaşayabilir bir Filistin devleti kurulmalı. Sayın Başbakan'ın ziyareti önemli bu açıdan. Şaron'un da bazı niyetleri var. En azından bunlar için yardımcı olmak gerekir. Zorluklar var. Bugün Kudüs'te malum Harem-İ Şerif'e girmek niyetleri var radikallerin. Bir ziyaretle sorun çözülmez böyle de düşünmesin kimse. Ama biz "nasıl olur da bir faydamız olur, akan kan ve gözyaşının durmasında etkili oluruz" diye düşünüyoruz.
Söyleşi: Mustafa Karaalioğlu
Kaynak: Yeni Şafak