Başbakan Tayyip Erdoğan"ın
bütün gücü ele geçirme savaşında bu defaki hedef Aydın Doğan…
Dünyanın her yerinde basın dördüncü kuvvettir. Ama ülkemizde
basının gücü çok daha fazladır. Zaman zaman basın birinci kuvvet
olabilmektedir. Türkiye"de basının ciddi manada tekelleşmesi Aydın
Doğan"ı çok daha güçlü kılmıştır. İlk önce Cem Uzan"ı piyasadan
silen Başbakan Uzan"ın basın kuruluşlarını kendi yandaşlarına
aldırtmayı başarmıştı. Şimdi Almanya"da Deniz Feneri skandalı
patlak verince konuyu dile getiren CHP Genel Başkanı"nı hedef seçme
yerine bu haberlere yer veren Doğan grubunun patronu Aydın Doğan"ı
hedef seçti. Peki neden Deniz Baykal değil de Aydın Doğan hedefti…
Çünkü Doğan Grubunun iktidarla zaman zaman ciddi işleri
olmaktaydı. Başbakan da Aydın Doğan"a
istediğini yaptırtmayı hep başarıyordu. Hatta gazetedeki köşe yazarlarını bile
attırtabiliyordu. Başbakan zaman zaman kendisine soru soran
gazetecilere “Sen hangi gazetede çalışıyorsun” diyerek adeta
gazetecileri işten attırtmakla tehdit ediyordu.
Bütün bunlara Türkiye
maalesef alıştı. Aydın Doğan"ın başında bulunduğu medya kuruluşları
da tamamen iktidarın sözcüsü konumuna birden bire girivermişlerdi.
Hatta Doğan gurubunun zaman zaman ciddi sıkıntıları olunca da
iktidar derhal bir çözüm yolu buluveriyordu. Şimdi AKP ikinci defa güçlü bir şekilde iktidara
gelince artık tek güç olma savaşı vermeye başladı. Teker teker
patlak veren yolsuzluk olayları iktidar partisinin canını sıkarken
Başbakanı daha da saldırganlaştırdı. Artık olayı yapanları değil de
bu haberlere yer verenleri suçlamaya başladı. Çünkü tek güç benim.
Gücümü her zaman kullanırım zihniyetiyle hareket
ediyordu.
İktidar ile medya
kuruluşları her zaman kavgalı olmuşlardır. Ama bu defaki kavga
diğerlerine hiç benzememektedir. Çünkü Başbakan çıkıp, “Size bir
hafta süre veriyorum” diyerek açık açık tehdit
savurmaktadır. Doğan gurubu da daha
önce iktidarla çeşitli ilişkileri olduğu için bu tehditlere çok
sert cevap verememektedir. İşte
tekelleşmenin ve diktatörleşmenin sonu…
Bir yanda tekelleşmiş bir basın grubunun
patronu diğer yanda iktidar… Güç savaşı başlamıştır. Başbakan bir
hafta süre vererek pazarlığı başlatmıştır. Bu suç değil midir? Bir
Başbakan çıkıp da bir basın patronuna size bir hafta süre diyebilir
mi? Eğer yayınlarda suç unsuru varsa bunları basın savcıları takip
etmiyor mu? Gazeteler her gün didik didik incelenmiyor mu? Ayrıca
Başbakanın ifade ettiği Hilton arsası meselesi 22 Temmuz
seçimlerinden önce gerçekleşmemiş mi? Neden o zaman Başbakan
açıklama yapmadı da şimdi yapıyor?
Ayrıca bir medya patronu imar durumu için
neden Başbakana gidiyor. Demek ki, Başbakanın bu tür konulara açık
olduğunu herkes biliyor ki, gidip bu konulara rahat rahat
konuşabiliyor. Başbakan "siz benimle bu konuları nasıl konuşursunuz
ben Başbakanım" demiyor. Ama elinde koz olarak bu görüşmeleri de
her zaman tutuyor. Vay ülkemizin
haline… Vay basınımızın haline… Vay bizi yönetenlerin haline… Vay
kamuoyunu yönlendirenlerin haline… Vay ki ne vayyyy
Balık baştan kokar derler yaaa… Artık
bırakın balığı tuz bile kokmuş…
Basınımızı da iktidarımızı da bu
durumlarda görmeyi hiç arzu etmezdim. Demek ki daha neler neler
görecekmişiz…