Güç kavgası

Kemal ÇAPRAZ kemal@internethaber.com

Başbakan Tayyip Erdoğan"ın bütün gücü ele geçirme savaşında bu defaki hedef Aydın Doğan… Dünyanın her yerinde basın dördüncü kuvvettir. Ama ülkemizde basının gücü çok daha fazladır. Zaman zaman basın birinci kuvvet olabilmektedir. Türkiye"de basının ciddi manada tekelleşmesi Aydın Doğan"ı çok daha güçlü kılmıştır. İlk önce Cem Uzan"ı piyasadan silen Başbakan Uzan"ın basın kuruluşlarını kendi yandaşlarına aldırtmayı başarmıştı. Şimdi Almanya"da Deniz Feneri skandalı patlak verince konuyu dile getiren CHP Genel Başkanı"nı hedef seçme yerine bu haberlere yer veren Doğan grubunun patronu Aydın Doğan"ı hedef seçti. Peki neden Deniz Baykal değil de Aydın Doğan hedefti… Çünkü Doğan Grubunun iktidarla zaman zaman ciddi işleri olmaktaydı.  Başbakan da Aydın Doğan"a istediğini yaptırtmayı hep başarıyordu.  Hatta gazetedeki köşe yazarlarını bile attırtabiliyordu. Başbakan zaman zaman kendisine soru soran gazetecilere “Sen hangi gazetede çalışıyorsun” diyerek adeta gazetecileri işten attırtmakla tehdit ediyordu.

Bütün bunlara Türkiye maalesef alıştı. Aydın Doğan"ın başında bulunduğu medya kuruluşları da tamamen iktidarın sözcüsü konumuna birden bire girivermişlerdi. Hatta Doğan gurubunun zaman zaman ciddi sıkıntıları olunca da iktidar derhal bir çözüm yolu buluveriyordu.  Şimdi AKP ikinci defa güçlü bir şekilde iktidara gelince artık tek güç olma savaşı vermeye başladı. Teker teker patlak veren yolsuzluk olayları iktidar partisinin canını sıkarken Başbakanı daha da saldırganlaştırdı. Artık olayı yapanları değil de bu haberlere yer verenleri suçlamaya başladı. Çünkü tek güç benim. Gücümü her zaman kullanırım zihniyetiyle hareket ediyordu.

İktidar ile medya kuruluşları her zaman kavgalı olmuşlardır. Ama bu defaki kavga diğerlerine hiç benzememektedir. Çünkü Başbakan çıkıp, “Size bir hafta süre veriyorum” diyerek açık açık tehdit savurmaktadır.  Doğan gurubu da daha önce iktidarla çeşitli ilişkileri olduğu için bu tehditlere çok sert cevap verememektedir.  İşte tekelleşmenin ve diktatörleşmenin sonu…

   Bir yanda tekelleşmiş bir basın grubunun patronu diğer yanda iktidar… Güç savaşı başlamıştır. Başbakan bir hafta süre vererek pazarlığı başlatmıştır. Bu suç değil midir? Bir Başbakan çıkıp da bir basın patronuna size bir hafta süre diyebilir mi? Eğer yayınlarda suç unsuru varsa bunları basın savcıları takip etmiyor mu? Gazeteler her gün didik didik incelenmiyor mu? Ayrıca Başbakanın ifade ettiği Hilton arsası meselesi 22 Temmuz seçimlerinden önce gerçekleşmemiş mi? Neden o zaman Başbakan açıklama yapmadı da şimdi yapıyor?

   Ayrıca bir medya patronu imar durumu için neden Başbakana gidiyor. Demek ki, Başbakanın bu tür konulara açık olduğunu herkes biliyor ki, gidip bu konulara rahat rahat konuşabiliyor. Başbakan "siz benimle bu konuları nasıl konuşursunuz ben Başbakanım" demiyor. Ama elinde koz olarak bu görüşmeleri de her zaman tutuyor.  Vay ülkemizin haline… Vay basınımızın haline… Vay bizi yönetenlerin haline… Vay kamuoyunu yönlendirenlerin haline… Vay ki ne vayyyy

   Balık baştan kokar derler yaaa… Artık bırakın balığı tuz bile kokmuş…

   Basınımızı da iktidarımızı da bu durumlarda görmeyi hiç arzu etmezdim. Demek ki daha neler neler görecekmişiz…