Gezi olaylarından kısa süre önce Emniyet Teşkilatı'ndan atılan 7
polisin Taksim'de toplanan halkı tahrik ettiğine dair bilgi ve
belgeler elime geçtiğinde içim dehşetle dolmuştu.
7 polisin Gülen Cemaati'ne bağlı olduğunu öğrendiğimde, hizmet
hareketiyle aramdaki o sarsılmaz olduğuna inandığım bağ bir anda
kopmuştu.
Şayet 25 Aralık darbe operasyonu yapılmasa bugün
cemaat dimdik ayakta, AK Parti ise dibe vurmuş olacaktı.
Sabırsızlanıp Erdoğan'ı ve oğlunu tutuklamaya çalışanlar, AK
Parti'yi yüceltip cemaati bitirmiş oldu.
Ancak herşeye rağmen bir müslüman olarak kendilerini uyarma
gereği hissetmiştim. Bu uyarıları dershane tartışmalarının
yaşandığı dönemde de bıkmadan, usanmadan sürdürmüştüm.
"Henüz herkesin saygınlığını kaybetmeden varacağı bir çıkış
kapısı var. Bunu yapmazsanız sonunuz hüsran olacak"
dediğimde en büyük hakareti cemaat mensuplarından duymuştum.
Tam da "Bu iş böyle yürümez. Bir yerde aklıselim devreye
girer ve olaylar çözülür" dediğim dönemde 17/25 Aralık
operasyonları yapıldı.
Beni o dönemlerde takip edenler iyi hatırlayacaktır.
17 Aralık operasyonunu savunanlardan biriydim. Adı geçen 4 bakanın
hesap vermesi gerektiğini, aksi taktirde AK Parti'nin paramparça
olacağını söyledim o günlerde...
Bugün hala aynı fikirdeyim.
Şayet 25 Aralık darbe operasyonu yapılmasa bugün cemaat dimdik
ayakta, AK Parti ise dibe vurmuş olacaktı. Sabırsızlanıp Erdoğan'ı
ve oğlunu tutuklamaya çalışanlar, AK Parti'yi yüceltip cemaati
bitirmiş oldu.
Uzatmayayım...
25 Aralık darbe girişiminden sonra yaşananlara hepimiz gün be gün
şahit olduk.
"Ya bu ülkeyi bize bırakırsın, ya da Menderes'le Özal'a
katılırsın" diyenlerin kaybettiğini gördük.
Erdoğan kaçacak diyenlerin tamamı mukaddes mekanları Amerika'ya
hicret etti. İsminin sonuna "Hocaefendi" yazmaya
özenle dikkat ettiğimiz Fethullah Gülen'in hoca olmadığı gibi,
efendi biri olmadığını da öğrenmiş bulunduk.
Dindar insanların himmet paralarıyla kurulan Samanyolu TV'nin
PKK'nın yayın kanalı haline dönüştüğünü, cemaatin HDP ve CHP'yi
desteklediğini ızdırap içinde seyrettik.
Filistin'de katledilen mazlumlara, "terörist",
TSK'nın etkisiz hale getirdiği PKK'lı teröristlere
"Şehit" diyebilecek kadar alçaklaştıklarını kahır
içinde izledik.
"Milletin kaderiyle oynayalım, devletle restleşelim,
istediğimiz haltı yiyelim, dışarıdan aldığımız emirleri
uygulayalım" düşüncesiyle hareket eden bir yayın grubuna
dünyanın hiçbir yerinde madalya takmazlar. Hele bu ülke Türkiye ise
yaşam şansı vermezler.
Vermediler de...
"Milletin kaderiyle oynayalım, devletle
restleşelim, istediğimiz haltı yiyelim, dışarıdan aldığımız
emirleri uygulayalım" düşüncesiyle hareket eden bir yayın grubuna
dünyanın hiçbir yerinde madalya takmazlar.
Sen halkın seçtiklerine hareket çekersen, onlar da sana
hareketin alasını çeker. Bir gece çekerler 13 kanalın fişini,
sen de "Yahu bari Yumurcak TV açık kalsaydı" diye
ağlayarak yalvarırsın ama nafile...
Fethullah Gülen, "Kim paralel örgütse Allah onların
belasını versin. Evlerine ateşler salsın" diyordu.
Beddualar iki gün önce bahsettiği adrese ulaştı!
Hiç ama, hiç üzülmüyorum!
Kendi yüksek egolarında, kendi ürettikleri nefretin içinde
boğuldular. Kendilerini samimiyetle uyaranları düşman, Fuat Avni,
Emre Uslu, Önder Aytaç, Faruk Aslan gibi avanakları dost ve rehber
edindiler.
Sonuç tam da Fethullah Gülen'in dediği gibi oldu...
Hazana maruz yapraklar gibi savrulup gittiler. Kendilerini bir
şey görenler, yapraklar gibi toprağa gübre olarak
döküldüler.