Grip salgınından korunmak için bomba öneri
Abone olYeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nden Prof.Dr. Erdem Yeşilada, gribe karşı korunma ile ilgili doğal bitki çaylarının öneminden bahsetti.
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nden Prof.Dr. Erdem
Yeşilada, gribe karşı korunma ile ilgili doğal bitki çaylarının
öneminden bahsetti. Yeşilada, ''Bitki çayları içilmesi gerek
enfeksiyon riskinin azaltılması ve gerekse hastalarda şikayetlerin
hafifletilmesinde en akılcı ve güvenilir yöntem. Mevcut ilaçlar
gibi bitki çayları da etkisini virüsün çoğalma fazı üzerinde
gösteriyor.'' dedi.
ESKİDEN İSPANYOL GRİBİYMİŞ
Gazetelerde tanıdık bir virüs olan “Domuz gribi”nin tekrar salgına
yol açtığı haberlerine yer veriliyor. 1918 yılında ilk olarak
tanımlandığında “İspanyol Gribi” olarak adlandırılmış ve tüm
dünyada bazı kayıtlara göre 20 milyon ve bazılarına göre ise 100
milyon kişinin ölümüne neden olmuş. 2009 yılında bu defa Meksika’da
on bine yakın kişinin kaybına yol açmış. Aradan geçen sürede can
kaybı sayısında gözlenen büyük azalmaya karşılık, insan hayatı söz
konusu olduğunda bu sayı hiç de küçümsenecek miktar değil.
TALİHSİZLİK
Günümüzde halâ virüslere karşı bizleri tam olarak koruyacak ya da
tedavi edecek ilaç seçenekleri çok sınırlı kalıyor. Salgın tam da
aşılarda alüminyum bulunduğu şeklindeki asılsız iddiaların ortaya
atıldığı günlere rastlaması da bir talihsizlik. Ancak içinde
bulunduğumuz dönem aşı yaptırmak için çok geç, antikor gelişimi
için yeterli süre yok.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ DESTEKLENMELİ
O halde ne yapabiliriz? İlk önemli kural korunmak: bu amaçla
öncelikle bağışıklık sisteminin desteklenmesi gerekiyor.
Eğer sonbahar başlangıcından itibaren bu şekilde bir yatırımınız
bulunmuyorsa bağışıklık sisteminizin sizi koruması ihtimali düşük,
ama siz yine de bağışıklık sisteminizi desteklemek için gerekli
uygulamaları başlatın, hiç olmazsa ilerleyen süreçteki enfeksiyon
risklerine karşı size avantaj sağlayacaktır.
DOĞAL BİTKİ ÇAYLARI
Peki bu durumda ne şekilde mücadele etmemiz gerekiyor. Öncelikle
hijyene dikkat edilmesi ve yeterli istirahat önemli. Diğer
taraftan, doğa grip ile mücadelede bize çeşitli olanaklar sağlıyor.
Bitki çayları içilmesi gerek enfeksiyon riskinin azaltılması ve
gerekse hastalarda şikayetlerin hafifletilmesinde en akılcı ve
güvenilir yöntem. Mevcut ilaçlar gibi bitki çayları da etkisini
virüsün çoğalma fazı üzerinde gösteriyor. Bu nedenle toplu yerlerde
bulunanlar (toplu taşım araçları, okul, alışveriş merkezleri, vd.)
özellikle yeşil çay, adaçayı, ıhlamur, tarçın gibi bitkileri teker
teker ya da karıştırarak gün içerisinde sık sık içmeli. Ancak
mikropların gelişimini hızlandıracağı için şeker yerine gerçek bal
ilave edilmesi öneririm. Eğer boğazınızda bir karıncalanma
hissederseniz, vakit kaybetmeden bu çayları yüzde 5-10 gibi
derişimlerde hazırlayarak gargara yapılması korunmaya katkı
sağlayacaktır.
Yürütülen araştırmalar yeşil çay içerisinde bulunan polimerik
polifenollerin aynı virüs ilaçları gibi etki ederek virüsün
çoğalarak hücre içerisine girmesini engellediğini gösteriyor. Ancak
virüs ilaçlarından ve antibiyotiklerden farklı olarak polifenollere
karşı mikroplar direnç geliştiremiyor. Benim önerim bir poşet yeşil
çay ile bir poşet ıhlamuru aynı bardak içerisine koyup demlemek.
Ihlamur içerisindeki müsilajın yoğun kıvamı ile yeşil çay
içerisindeki polifenollerin (epigallokateşinler) ağız içerisinde
daha uzun süre kalarak, daha uzun süre etkisini göstermesini
sağlayacaktır. Ayrıca adaçayı, tarçın içerisindeki sineol ve öjenol
gibi uçucu bileşenler virüs enfeksiyonu nedeniyle zayıflayan
bağışıklık sistemimizde fırsatçı mikropların gelişmesini
engelleyebiliyor.
Yayımlanan bir klinik çalışmada, adaçayı ile hazırlanan çayın
içerisine ekinezya damlası ilave edildiğinde dezenfektan gargaradan
daha etkili olduğu gösterilmiş. İsviçre’de hastanelere son 3 gün
içerisinde boğaz ağrısı şikâyeti ile hastaneye başvuran 155 gönüllü
üzerinde yürütülen bu çalışmada, bileşiminde ekinezya ve adaçayı
içeren gargaranın 5 gün süre ile günde 10 defa kullanılması ile
üçüncü günden başlayarak etkili olduğu gözlenmiş. Deneyde paralel
olarak bir başka grup hastada yürütülen çalışmada 2 saat ara ile
ağıza sıkılan bir dezenfektan çözeltisinden (klorhekzidin/
lidokain) daha yüksek etki bulunmuş. Bu bence çok dikkat çekici bir
sonuç.
Sonuç olarak, içerisinde bulunduğumuz şu günlerde doğanın bizlere sunduğu bu etkili ve güvenilir silahlardan yararlanmak en akılcı yaklaşım olacaktır. Hiç şüphesiz, öncelikli hedef “hastalığa yakalanmamak”, bu konuda bağışıklığı destekleyici bu tip ürünler koruyucu olarak yararlı olabilmektedir. Hastalığa yakalanma durumunda ise bu tip ürünlerden uygulanan temel tedavinin yanı sıra şikayetlerin hafifletilmesinde yararlanılması düşünülebilir.