Görmez’den ’imsak tartışmaları ve Gezi’ yorumu
Abone olDiyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, imsak vakti tartışmaları ve Gezi Parkı olayları sırasında camiye giren eylemcilerle ilgili konuştu.<br...
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, imsak vakti tartışmaları
ve Gezi Parkı olayları sırasında camiye giren eylemcilerle ilgili
konuştu.
Diyanet İşleri başkanı Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı
tarafından Ankara Büyükşehir Belediyesi Sosyal Tesisleri’nde
gazetecilere verilen iftarın ardından konuşma yaptı. Ramazan ayında
yaşanan imsak tartışmalarını değerlendiren Görmez, imsak vaktinin
tartışılmasının Ramazan’ın manevi iklimini sabote etmek olarak
değerlendirdiğini söyledi. 50 farklı gözlem yapıldığını ve bunların
sonuçlarının Ramazan ayından önce kamuoyu ile paylaşıldığını dile
getiren Görmez, "Diyanet İşleri Başkanlığı asla tarihin kıyısında,
köşesinde kalmış şahıs ve marjinal görüşlerle amel etmez. Tarihin
ilmiğinden süzülmüş, doğru bilgileri, ortak bilgileri
değerlendirerek toplumla paylaşır. Bunu yaparken de hem tarihi
değerlendirir, hem de bütün İslam dünyasını dikkate alarak
değerlendirir. Etrafımızda bu kadar sorunların yaşandığı,
insanların katledildiği bir dönemde Ramazan’ın manevi ikliminin
bütün toplumu kuşattığı zaman dilimini sürekli imsak
tartışmalarıyla geçirmek, zamanı bu şekilde tüketmek doğru değil.
Artık imsak tartışmaları Türkiye’de bilgi sorunu olmaktan çıkmış,
bir ahlak sorununa dönüşmüştür. Bu da bizi üzüyor. Bizim esas
aldığımız ölçü, çıplak gözle gözlem değildir. Çıplak gözle gözlem
ile ortak bir takvim yapma imkanına hiçbir millet sahip olmaz,
çünkü bu havanın bulutlusu vardır, yazı vardır, kışı vardır. Daha
çok astronomik hareketleri dikkate alarak, Diyanet İşleri
Başkanlığı ortak bir takvimde toplumu birleştirmek için farklı
kriterleri esas almıştır" diye konuştu.
GEZİ GÖSTERİCİLERİNİN CAMİYE GİRMESİ
Görmez, Gezi Parkı olaylarında Bezm-i Alem Valide Sultan Camisine
giren eylemcilere ilişkin bir soru üzerine, bu konudaki görüşlerini
daha önce değişik ortamlarda dile getirdiğini hatırlatarak,
amaçlarının herhangi bir şeyi örtmek ya da kapatmak olmadığını,
sadece yaşanan olayda suçlama ile suiniyetin birbirine karıştığını
ve böylece tavır almanın güçleştiğini kaydetti. Görmez, "Kabe için
Cenabı Hakkın kullandığı bir ifade vardır, ’Oraya giren,
güvendedir’. Kabe’nin şubeleri olan camilere de herhangi bir insan
zor bir zamanında sığındığı zaman biz onu güvende kabul ederiz. Ama
bizim itiraz ettiğimiz, kabul etmediğimiz şu oldu; çok önceden,
olaylar başlamadan içinde şiddeti barındıran bir hareket, o
hareketi yapacak olan insanlar, bir camiyi önceden bir karargah
olarak, üs olarak, lojistik mekan olarak belirleyip, önceden
çuvallarla eşyalarını oraya taşıyıp hazırlık yapmışlarsa bunu kabul
edemeyeceğimizi açıkça ifade ettik. Bu iki hususu birbirinden
ayırdık, ayırmaya da devam ediyoruz. İçeriye gelince, tekrar
tartışma başlatmak istemem ama 3 günlük kamera kayıtlarımız
elimizdedir. İçeride sadece yararılar yok, sadece masum olarak
oraya sığınanlar yok, herhangi bir Müslüman’ın kabul edemeyeceği
davranışlar da var. Bunların bir kısmını biz doğrusu paylaşmayı
dahi zait kabul ettik. Gönül ister ki böyle bir şey hiç olmasaydı,
bunun üzerinden de, bir cami üzerinden böyle bir tartışma hiç
yaşanmasıydı" ifadelerini kullandı.
SANAL ORTAM UYARISI
Son dönemde sanal ortamda "din savaşları"nın başlatıldığına dikkat
çeken Görmez, "Bunu çok tehlikeli buluyorum. Zaten sanal mecralar
başlı başına bilgi bakımından büyük sorunlar içindedir. Sanal
mecralardaki bilgi konusunu bütün dünyanın ciddiyetle ele alması
gerekiyor. Sanal ortamda da olsa karşısında milyonlarca insanın
değeri, inancı var. Bunu dikkate alarak sanal ortamda da olsa eline
klavyeyi alan herhangi bin insan karşısındaki bütün insanların yüce
bildiği değerleri dikkate alarak o kelimeleri yazacak. Aksi
taktirde gerçekten çok büyük yanlışlar ortaya çıkar" şeklinde
konuştu.
’’SON YILLARDA RAMAZAN’IN SEVİNCİ, İFTARIN COŞKUSU YAŞANMIYOR’’
Son yıllarda Ramazan’ın sevincinin, iftarın coşkusunun, bayramın
sürurunun yaşanamadığını dile getirerek, "İslam Dünyası’nda olup
bitenler bizi üzüyor. Millet olarak Ramazan’ın sevincini, huzurunu
yaşarken bizimle aynı inanca aynı, kültüre, aynı tarihe sahip
etrafımızdaki Müslüman kardeşlerimizin Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da
aynı sevinci yaşamıyor olmaları hepimiz için tabii ki büyük bir
hüzün" dedi.
Kutlu Doğum Haftası’nda "kaybolan insan onurları" temasının
üzerinde durulduğunu hatırlatan Görmez, "Aslında bütün sorunların
temelinde gerek Müslüman olsun gerek gayrimüslim olsun bütün
dünyanın insana, insan onuruna verdiği değerdeki aşınmalar bütün bu
yaşadığımız sorunları temel sebebini teşkil ediyor diye
düşünüyorum. Bilhassa Müslüman dünyasında ’yaralı bilinçle yetişen
nesillerin dünyası’ oluşturulmaya çalışılıyor. Yaralı bilinçle
yetişen bu nesillerin dünyası böyle bir dünya ortaya çıkardı.
Dolayısıyla olup bitenleri zaman zaman bazı dostların yaptığı gibi
sadece din üzerinden, sadece bu topraklardaki İslam anlayışı
üzerinden izah etmek açıklayıcı olmaz" diye konuştu.
"YAŞANAN ÇATIŞMALARI KUŞAK FARKI OLARAK İZAH ETMEK MÜMKÜN
DEĞİL"
Yaşanan bazı çatışmaların kuşak farkı olarak izah etmenin mümkün
olmadığını kaydeden Görmez, "Bugün aynı evde yaşayan ama farklı
odalarında kalan iki kardeş arasında dahi o kadar büyük mesafeler
ortaya çıktı ki... Cami içinde kullandığımız dil, bugünün
gençlerini kuşatamıyor ve onların dilini anlayabilmek, onlarla
iletişim kurabilmek için yeni bir dile ihtiyacımız var. Bu yeni
dili bulmak için de büyük bir çaba içerisindeyiz" dedi.
"HER İNANÇ GRUBU MUHTEREMDİR, DEĞERLİDİR"
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak Türkiye’deki bütün inanç
kesimlerinin özgürce kendi inançlarını yaşamaları, kendi
güzelliklerini, kendi, değerlerini, kendi iyilerini gönül
rahatlığıyla herkesle paylaşabilecek bir ortama sahip olmaları için
büyük bir çaba içerisinde olduklarını belirterek, şunları
kaydetti:
"Burada herhangi bir inanç grubunu tek başına kastetmiyorum. Ortak
tarihimizin en büyük emaneti olarak gördüğüm gayrimüslim dini
azınlıklar dahil Türkiye’deki bütün inanç kesimleri kendi
tarihlerinde ve kültürlerinde var olan bütün değerleriyle birlikte,
hiçbir ötekileşme yaşamadan, özgürce bu topraklarda kendilerini
ifade etme hakkına sahip olduklarını her zaman söyledik, bundan
sonra da söyleyeceğiz. Bunu söylerken de hem çağdaş hukuk açısından
hem de inancımız açısından söylüyorum. İnanç değerlerimiz,
tarihimiz, kültürümüz bize bunu emrediyor. Her inanç grubu, hiçbir
teolojik tartışmaya girmeden kendisini nasıl tanımlıyorsa,
kendisini nasıl kabul ediyorsa o öylece değerlendirilir ve onun
söylediği gibi muhteremdir. Bunun üzerinden teolojik tartışmalar
başlatmak, birbirimizi tanımlamaya çalışmamız daha açık ifade
edeyim, bu ülkede bırakalım Sünni vatandaşımız kendi Sünniliğini
yaşasın, Alevi vatandaşımız kendi Aleviliğini yaşasın, varsa bir
ateist dostumuz, arkadaşımız o da değerlerini, kendi arayışını
kendisi temellendirsin. Bunun üzerinden teolojik bir tartışma
başlatarak birbirimizi üzmemiz doğru değildir."
"DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI, HER TÜRLÜ VESAYETE KAPALI OLMAK
ZORUNDADIR"
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığını halkın yüzde 80-90’ının
kabul ettiğini anlatan Görmez, şu ifadeleri kullandı:
"Dünyada bir kamu kurumu olup sivil halka doğrudan bu kadar güçlü
irtibatları olan başka bir kurumun varlığını şahsin bilmiyorum. Ama
bu şekilde yoluna devam etmesi de mümkün değil. Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın dini ve ilmi bakımında özerk bir kamu tüzel
kişiliğine kavuşması yeni anayasa tartışmalarında çok önem
kazanıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı her türlü vesayete kapalı
olmak zorundadır. Hiçbir vesayete açık olmayacak şekilde kendi
ürettiği doğru dini bilgiyi halkla özgür bir şekilde paylaşan, en
azından idari bakımdan olmasa bile dini ve ilmi bakımdan özerk
olmalı. Tıpkı üniversitelerde, akademik müesseselerde olduğu gibi.
Bu, şu ana kadar özerk hareket etmiyor anlamına gelmez. Bu önemli
hususun şahıslara, idarelere, yönetimlere bağlı kalmayarak vesayete
kapalı olarak daha özerk bir kuruluş olarak yoluna devam etmesinin
çok önemli olduğunu düşünüyorum."
"HER MEDYA KURULUŞUNUN BİR DİN DANIŞMANINA İHTİYACI VAR"
Her medya kuruluşunun bir din danışmanına ihtiyacı olduğunu
düşündüğünü dile getiren Mehmet Görmez, medya kuruluşlarında hava
durumu, spor, emlak gibi konularda danışman ya da uzman bulunduğunu
hatırlatarak, "Ama din gibi ciddi bir konunun uzmanlarının medya
içerisinde olmamasının bir eksiklik olduğunu düşünüyorum" dedi.
Dünyanın önde gelen yayın organlarında dini temsilcilerin
bulunduğunu kaydeden Görmez, bir üniversitenin kendilerine "medya
ve din" başlığı altında bir seminer programı düzenleme teklifinde
bulunduğu ve teklifi kabul ettiklerini ifade etti.
CAMİ MÜŞTEMİLATLARININ GELİRLERİNİN CAMİ VAKIFLARINA, DERNEKLERİNE
BIRAKILMASIYLA İLGİLİ DÜZENLEME
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, konuşmasının ardından gazetecilerin
sorusunu yanıtladı. Bir gazetecinin "Torba Yasa’da yer alan
camilerin etrafındaki müştemilatların gelirlerinin cami
vakıflarına, derneklerine bırakılmasıyla ilgili düzenlemeyi nasıl
karşılıyorsunuz" sorusu üzerine Görmez, şunları söyledi:
"Cami müştemilatıyla ilgili yasa Diyanet İşleri Başkanlığı’nın
kabul ettiği bir düzenleme değil. Camilerin arazisi tamamen
hazinenin, binaları da vatandaşın parasıyla yapılmıştır. Oradaki
müştemilatın bütün gelirlerini sadece derneklere bırakmak doğru
değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın önerdiği düzenleme, bunu
Diyanet İşleri Başkanlığı marifetiyle öncelikle ilgili caminin
bütün ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu getiriyordu ve Diyanet’in
ilgili o gelirleri, ilgili caminin ihtiyaçlarını karşıladıktan
sonra hiçbir yerde değil sadece camilerin yapımında kullanma
mecburiyeti getiriyordu. Ancak tabii ki 16 bin cami derneği var
Türkiye’de. Onların her biri bir kamu tüzel kişiliğidir aynı
zamanda. Onların da talepleri vardı, onların da her birisinin
hizmetleri, faaliyetleri var. Pek çokları bizim için aynı zamanda
Kur’an kursları ve başka hizmetler de yapıyorlar. Neticede
derneklerin üzerinde durduğu düzenleme kabul gördü. Diyanet İşleri
Başkanlığı sadece muhasebesini yapacak, zannediyorum sadece yüzde
10’u bırakıldı. Onun da hiçbir kıymeti yok. Ben şahsen keşke o da
Diyanet’e verilmeseydi daha uygun olurdu diye düşünüyorum."
(İHA)