Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
9 Nisan 2013 tarihinde, "T.C. Tartışmaları ve Erdoğan'ın
yaralayıcı dili" başlıklı yazımda, kendisini
dayatmalarından dolayı eleştirmiş "İlkbahar bitti bitiyor.
Yaz ayındayız artık.. Sonbahar yaklaşıyor ve hepimiz sonbaharı
neyin takip ettiğini iyi biliyoruz" diyerek bugünkü
sıkıntılı halin olabileceğine dikkat çekmeye çalışmıştım.
"Görüyor musunuz ne kadar ilerici adamım. Taaa o zaman
demiştim" küstahlığıyla yazmıyorum bunları. Aksine,
sıradan herkesin çıplak gözle göreceği bir ayrıntıyı,
göremeyenlerin dikkatine o tarihte sunduğumu anlatmaya
çalışıyorum.
Belli zamanlarda insanları anlamak, gözenekleri bağlı büyük bir ağ
ile sinek avlamaya benzer. Tam yakaladığınızı düşündüğünüz anda o
sinek örgünün içinden kaçar ve siz apışıp kalırsınız. Onun için
bugün ne yazarsam yazayım, birilerinin anlayamayacağını
biliyorum.
Ama yine de ben anlatmaya çalışacağım.
***
Sokaklar barut. Siyaset dünyası tozlu ve puslu. Çılgına dönenler,
isyan çıkaranlar, kelle isteyenler arasında gaddarca nutuk atanlar
var. Kökleri taaa Refah Partisi'ne kadar dayanan eski bir
öfke yeniden kabarıyor.
Belli ki o Erdoğan'a karşı çok özel bir nefret var. Yaşananların
adına sadece nefret demek yanlış olur. Çünkü o artık ciddi bir
hesaplaşmanın da tam orta yerinde.
Günlerdir karşılaştığım herkes aynı soruyu soruyor: "Ne
olacaktı yani özür dilese. Bu kadar germenin ne anlamı
vardı.."
Sahi Erdoğan neden özür dileme yolunu seçmedi de, gerdikçe gerdi bu
durumu?
Bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyorsan, o zaman gel daha
ilginç şeylerden bahsedelim.
Dikkatli oku ama.
Dikkatli oku çünkü, işin sonunda puzzlenin parçalarını birleştirmen
gerekecek kardeşim.
***
Hatırlar mısın?
Bundan bir süre önce Erdoğan yine Fatih Altaylı'nın programına
çıkıp, "Köprü ve Otoyollar ihalesi bana göre düşük derecede
teklif aldı. İhaleyi iptal ettiriyorum. Yeniden yapacağız"
dedi.
Bu birinci ayak...
Aradan bir zaman geçti ve geçtiğimiz Mayıs ayında Türkiye'nin son
yıllarda en çok tartışılan iki kurumunda bir kadro operasyonu
yapıldı. Bu kurumlardan biri MİT, diğeri
Emniyet'ti. Her iki kurumdan, sayıları 30-35'i
bulan kritik görevdeki önemli kişilerin ya görev yerleri
değiştirildi, ya da bu kişiler emekliye sevkedildi.
Bu ikinci ayak...
Bu olaydan birkaç gün sonra bu kez bankalara çok önemli bir
operasyon yapıldı. Ekonomi kurmayları, yerli ve yabancı bankaların
yaptığı soygunu durdurmak için çok önemli bir karar aldı. Vatandaşa
verilen her kredinin, ama her kredinin (Buna kredi kartları da
dahil) faiz oranlarının bundan böyle TEFE ve TÜFE'nin üzerinde
olmayacağını "Dayattı"
Bu üçüncü ayak...
Hemen akabinde IMF'ye olan borcun son taksidi ödendi. Bu sırada
İstanbul'a yapılacak 3. Havaalanı ihalesi ile 3. Köprü'nün ihalesi
yapıldı. Ayrıca "Şov amaçlı açıklandı, asla
yapılamaz" denilen Kanal İstanbul ile ilgili proje
çalışmasında da sona gelindiği ve ihaleye çıkılacağı açıklandı.
Bu da dördüncü ayak...
Buraya kadar eksiksiz anlatabildiysem, şimdi geçen haftaya, Gezi
parkına "İlk polis müdahalesinin yapıldığı"
saatlere gelelim.
Lütfen buraya çok ama çok dikkat et!
Saat sabahın 07.00'ı...
Gezi Parkı'nda yaprak kımıldamıyor. Bazı masum eylemciler hamakta
sallanıyor, bazıları yeşilliklerin üzerine uzanmış kitap ve gazete
okuyor, bazıları ise bağdaş kurmuş kahvaltı yapıyor.
Ama bir tuhaflık var. Bütün kameralar açık, bütün fotoğraf çeken
muhabirler ayakta ve hepsi aynı noktaya odaklanmış. Polise
"müdahale edin" diye bir emir gelmemişken,
ortalıkta çevik kuvvet bile yokken tuhaf bir şekilde, görüntü
almaya çalışıyor hepsi.
Ve o beklenen görüntü nihayet geliyor.
TOMA diye tabir edilen aracın içindeki polis, bir
talimat dahi gelmeden aniden harekete geçiyor. Suçları sadece
kahvaltı yapmak, hamakta sallanmak, kitap gazete okumak olan
eylemcileri tazyikli suyla dövmeye başlıyor.
Göstericiler şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışırken bir başka
polis grubu gaz bombaları ve biber gazları ile ortalığı cehennem
alanına çeviriyor.
Olay televizyonlarda "Şafak operasyonu! Aktivistlere
gaddarca müdahale" denilerek veriliyor. Hemen akabinde
CHP'nin bir vekili aynı ekranlar karşısında "Sayın Genel
Başkanım. bizi burada öldürüyorlar. buradan ölümüz
çıkacak" diyor ve bu sözler de büyük bir hezeyan içinde
televizyonlarda yayınlanıyor.
Ne oluyorsa oluyor, o saatten sonra ekranlar kararıyor.
Bu sırada mesai saati olmasına rağmen yüzbinlerce insan akın akın
Taksim'e doluşmaya ve polisle çatışmaya başlıyor. Üniversiteler,
bankalar, özel reklam şirketleri bir anda kapısına adeta kilit
vurup eylem alanına koşuyor.
Saatler akşamı bulduğunda ise yıllardır tek gelir kaynağı banka
reklamları olan bir sanatçı, yüzbinlerce takipçisine, "Sen
meseleyi hala Gezi Parkı Meselesi mi sandın arkadaş! Hadi
gel!" diyor.
Pek çok ünlü sanatçı ve gazeteci adeta militanlaşıyor ve bir anda
zemberekten boşalırcasına "Taksim'e gidin, Taksim'e gidin
orada çevreciler katlediliyor" diyerek milyonlarca insana
cehennemin kapılarını gösteriyor. Masum insanlar da bu çağrıyla
gaza gelerek, herşeyden habersiz bir şekilde, bir haksızlığın
karşısında durduğunu düşünerek Gezi Parkı'nın etrafında
kümeleniyor.
Bu sırada bazı karanlık eller Erdoğan'ın
"Başbelası" dediği twitter üzerinden harekete
geçiyor ve takipçi sayıları milyonları bulan büyük hesap
sahiplerine para akıtarak, "#direngeziparki"
etiketi üzerinden kirli propaganda yapmaları için para
akıtıyor.
Devam ediyorum...
Bir sonraki gün CHP'nin mitingi var Kadıköy'de. Ama ne hikmetse
mitinge birkaç saat kala, CHP lideri mitingi iptal ediyor. Bir
dolmuş şoförü gibi arkasına taktığı onbinlerce insanı meydana
bırakıp, 5 dakika göründükten sonra kayboluyor.
Gerisini anlatmaya gerek yok. Yurdun dört bir yanına dağılan
eylemler, cansız bedenler, yakılıp yıkılan evler, araçlar ve parti
binaları...
Şimdi senden son bir ricam var. Dün Başbakan vekili Bülent Arınç
ile bir araya gelen direnişçilerin taleplerini tekrar önüne al ve
oku. Ne istemişti direnişin temsilcileri.
1- Yeni yapılması düşünülen 3. havaalanı
yapılmayacak.
2. Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılmayacak.
3. Kanal İstanbul Projesi iptal edilecek.
Bu 3 projeye başka kim karşı çıkıyor?
Geri kalan talepleri neler? Gözaltına alınanlar serbest bırakılsın,
AKM yıkılmasın, gezi parkına Topçu kışlası yapılmasın.
Yani tırı-vırı..
Söyle hadi bana. Gezi Parkı eyleminin, Kanal İstanbul'la, yeni
havaalanıyla ve 3. köprüyle ne ilgisi var? Bütçesi 35-40
milyar doları bulan bu ihalede avucunu yalayanlar kimler?
Almanlar başta olmak üzere birkaç ülke. Hangi ülkeler mi? Onları
sen son günlerde medyalarında çıkan haberlerden iyi tanırsın!
Şimdi oturup sakin kafayla düşün ve şu soruyu sor kendine..
Köprü ve otoyollar ihalesi iptal olan kimler?
Bankası eski faiz sisteminde haraç kesemeyeceği için zorda kalacak
olan kimler?
Polis ve MİT teşkilatında örgütlenmesi zarar gören, gücünü kaybeden
kimler?
Sonra şu soruyu sor!
Nasıl oldu da, düne kadar, "Abdullah Gül Cumhurbaşkanı
olamaz. Rejim yıkılır" diyerek 367 krizi çıkaranlar bugün,
"Erdoğan gitsin, Abdullah Gül gelsin" demeye
başladı.
Nasıl oldu da düne kadar "Kahrolsun Amerikan
emperyalizmi" diye bağıranlar, ABD'den gelecek hükümet
karşıtı bir eyleme kulak kabarttı. Nasıl olur da o kahrolsun
dedikleri emperyalist ülkenin gazetesine ilan vermek için bizzat
para harcama yolunu seçti?
Erdoğan neden gerek Fatih Altaylı ve gerek Routers muhabirine
özellikle ve altını çizerek, "Bu işin yurtdışı bağlantıları
var. Hepsini ortaya çıkaracağız" diyerek bastıra bastıra
birşeyler anlatmaya çalıştı?
Salı günü yazdığım yazıda Erdoğan'ın yanlışlarını yazacağımı
söylemiştim..
Evet kabul ediyorum.
Erdoğan üslubuyla milyonlarca insanı aşağılar gibi bir tavır
sergiliyor, rencide ediyor.
Evet kabul ediyorum.
Erdoğan'ın dayatmacı biri olduğunu ve bazı kararları milletin
yarısını azarlayarak aldığına ben de katılıyorum. Ama sırf bunun
için Erdoğan'ın devrilmesi çabalarına, ipe çekilmesi oyunlarına
ortak olmak evlerindeki milyonlara doğru gelmiyor.
Hadi senin, "Erdoğan diktatör" tezine katıldım
diyelim. Peki Erdoğan diktatörse, hak ararken şiddet, yakma, yıkma
ve yağma yolunu seçenlere nasıl bir isim vereceğiz? Bugün bu ülkede
demokrasi yok diyerek terör estirenlerin yarın demokrasiyi ve
özgürlüğü savunacağına nasıl inanacağız?
Sokaklarda uygulanan teröre bak ve neden bugüne dek 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramı, 10 Kasım Atatürk'ün ölüm yıldönümü, 23 Nisan
Ulusal Egemenlik Bayramı, 1 Mayıs İşçi Bayramı ve 19 Mayıs Gençlik
ve Spor Bayramı'nın sokaklarda yasaklandığını şimdi daha iyi anla!
Bu prova o bayramlarda devreye sokulacaktı, plan belliydi ama
tutmadı.
Bu oyunu gör güzel kardeşim, gör!
Hala göremiyorsan körsün, kör!