Gezi Parkı'nda yaşananların tercümesi
Abone olOyuncu ve senaryo yazarı Gülse Birsel, Gazi Parkı'nda yaşanan olayları değerlendirdi.
GAZETECİLER.COM- AK
Parti'nin bu süreci iyi okuyamadığını ve Gazi Parkı ile başlayan
meselenin aslında bir kırılma noktası olduğunu yazan Birsel, AK
Parti'ye bir takım tavsiyelerde bulundu.
"Mizahçının antenleri açıktır" diyen Birsel, AP'den kendisine kulak
vermesini istedi ve Gezi Parkı'nda aslında ne olduğunu
anlattı.
İşte Gülse Birsel'in Hürriyet gazetesinde yayımlanan 'Gezi
Parkı’nın tercümesi “Eeeah yetti beaaa!”' başlıklı
yazısından ilgili kısım:
Gezi Parkı’ndaki, çevreyi ve parkı korumaya yönelik bir eylemdi.
Ama son dönemin duygusal birikimi ve polisin saldırgan tavrıyla
büyüdü, yayıldı, bana sorarsanız bir kırılma noktası olmaya
gidiyor.
Ben bu yüzden, konuyu başka bir yerden, farklı taraftan ele
alacağım: Şu an AK Parti ekibinden olsaydım, derdim ki
“Arkadaşlar, durum iyi değil ha! Acilen kendimize gelelim!
Ülkeyi okuyamıyoruz! Hata ediyoruz!”
Balkon konuşmasında “Vay be, güzel bakış açısı, valla
kalbimi çalacaklar şimdi” diyen pek çok ‘AKP’ye oy
vermemiş yüzde 55’, aralarında midesi yanmasın diye gazlı içecek
içmeyenler de dahil, şu an gözünü karartmış sokakta gaz yiyor! Niye
böyle oldu? Deli değil herhalde bu insanlar?
Mizahçının antenleri açıktır. Şimdi yazacaklarımı, partinin akıllı
başlı insanları, fanatik bir muhalefet değil, soğukkanlı bir bilgi
aktarımı, tarafsız bir nabız yoklaması, bir haber getirme gibi
okusun:
'Bakın kardeşim, millet çok sıkıldı'
Bakın kardeşim, millet çok sıkıldı! Cihangir, Nişantaşı filan değil
bahsettiğim. Ben diyeyim yüzde 50, siz deyin yüzde 30, belki
başkası çıkar “Yüzde 70 rahatsız aslında ama, ekonomi iyi, işi gücü
yolunda, alternatif parti yok diye mecburen pısıp oturuyorlar” der,
bilemem! Otoriter tavır artık kristalize oldu, kafamızın üstünde
sallanıp duruyor! Halka vergisiyle verilen hizmetleri, devlet
tiyatrosuydu, şehir tiyatrosuydu, parktı, bahçeydi, hepsini
kafanıza göre, sorgusuz sualsiz kapatıp, halktan geri alıp
duruyorsunuz!
Gezi Parkı’nı bir dakikalığına beklemeye alalım… Genel olarak son
dönemin ‘duygusal birikimi’nden ne kastettiğimi açıklayayım:
Uzunca bir süre çalışkan ve pragmatik bulduğum, önyargısız izlemeye
çalıştığım ekip, bakınız! Saygı göstermiyorsunuz, dinlemiyorsunuz,
fikir almıyorsunuz kardeşim! Tek manevi değerimiz İslam değil,
anlamak istemiyorsunuz! İslam’ın yanında, cumhuriyet de, TC ibaresi
de, mili bayramlar da, Atatürk de, yaşam tarzlarımız da, hatta
sadece anayasal bir ilke gibi görünen laiklik bile bu milletin
çoğunluğunun manevi değeridir! Bunlar soyut veya tarihi
kavramlar/kişiler değil, ırkçı-ayırımcı dogmalar değil, bilakis
birliğin, özgürlüğün, ümmet değil millet olmanın, birey olmanın,
insan olarak değerli hale gelmenin, hukukun, adaletin, hayatını
istediği tarzda yaşamanın, kadın haklarının, eşitliğin, pozitif
bilimin, aydınlığın sembolü haline gelmiştir! ‘Laiklik’ ben
trafikte biriyle kavga etsem, sadece o beş vakit namaz kılıyor ben
kılmıyorum diye hakimin onu haklı bulmamasının garantisidir mesela!
Sosyolojik, ideolojik değil; gerçek, çok hayata dair, gelecek
umutlarına dair, çok ‘kalbi duygular’dır artık bu kavramlar!
Bunu fena halde gözden kaçırıyorsunuz!
Alkol malkol derken özgürlüklere çatır çatır müdahale ediyorsunuz!
Ve “Biz yaparız, kimseyi de takmayız” diyorsunuz!
“Yalnız bir dakka, şöyle ki..” diyene basıyorsunuz
biber gazını!
Bakın sayın AK Parti ekibi, kırgınız, küskünüz, kızgınız. O balkon
konuşmasında hiç aklında yokken size oy vermeyi düşünen insanları,
bugün nasıl “Günahını bile vermeyecek” hale
getirdiniz, bir analiz etsenize!
“Sizin alınız al, inandım, sizin morunuz mor, inandım, ama benim
dengemi bozmayınız” yav!
Gezi Parkı eyleminin temel meselesi şehrin ağaçlarıdır. Ama eylemin
büyüyüp yayılmasındaki gayet sivil, masum ve duygusal altyapının
tercümesi şudur: “Eeeah yetti beaaa!”