Son birkaç ayda;
- Fazıl Say’ın sosyal medyada Retweet ettiği bir Tweet yüzünden
ceza alması,
- İstismara uğrayan çocuklara bekâret testi yapmak istemeyen
doktorun davalık olması,
- Kısmi “içki yasaklarını” ön gören kanunun
TBMM’nde kabul edilmesi,
- Ankara Kurtuluş Metrosunda iki gencin yakınlaşması üzerine
görevlilerin “Ahlaklı Davranın!” ikazına tepki
olarak gerçekleşen “Öpüşme eyleminin”
yankıları,
- Gezi Parkının yıkımı ile bir kez daha ortaya çıkan
devlet otoritesi ve toplum iradesi arasındaki
ilişki,
yoğun bir biçimde “özgürlük” tartışmalarını
yeniden gündeme getirdi.
***
Bu konuyla ilgili, bir yandan AK Parti gittikçe
otoriterleşiyor yorumunu yapanlar,
Diğer yanda iktidar cephesinde ise “Yapılan
yatırımları ve gelişimleri göremiyorlar. Bizi
engelliyorlar” serzenişi söz konusu.
***
Tüm bu “özel hayata müdahale - kamusal alanın
özgürlüğü” gibi tartışmalarda kaçırdığımız önemli noktalar
var:
BİRİNCİSİ;
Başbakan’ın hafta içi grup toplantısında dile getirdiği
“kervan yürür” mantığı…
AK Parti, hizmet eksenli bir parti. En önemli motoru
“değişim”. Sermayeyi bu değişim rüzgârıyla daha
fazla güçlendiriyor ve büyütüyor.
Uzun vadeli projeleri ve planları var. Arkasındaki halk
desteğini de kullanarak engellere takılmadan bunları bir an önce
sonuca bağlamak istiyor.
Bu nedenle seslere kulak tıkıyor.
İKİNCİSİ;
İlk maddeyle bağlantılı olarak,
Ne yazık ki “iki kişiden biri AK Partiye oy
verdi” sloganını hafızalara kazıtarak, madalyonun diğer
yüzünün görülmemesi sağlanıyor.
Yani “İki kişiden birinin AK Partiye oy
vermediği” ve toplumun %50’sinin AK
Parti’ye destek olmadığı unutuluyor.
Bu nedenle çıkarılan yasalar, mevcut seçim yasasının iktidar
partisine sağladığı avantajla fazla tartışılmadan, kamuoyunun fikri
alınmadan hızlıca mecliste oylamaya çıkıyor.
Böylece halkın iradesinin TBMM’ye tecelli etme gücü düşüş
yaşıyor.
ÜÇÜNCÜSÜ;
Ne yazık ki söz konusu özgürlükler olduğunda,
İktidar partisi de dahil olmak üzere, muhalefet partilerinden
sivil topluma kadar her özgürlüğün bir tarafı ve sahibi var.
Herkesin özgürlüğü kendi bacağından
asılıyor.
Özgürlükler noktasında politik kutuplaşmalar söz konusu
oluyor.
Kendisi için özgürlük isteyen gruplar, başka grupların benzer
özgürlük isteklerine aynı tahammül ve desteği gösteremiyor.
Hal böyle olunca da, bir türlü evrensel
normları yakalama imkânımız oluşmuyor.
Çünkü özgürlüklerimizi kıskanıyoruz,
özgürlüklerimizi çekemiyoruz,
Devletin ilgili bir müdahalesine “Oh iyi yapmış, nefes
bile alamasınlar!” diye içimizden geçiriyoruz.
***
Oysa özgürlükler hepimize lazım,
Unutmayalım, özgürlüklerin ve onun uygulama biçimlerinin
toplumun tamamına eşit bir biçimde yayılması aynı zamanda
gelişmişlik düzeyimizin de en önemli göstergesidir.
Taksim Gezi Parkı için
notlar
Birkaç gündür Taksim Gezi Parkında yeşil alanların korunmasına
ilişkin önemli bir mücadele sürdürülüyor.
1-Protestoyu gerçekleştiren grup, doğaseverlerden oluşsa da, AK
Parti’ye muhalif ve tepkili olan birçok farklı sağ ve sol siyasal
grupların da bu eylem içerisinde bulunduğunu görme imkânımız
oluyor.
2-Kapitalist kentleşme biçimine meydan okunuyor.
3-Demokrasinin nasıl bir güç olduğu sınanıyor.
4-Dedeleri, babaları köylerde, doğanın koynunda büyüyen bir
nesil olarak, doğayla yeniden barışacağımız bir sürece ışık
yakılıyor.
Sonuç olarak;
Kentleri sermayenin değil, insanların kucağına bırakalım.
Onlara AVM’lere, TV’lere, bilgisayarlara mahkûm olacak değil,
özlerine dönüp özgürce şehrin yorgunluğunu atacakları bir
“yaşam kültürü” sunalım.