Türkiye birkaç gün içerisinde ayrı ayrı iklimleri yaşıyor.
Yeşile sevda ile başlayan yolculuk, özünü kaybetmeden
ama muhtevasını değiştirerek büyüyerek devam ediyor.
1- Gelinen nokta tam bir iletişimsizlik
halidir. Yaşadığımız durum, alenen “devletin süreci
yönetememesidir”.
2- Kolluk güçleri, son yıllardaki en
olumsuz sınavını vermiştir. Yöneticiler, kardeşi kardeşe
vurdurtmuştur. Biber gazı denen illet, adeta bir uzak doğu
“savunma sanatı” öğretisi kıvamına getirilmiştir.
Onlarca masum insan, bu öğretiden hunharca
nasibini almıştır.
3- Türkiye, çok önemli bir demokrasi
sınavından geçmektedir. Sivil irade, temel bir hak olarak ciddi
biçimde sesini iktidara duyurmaya çalışmaktadır.
4- Bu saatten sonra iktidarın eylem
hakkındaki “Elimizde belgeler var, gizli ilişkiler ağı
söz konusu, 5. darbe girişimidir” şeklindeki söylemsel
iddiaları artık geçerliliğini yitirmiştir. Çünkü şeffaflık önem
kazanmıştır. Kimin bir iddiası varsa, tüm delilleriyle açık beyan
ilan etmelidir.
5- Türkiye’de “özgür
medya” dönemi sona ermiş ve medya inandırıcılığını
külliyen yitirmiştir. Adeta bir gelenek haline gelen
“yaşanan her olumsuz olayda medyanın susturulması”
meselesi, iktidarlarımızın sıkıştığında o çok eleştirdiğimiz
baskıcı otoriter devletlerden farklı davranamadığını ortaya
koymuştur.
6- Sosyal medya 31 Mayıs itibariyle
Türkiye’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Olumlu tarafları kadar
provokasyona, dezenformasyona kolayca imkan
sağlaması da sınanmış ve görülmüştür.
7- Yeşile saygıyla başlayan eylemler, AK
Parti politikalarına karşı öfkeli sağ ve sol fraksiyonlardan farklı
siyasal grupların aynı amaç doğrultusunda birleşmelerine neden
olmuştur.
8- Gelinen bu süreçte, Gezi Parkı
eyleminden daha fazla demokrasi, daha fazla adalet ve insan hakları
yerine bir “Tahrir yada Türk baharı” çıkarmak
isteyenler, hemen yanı başımızda Ortadoğu’da bu süreçleri
deneyimleyen ülkelere göz atmalıdırlar. O ülkelere sandık dışı
yöntemlerle baharın gelip gelmediğini bi’ kontrol etmelidirler.
9- Bizim basının körlüğü utanılacak bir
durum olsa da, uluslararası medyanın paylaştığı “Gezi
Parkı” haberlerini gururla paylaşanlar da yanılgıya
düşmektedirler. Çünkü batı medyası, bize nazaran ne kadar özgür
olsa da, olaylara gerektiğinde çıkarlar penceresinden
yaklaşmaktadır. Mevzuları, sıklıkla oryantalist bir bakış açısıyla
algılamaya çalışmaktadır. Son on yılda Ortadoğu’da yaptıkları
olumlu haberciliğin yanında abartılı haberlere ve çarpıtmalara da
defalarca hep beraber tanık olduk.
Ayrıca, bizim kendi iç problemimizi “Ey Dünya duy
sesimizi” şeklinde yardım ister bir halde Avrupa ve
Amerika’ya bildirmemize de gerek yoktur. Kendi içimizde bu
sorunları çözecek kadar demokrasi deneyimimizin olduğunu
düşünüyorum.
10- İktidar, bu durumdan mutlaka bir ders
çıkarmalıdır. Ülkenin %50’ye yakın kesimini nasıl öfke ile
doldurduğunun, endişelendirdiğinin farkına varmalıdır. Barış
sürecini başlatan bir hükümet olarak, kendisine öfkeli ve patlamaya
yer arayan toplum kesimleriyle uzlaşmanın çaresini aramalıdır.
11- Kolluk güçleri derhal müdahaleleri
kesmeli yada müdahalenin şeklini uygun bir sınıra çekmelidir.
Ayrıca AK Parti, tabanını sokağa inmemesi konusunda uyarılmalıdır.
Her iki kesim de tahriklerden kaçınmalıdır. Çünkü öfke ve nefret,
ışık hızından daha hızlı yayılır. Ve inanıyorum hiç kimse, 80
öncesi Türkiye’sine yeniden dönmek istemez.
***
Gezi Parkı eylemleri ardından gerçekten kazanan
demokrasimiz olsun.
Ortaya çıkan;
Çok seslilik, eşitlik, medya özgürlüğünün gerekliliği ve
protestonun temel bir hak olduğu olsun.