Genelkurmay'dan Çölaşan'a yasak
Abone olYakın geçmişe kadar Genelkurmay'ın davetlerinde baş köşede yeralan Emin Çölaşan hızla gözden düştü. Şimdi herkes Çölaşan'a koyulan 'sır yasağı' anlamaya çalışıyor.
Yakın bir geçmişe kadar Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen davetlilerin gediklilerinden biri olan Emin Çölaşan hızla gözden düştü. Genelkurmay tarafından Çölaşan'a konulan yasağı irdeleyen Yenişafak yazarı Fehmi Koru bile bu işin içinden çıkamadı:
Yazı: Fehmi Koru
Kaynak:
Türkiye'de gerçekten garip şeyler oluyor. İşte size son garabet: Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen toplu dâvetlere, basınla buluşma toplantılarına Hürriyet yazarı Emin Çölaşan çağrılmamaya başlamış...
Bu garip bir gelişme.
Kendisi, dün, gelişmeyi okurlarına şöyle duyurdu: "Günün birinde Emin Çölaşan'ın İslâmcı basınla, tesettürlü Başbakan ve bakan eşleri ile aynı kefeye konulacağını, Genelkurmay'da gazeteciler için düzenlenen toplantılara, brifinglere, çağrılmayacağını, hem de bunun Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılacağını aklımın ucundan geçirmezdim. / 30 Ağustos resepsiyonuna da çağrılı değildim. / Öteki çağrılı olmayanlar, İslamcı basın ve tesettürlü eşler idi."
Bu yazı kesinlikle "Oh olsun" demek için yazılmıyor. Amacı, "Bugün bana, yarın sana" türü geçmişe dönük bir "Ben dememiş miydim?" hatırlatması da değil. Tersine, Genelkurmay Başkanlığı'nın Hürriyet yazarı Çölaşan'a kapılarını kapamasını, yasaklanan kişinin özellikleri sebebiyle, büyük bir haksızlık olarak görüyorum. Tavsiyemi dinler veya dinlemezler, orası beni ilgilendirmiyor; ben yine de doğru bildiğimi yazayım: Genelkurmay Başkanlığı bu yasağı vakit geçirmeden kaldırmalıdır.
Genelkurmay karargâhı, 28 Şubat öncesinde, basın kuruluşları ve gazeteciler arasında ayırım gütmezdi. O dâvetlere katıldığımda, komutanların, Emin Çölaşan'la olağanüstü yakınlıklarına bizzat tanıklık etmiştim. Bir defasında, az sayıda gazeteciyle birlikte sofrayı paylaşırken, şu yakınlarda emekli olan bir komutan, önemli açıklamalar yapmıştı. Dağda yakalanmış bir PKK militanının üzerinden çıkan bir mektuba sıra geldiğinde, o komutan, "Size göndermiştik, Emin Bey" demişti. Bu olayı dün gibi hatırlıyorum.
Daha kalabalık ortamlarda, en üst düzey komutanların, Emin Çölaşan'ın yanına kadar gidip kendisini iltifatlara boğdukları günler de fazla uzak değil. O ortamlarda bulunurken, Emin Çölaşan'a verilen değer, bir meslektaşı olarak her zaman ilgimi çekmiştir. Hürriyet yazarının o iltifatları hak edecek bir yazı çizgisi izlediğinin tanıkları ise bütün okurlarıdır.
Şimdi ne oldu da, Hürriyet gibi 'akredite' bir gazetenin yazarı olmasına rağmen, Emin Çölaşan, Genelkurmay karargâhına giremiyor, dâvetlere ve basını bilgilendirme toplantılarına çağrılmıyor? 30 Ağustos resepsiyonuna, tıpkı başörtülü eşler gibi, ona da dâvetiye gitmiyor?
Genelkurmay Başkanlığı, biliyorsunuz, bazı yayın kuruluşlarını 'akredite' kabul ediyor; 'akredite' edilmemiş kuruluşların yayın organlarında çalışanlar askerî hiçbir etkinliği izleyemiyorlar. Değişik ortamlarda birlikte olmaktan zevk aldığı kişileri, eski dostlarını, sırf 'akredite edilmemiş' gazetelerde çalıştıkları için, karargâha çağıramıyor üst düzey komutanlar...
Hürriyet 'akredite' bir gazete, ancak yazarı Emin Çölaşan'ın adı 'dâvetliler listesi'nde yok... Bu, çok yeni bir gelişme. İlk defa oluyor. Bir başkasına uygulansa önemsenmeyebilecek bu yeni uygulamanın, geçmişin ilgi odağı Emin Çölaşan'la başlaması gerçekten 'garip'... Bu garabete ilk itirazın 'akredite' edildikten kısa süre sonra işlemi iptal edilmiş Yeni Şafak gazetesinin bir yazarından gelmesini talihin bir cilvesi saymalı Emin Çölaşan'ın basındaki dostları ve bu duruma kendileri de itiraz etmeliler. Bir bakarsınız yol olur ve Emin Çölaşan yasağı kendilerine de yaygınlaştırılır...
Emin Çölaşan, "Niçin çağrılmadım?" sorusuna, "Çünkü, çeşitli zamanlarda Hilmi Özkök'ü eleştiren yazılar yazmışım" cevabını veriyor. Bu bilgi herhalde doğru değildir. Doğru değildir, çünkü, Org. Özkök'ü kızdırdığı halde dâvet almaya devam eden gazeteciler var. Genelkurmay, daha fazla şâibe altında bırakmamak için, Emin Çölaşan'ın neden 'istenmeyen adam' haline geldiğini bir an önce açıklamalıdır.
Bizzat Çölaşan tarafından açıklanmasa inanamayacağım gariplikte bir durum gerçekten...