Z Kuşağı yoktur, diyenlerle aynı düşünmüyorum.
Vardır.
Tarih boyunca kuşak farklılıkları olmuştur.
Bilgi, birikim, deneyim, gelişmeler nesilden nesile tevarüs
ettikçe değişim ve dönüşümler olmuştur.
Bazı dönemlerde çok hızlı gelişmeler yaşanmış, aradaki fark
hissedilecek şekilde açılmış, bazı dönemlerde yavaş
seyretmiştir.
Geldiğimiz nokta ise kuşak farklılıklarının kendisini en keskin
biçimde hissettirdiği bir dönemi göstermektedir.
Dijital dünyanın getirdikleri gençlerimizin okuma, öğrenme ve
uygulama süreçlerinde bunlara bağlı olarak da hayat anlayışlarında
büyük farklılıklar oluşturmuştur.
Bu korkulacak, çekinilecek bir şey değildir.
Kaygı ve endişelere de neden olmamalıdır. Yapmamız gereken daha
nitelikli bir anlama çabası içinde olmaktır.
Gençleri anlamaya çalışmak, geleceğe ilişkin daha iyi günleri
hedeflemekle aynı anlamı taşımaktadır.
Mutlu, güvenli yarınlar, sadece bir retorik değil, gerçek bir
hedef olmalıdır.
Bunun da yolu gençlerimizden geçmektedir.
Gençleri entipüften sebeplerle sokaklara dökme uğraşı, onları
enerjilerini, heyecanlarını, idealizmlerini çatışmalarla harcama
amaçlıdır.
Ülkemizin birtakım sorunlarının olduğu muhakkaktır.
Bu sorunların bir kısmı bize özgü, bir kısmı ise dünyanın diğer
ülkeleri ile benzerdir.
Ancak hiçbiri çözülmez boyutta değildir, ortadan kaldırılma
imkan ve ihtimalleri her zaman için vardır.
Bunu da yapacak kabiliyete sahip bir yapımız her daim
mevcuttur.
En zor, bitti artık denilen günlerinde Kurtuluş Savaşı vermiş,
devlet kurmuş bir milletin evlatlarının sorun çözme kabiliyetinden
şüphe edilemeyeceği açıktır.
Ama sorunlar çatışma ile, kavga ile mi çözülür? Sokaklarda
insanlarımızın birbirleri ile müsademesi ile mi güzel, huzurlu,
umutlu yarınlara ulaşırız, işte bunun üzerine düşünmemiz
gerekir.
Kurtuluş Savaşı’nı bile Parlamentosu ile birlikte veren bu aziz
milleti, sorunlarını sokaklarda çözecek bir yığın olarak görmek
akılla, izanla, insafla bağdaşmaz. Gençleri sokaklara itmek hiçbir
makuliyet içinde izah edilemez.
Üniversitelerimizi yarışmacı ve rekabetçi bir yapıya kavuşturmak
arzumuz vardır, olmalıdır, mevcut yapıyı da, geçmişte uyguladığımız
sistemleri de gözden geçirelim, eleştirel bir tavır içinde daha iyi
bir yol arayışında olalım ama yapılması gereken bu değildir.
Rektör ataması veya seçimi ile ne yazık ki üniversitelerimizde
daha farklı ve verimli bir süreç başlatamıyoruz.
Sorun atanan veya seçilen kişilerde de değil.
Bizim arayışımız dünyanın en başarılı üniversitelerinin bu
yerlere nasıl ulaştıklarına yoğunlaşmak olmalıdır.
Sekiz milyon üniversite öğrencisi, 203 üniversite, 171 bin
akademisyen ile muazzam bir bilimsel güce sahibiz.
Bu hiç küçümsenemez.
Ülkemizin kıymetini bilelim, üniversite kapılarında kimse
beklemiyor, herkese fırsat eşitliği sağlanmış vaziyette, talep eden
her gencimizin yüksek öğrenim görme imkanı ve şansı var.
Tüm illerimizde birer üniversite kurulmuş. Bu övüneceğimiz bir
durumdur. Eleştireceğimiz yönleri de vardır ama usulü, üslubu
sokaklardaki çatışmalar değildir…
Gençlerimize güveniyoruz. Her sorunu birlikte aşacağız…