Gemide neler yaşanmadı ki
Abone olMarmara adasına tatile çıkanların tatil keyfi çileye dönüştü. O gemide bulunan yazarımız olaylara tanıklık etti.
İNTERNETHABER
Nazım ALPMAN'ın özel haberi
Yazarımız Nazım Alpman, Marmara Adası'ndan İstanbul'a dönen deniz
otobüsündeydi. Gemide yaşanan aksiliklere, arızalara ve
yolcular arasındaki tartışmalara tanık oldu. İstanbullular'ın hafta
sonu tatili seyahatle birlikte çileye dönüştü. İşte Sokullu Mehmet
Paşa gemisinde yaşananlar...
"Avşa’dan 19.30’da Marmara’dan ise 20.00’de hareket edecek olan
Sokollu Mehmet Paşa adlı deniz otobüsü, Marmara Adası iskelesine
yanaşıyor.
İnenler var…
Haliyle yol vermek lazım. Geri çekiliyoruz, inenlerin en
önündekiler indikleri yerde durup sigara yakıyorlar. Arkalarından
gelenler ise gemi iskelesinde durup beklemek zorunda kalıyorlar.
Bunlar kendilerine sigara molası vermişler… Ellerinde valizleri
olmadığı için rahat hareket ediyorlar. Biz indik ya, gerisini boş
ver gitsin!
Havalandırma sistemi arızalandı
Büyük bagajlarla gemiye binmeye çalışanlar, kan ter içindeler…
Neyse sonunda hep birlikte biniyoruz.
Gemi hareket ediyor. Bir süre sorunsuz gidiyoruz.
Sonra geminin soğuk havası azalıyor, yolcular boncuk boncuk
terlemeye başlıyor. Tekne havasızlıktan kıvranıyor.
Herkes yeter artık derken, geminin kaptanı bilgi veriyor:
-Sayın yolcular geminin havalandırma sistemi arızalanmıştır,
birazdan iniş-biniş kapılarını açacağız. Lütfen kimse dışarı
çıkmasın!
Kapılar açılıyor.
Türk tarzı çözüm
Yolcuların en uyanık olanları hep birlikte kapılara hücum ediyor.
Kapıların önüne yığılan insanlar etten bir duvar oluşturdukları
için içerde normal yolcu olarak çile çekenlerin hava almaları
mümkün olamıyor.
Türk tarzı çözüm öne geçiyor.
Kapının önüne yığılanlar, şimdi bir adım daha atıyorlar, dışarı
çıkıyorlar. Hazır temiz havaya çıkmışken bir de sigara
yakıyorlar.
İçerdekiler kapıya duvar örenlere sitem ediyorlar:
-Ayıp değil mi kardeşim, bak bizim yanımızda çocuklar var, nefes
alamıyoruz.
Kapıdakilerden Türkçe yanıt geliyor:
-Siz bize söyleyeceğinize dışarıdakilere bakın, adamlar sigara
yakmışlar.
Aaa bu kadarı da fazla artık… Salondakiler hep birlikte
gürlüyorlar. Dışarıdakiler sigaralarını denize atıp, içerdekilere
“ne halden anlamaz insanlarsınız” bakışları atarak yerlerine
geçiyorlar. Kapıda bekleyenler dışarı çıkıp birer sigara da onlar
yakıyorlar.
Normal yolcular yalvar yakar vaziyetteler:
-Kardeşim ayıp değil mi? Bir felakete sebep olacaksınız!
Hayır kazıyan yok. Türklerin böylesi durumlar için geleneksel
sigortaları var:
-Bize bir şey olmaz!
Alt kattaki bu kaosu önleyecek bir üniformalı çımacı falan da yok
mu diye arkaya doğru dönüyorlar. Hayır kimse yok.
Orta yaşlı bir bey okumakta olduğu kitabı kapatıp kaptan köşküne
çıkayım diyerek yerinden kalkıyor. Üst kata çıkıp kaptan köşkünün
kapısını tıklıyor. Hemen ön sırada oturan bir başka orta yaşlı bey,
uyarıcı görevi almış yolcuyu uyarıyor:
Kaptan köşküne yolcu çıkıyor
-Beyefendi kaptanı meşgul etmeyin!
-Meşgul etmeyeceğim, aşağıda olanları aktarıp bir görevli
isteyeceğim. Millet birbirine girecek, sigara içiyorlar, kapının
dışına çıkıyorlar.
-Eh kaptanı alır giderseniz, gemi nasıl gidecek?
-Pes kardeşim!
Alarm zilleri yolcuları çıldırtıyor
Kapılar açıldığı için otomatik olarak geminin alarm sistemi devreye
giriyor. Çıldırtıcı bir ders zili devamlı olarak çalışıyor. Bir
dakika, beş dakika, on dakika derken zil susmak bilmiyor. Ortada
bir görevli de olmadığı için teknik bakım yolculara düşüyor. Uzun
boylu bir genç zilin çanağını eliyle tutup zili kuru kuru çalar
hale getiriyor. Ancak bırakınca zil yine topukluyor. Bu sefer zilin
çanına bir kağıt tıkanıyor, yetmiyor bir kağıt daha zil
susuyor.
Yeni durum yeni sorun yaratıyor. Alarmsız kalmaktan tedirgin bir
hanım yolcunun itirazı yükseliyor:
-Beyefendi alarmı kapatmanız doğru mu, ya gemide yeni bir tehlike
ortaya çıkarsa ne olacak?
-Peki abla dinle o zaman…
Delikanlı kağıdı çekmesiyle birlikte zil yeniden coşuyor.
Haliyle herkes hep birlikte itirazcı hanıma dönüyor:
-Doya doya dinliyor musunuz?
-Ben bir şey demedim canım…
-İstanbul’a kadar bunu dinleteceksiniz?
-Tamam kapatın bari!
Teknik arıza çıktı geminin hızı yarı yarıya
düştü
Tam bu sırada kaptanın kendisi değil de sesi ortaya çıkıyor:
-Sayın yolcularımız gemide oluşan teknik bir arızadan ötürü hızımız
yarı yarıya düşmüştür. O nedenle 22.30 varacak olduğumuz
Yenikapı’ya 24.00’te yanaşacağız!
Böylece Marmara Adalarıyla İstanbul arasında hızlı seyahat için
kişi başına 40 YTL ödeyen garip İstanbullular, hep çok para ödeyip
hem de hızını yarıya indiren gemiyle yavaş giden dünyanın ilk
yolcuları oluyorlar.
Bu arada kaptan bir “kıyak” anonsu çekiyor:
Kaptandan kıyak anons
-Cep telefonu ile bekleyenlerinize haber verebilirsniz.
Vay canına demek cep telefonu dümen falan kilitlemiyor!
Ardakan ikinci “kıyak” geliyor:
İkinci bir kıyak daha
-Sayın yolcular geminin dışına çıkabilirsiniz!
Kaptan bu konuda bir minik ricada bulunuyor:
-Lütfen kimse denize düşmesin! Dikkat etsin!
Gemide artık sinirler kopmuş vaziyette. Büyük bir alkış
kopuyor.
Yolcular terden sırılsıklam haldeler….
İDO'dan bilet ücreti jesti
Mülteci yolculuğu neşe içinde sürüyor.
Dışarı çıkmanın ölçüsü belli olmadığından kapının önüne yığılanlar
ile kapının dibinde oturanlar arasında kıta sahanlığı sorunları
yaşanıyor.
Yenikapı’ya yaklaşırken Kaptan’dan son bir kıyak haberi geminin
yavaşlayan makinelerine kadar titretiyor:
-Sayın yolcular biletlerinizi İDO gişelerine ibraz ederek
ücretlerinizi geri alabilirsiniz!
Bu son anons İDO’nun ufak tefek teknik arızalarla kurban olan
çağdaş bir kurum olduğunu ortaya koyuyor. Bu arada Kaptan’ın seyir
güvenliği konusundaki inisiyatifini yolculardan yana kullanması da
yabana atılmamalı. Yolculuların büyük çoğunluğu geminin baş üstü ve
kıç üstüne çıkarak tatillerini motor yat tadında bir seyirle
noktaladılar. "