Geleceğimizi kurutmayalım’
Abone olTürkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bu yıl Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nün temasının "su” olarak belir...
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, bu yıl Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nün temasının
"su” olarak belirlendiğini, “Geleceğimizi kurutmayalım!” sloganıyla
su kıtlığına karşı konulması ve hazırlıklı olunması konusunda
herkese çağrıda bulunulduğunu, suyun ve toprağın korunması ve
sürdürülebilir şekilde kullanılmasından herkesin sorumlu olduğu
mesajının verildiğini belirtti.
Bayraktar, “Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü” dolayısıyla yaptığı
açıklamada, bu yılın Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nün ana teması
olan suyun, gıda güvenliği ve gıda güvencesinin sağlanmasında kilit
rol oynayan, ikamesi mümkün olmayan stratejik bir doğal kaynak
olduğunu bildirdi.
Şemsi Bayraktar, Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Çölleşmeyle
Mücadele Günü” olarak ilan edilen 17 Haziran’da her yıl bütün
dünyada çeşitli etkinlikler düzenlendiğini ve Birleşmiş Milletler
Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası tarafından belirlenen
temalarla çölleşme konusuna dikkat çekmenin ve toplumda farkındalık
oluşturulmanın amaçlandığı bilgisini verdi.
“110 ÜLKE ÇÖLLEŞME TEHDİDİ ALTINDA”
Çölleşmenin, iklim değişikliği, ormanların ve meraların tahribi,
yanlış arazi kullanımı ve yanlış tarım uygulamaları ve yanlış
sulama sonucu toprakların tuzlanması gibi nedenlerle meydana
geldiğini belirten Bayraktar, “Dünyada her yıl çölleşmeye bağlı
olarak 12 milyon hektar toprak kaybedilmektedir. Bugün dünyada 1,2
milyar insan, 4 milyar hektardan fazla arazi ve büyük çoğunluğu
gelişmekte olan ülkelerden oluşan 110 ülke çölleşme tehdidi
altındadır” bilgisini verdi.
Suyun, gıda güvenliği ve gıda güvencesinin sağlanmasında kilit rol
oynayan, ikamesi mümkün olmayan stratejik bir doğal kaynak olduğunu
vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti:
“Su güvencesi ve su güvenliği sağlanamadığı takdirde gıda güvencesi
ve gıda güvenliğinden söz etmek mümkün değildir. Dünya nüfusu son
yüzyılda 3 kat artarken yaşam kalitesinin artması nedeniyle su
kullanımı da 6 katına çıkmış, azalan su kaynakları artan nüfusun
talebini karşılayamaz hale gelmiştir. Bazı araştırmalara göre 2025
yılından itibaren 3 milyardan fazla insan su kıtlığıyla karşı
karşıya kalacak, 2050 yılında ise su sıkıntısı çeken ülkelerin
sayısı 54’e yükselecektir.
“2,3 MİLYAR İNSAN SAĞLIKLI SUYA HASRET”
Sanayileşme ve kentleşmenin de etkisiyle hızlı ve bilinçsiz bir
şekilde tüketilen su kaynaklarımız aynı hızla kirletilmiş ve
kirletilmeye devam ediyor. Dünyada 1,4 milyar insan yeterli içme
suyundan yoksun olup, 2,3 milyar kişi sağlıklı suya hasrettir.
Dünya su rezervinin yalnızca yüzde 2,5’inin tatlı su formunda
bulunduğu, bu miktarın ise sadece yüzde 0,3’ünün insanlar
tarafından kullanılabilir ve içilebilir özellikte tatlı su olduğu
dikkate alındığında, insanoğlunun kullanabileceği tatlı su
miktarının ne kadar sınırlı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Nüfus artışı, bilinçsiz su kullanımı, yanlış uygulamalar ve küresel
ısınmanın da etkisiyle doğal kaynaklarımız üzerindeki baskı gün
geçtikçe artmaktadır. Araştırmalara göre iklim değişikliğine bağlı
olarak sıcaklık artışı ve yağış miktarındaki azalma sonucu
akarsulardaki su miktarı azalacaktır. Gediz ve Büyük Menderes
havzalarındaki yüzey sularında 2030 yılına kadar yüzde 20, 2050
yılına kadar yüzde 35 ve 2100 yılına kadar yüzde 50 azalma
öngörülmektedir.”
“ÜLKEMİZ SU ZENGİNİ BİR ÜLKE DEĞİL”
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye’nin
tüketilebilir yer üstü ve yer altı su potansiyeli yılda ortalama
112 milyar metreküp olduğunu, bunun 44 milyar metreküpünün
kullanıldığını bildiren Bayraktar, açıklamasına şöyle devam
etti:
“Ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık
kullanılabilir su miktarı 1519 metreküp civarındadır. Nüfus
artışıyla birlikte bu rakam da sürekli düşmektedir. Bu bakımdan
mevcut su kaynaklarımızın korunması ve etkin kullanımı son derece
önemlidir.
Ülkemizde toplam su tüketimimizin yüzde 74’ü tarımda, yüzde 11’i
sanayide ve yüzde 15’i içme ve kullanma amaçlı kullanılmaktadır. Su
kaynaklarımız üzerindeki tehditler nedeniyle tarımda su tasarrufu
sağlayan basınçlı sulama sistemlerinin kullanımı ve
yaygınlaştırılması fevkalade önemlidir. Tarımsal üretimde; toprağın
nemini koruyacak ve su tutma kapasitesini artıracak yöntemler
tercih edilmeli, toprak işlemesiz tarım yaygınlaştırılmalı,
kuraklığa dayanıklı tohum çeşitleri geliştirilmelidir.
İÇ ANADOLU, ÇÖLLEŞME RİSK HARİTASI’NDA AŞIRI HASSAS BÖLGE
Ülkemiz topraklarının yüzde 65’i kurak, yarı kurak ve yarı nemli
iklim özelliklerine sahiptir. Özellikle İç Anadolu Bölgesi Dünya
Çölleşme Risk Haritası’nda ‘aşırı hassas ve çok hassas’ olarak
gösterilmektedir. Topraklarının büyük bir kısmı çölleşme ve erozyon
tehdidi altında bulunan ve büyük bir tarımsal potansiyele sahip
ülkemizde insanlarımızın çölleşme ve erozyonla mücadele konusunda
daha fazla duyarlı ve bilinçli olabilmesi için kamu ve özel
kuruluşların konuya gereken hassasiyeti göstermeleri son derece
önemlidir.”
Toprak ve suyun bütün sektörlerin temel yapı taşları olduğunu,
ancak sınırlı olan bu kaynaklarının tüm sektörler tarafından
çevreyle uyumlu bir şekilde ve en etkin biçimde kullanılması
gerektiğini belirten Bayraktar, “Artan nüfusun su ihtiyacının
yeterince karşılanabilmesi için; su havzaları yerleşim ve sanayi
tesisleriyle işgal edilmemeli, su kaynakları kirletilmemeli, mera
ve ormanlık alanlarımız çoğaltılmalıdır” dedi.
“YERLEŞİM YERLERİ, SANAYİ TESİSLERİ VE YOLLAR MARJİNAL ARAZİLERDE
YAPILMALI”
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, tarım arazilerinin hiçbir şekilde
tarım dışı amaçla kullanılmaması, yerleşim yerlerinin, sanayi
tesisleri ve karayollarının mümkün mertebe tarımda kullanılamayacak
durumda olan marjinal arazilerde yapılması gerektiğine dikkati
çekti. Bayraktar, açıklamasında, “Söz konusu eğimli kayalık,
tarımda kullanılamayan verimsiz arazilerde, bina ve tesislerin
yapılması proje maliyetlerini artırmakla birlikte, verimli tarım
arazilerinden yıllarca alacağımız ürünü düşünürsek, bu maliyet
artışını fazlasıyla karşılayabilecek durumdadır” görüşüne yer
verdi.
Şemsi Bayraktar, insanların toprak ve su gibi doğal kaynakların
tükenebilir olduğunun fakına varmalarını sağlaması, “kullanırken
tasarruf etme” bilincinin oluşturması gerektiğini vurgulayarak,
“Biliyoruz ki, su yoksa geleceğimiz de yoktur. Bu nedenle her geçen
gün azalmakta olan doğal kaynaklarımızı ve verimli arazilerimizi
koruyalım, geleceğimizi kurutmayalım” dedi.
(İHA)