Gazeteyi gazete yapan iki unsur

Abone ol

İlker Sarıer, bir gazeteyi gazete yapan temel direklere değindi. En önemli iki temel gazeteyi sırtlıyor. Bunlardan biri "Okur" diğeri de "Reklamveren"...

İlker Sarıer, "Kıytırık yazılar" isimli yazısında gazetenin iki temel taşına değindi. Gazeteyi sırtlayan iki konu. Biraz maddi. Daha doğrusu kapital düzenin gerçeklere.

Yazı : İlker Sarıer
Kaynak :
www.sabah.com.tr

Bizim velinimetimiz okurlardır, deriz genellikle. Gazetecilerin aslında iki velinimeti vardır.
Biri reklamverendir. Diğeri okuyucudur. Bu iki velinimetin "işbirliği" yayınlanır ve yaşayabilir gazeteler.
Fakat yine de velinimetlerin "Biz neymişiz be abi" havalarına girmeleri yanlış olur.
Çünkü bu iki velinimet, aynı zamanda birbirlerinin velinimetleridir. Birbirlerine muhtaçtırlar. Okuyucu, gazeteyi alıp okumazsa, reklamveren reklam vermez.
Reklamveren parayı bastırmazsa, gazeteler finans darboğazına girer ve batarlar. Okuyucu da okuyacak gazete bulamaz.
Okur ile reklamverenin işbirliği, basit bir karışım değildir, kimyasal birleşiğe benzer daha çok. Bu kimyasal süreçte "katalitik etkiyi" yaratanlar da, gazeteciler ve gazete yönetimleridir. Neticede, üçlü bir kombinasyon çıkar ortaya.
Ayrıca bir gazetenin yaşamı için okurlara ciddi görevler düşer: Okumak ve bittabi okuduğunu doğru anlamak.
Geçen gün bir okuyucumuz, bir email geçmiş, öfkeyle şuna benzer bir şeyler yazmıştı: Tutankamon kozmetik olarak hayatında mısır özü yağı kullanmamıştır.
İyi de birader, ben Tutankamon hakkında tek satır yazı yazmadım, o arkadaşı tanımam da! Başkasının yazısından başkası sorumlu olur mu yahu?
Geçen gün yine bir tanesi, isimsiz, imzasız, adressiz bir tek cümle göndermişti:
Sayın Sarıer çok kıytırık bir yazı yazmışsın!
Sen Ernest Hirsch'in hayatını ve "iç görü" kavramını "kıytırık" bulduktan sonra ben zaten ağzımla kuş tutsam havayolları!
Al sana bir kıytırık kıyak daha: Hayat, çok kıytırıktır aslında biliyor musun?
Bizim meslekte, görüşlerinin altına imzasını koyamayacak kadar "resesif" adamların görüşlerine değer verilmez esasen ama söylemek istediğim şu:
Bir bardak biranın 3 liraya satıldığı memlekette, 25 kuruşa gazete okuyorsan ve bu gazete için binlerce bilek ve yürek her gün inanılmaz bir cenderenin içinde hayat törpülüyorsa, bunun değerini bileceksin hemşerim. Üç kuruşa beş köfte yok!
Okuduğunu anlayacaksın, kadir kıymet bileceksin, emeğe saygı duyacaksın, kıytırıklık etmeyeceksin! Ciddiyet katakoftisini bir maharet sanıyorsan da arada bir Oktay Ekşi'ye takılacaksın!
Basında her başa göre tarak var, onu da biz mi söyleyeceğiz yani?
Günün Önemli Haberleri