Gazetecilik kutsal bir meslek mi?
Abone olProf. Dr. Mustafa Erdoğan, gazeteciliğin Türkiye pratiğini değerlendirdi. Erdoğan, gazeteciliğin toplumsal, ahlaki boyutlarına değinirken kuşatıcı saptamalarda bulundu.
Ülkemizin önde gelen hukukçularından Prof.Dr. Mustafa Erdoğan,
gazeteciliğin Türkiye pratiğini bilimsel bir analize tabi
tuttu.
Erdoğan, gazeteciliğin toplumsal, etik ve ahlaki boyutlarına dikkat
çekti:
Gazetecilik azizler mesleği midir?
Önce şunu belirteyim: Ben bir "gazeteci" değilim. Bu, hiçbir
normatif iması olmayan, sırf olgusal bir yargıdır. Demek istediğim,
gazeteci olmamayı kendi başına ne övünülecek ne de yerinilecek bir
durum olarak görüyorum.
Buna karşılık, genellikle gazeteciler ve onların meslekî örgütleri
böyle düşünmüyorlar. Bu, onların kendi mesleklerinden genellikle
normatif bir dille söz etmelerinden belli. Gazeteciler bazan öyle
bir dil kullanıyorlar ki, sanırsınız gazetecilik bir tür azizlik
veya velîlik. Gazeteci olmayı adeta "üstün", "seçilmiş" bir kişi
olmak gibi görenler var; en yüce erdemlerin tanımı gereği
kendisinde toplandığı, "üstün ahlâk"la donanmış bir kişi...
Bundan dolayı, gazetecilerin çoğu kendilerini çok fazla önemseme,
hatta neredeyse dünyanın merkezi olduklarını düşünme eğiliminde
oluyorlar. Bu önemseme duygusunu iyice içselleştiren bazıları
bilir-bilmez her konuda ahkâm kesiyor, kendilerinden daha donanımlı
olan kişi veya kurumlara nasihatler yağdırıyor, insanları keyfî
olarak yaftalamaktan kaçınmıyor vs. Böyleleri elbette özel olarak
kınanmayı hak ediyorlar; ama benim amacım, daha genel olarak,
gazetecilerin kendi meslekleri hakkındaki algılarının problemli
olduğuna dikkat çekmek.
* * *
Şimdi, gazeteciliğin "demokratik toplumda" takdir edilmeyi
gerektiren bir yanı elbette var. Demokratik bir toplumda
gazeteciliği değerli kılan şey, kamu işlerinin gidişatı hakkında
vatandaşların bilgilenmesine ve fikirlerin "serbest dolaşımı"na
aracılık etmesidir. Gazeteciliği bunun dışına "özel" kılan hiçbir
şey yoktur. Gazeteciler de bizim gibi, zaafları, saplantıları,
sempati ve antipatileri, meziyetleri ve kusurları olan insanlardır.
Ve kategorik olarak diğer insanlardan ne daha "iyi" ne de daha
"kötü"dürler; ortalama vatandaşlardan zorunlu olarak daha bilgili
de değildirler. Onun için, gazeteciliğin özel bir ahlâkı da yoktur.
İster Kant'çı anlamda isterse dinî anlamda alın, "ahlâkilik" herkes
için neyi gerektiriyorsa, ilkeler düzeyinde gazeteci için de
aynısını gerektirir.
Şu halde, "gazetecilik" adına yapılan ve işaret ettiğim demokratik
işlev dışında kalan hiçbir şeyin özel olarak değeri yoktur. "Özel
olarak değeri yoktur", yani, bu kategoriye giren bir "gazeteci"
etkinlik veya fiilinin hukukun ve ahlâkın olağan standartlarıyla
değerlendirilmesi gerekir. Aynı nitelikteki herhangi bir fiil ne
kadar "değerli" veya "değersiz" ise, gazetecininki de öyledir. Bu
anlamda ne ahlâkın ne de hukukun gazetecileri kayıran istisnaları
olabilir.
Kaldı ki, gazeteciliğin "demokratik işlevi" de, her şeyi
meşrulaştıran mutlak bir değer değildir. Medenî insanlar olarak
bizim değer dünyamız "demokrasi"den ibaret olmadığı gibi,
demokratik değerlerin başka değerlerden her zaman üstün olduğu da
söylenemez. Meselâ, insanların kendi özel hayatlarını kendilerine
saklamak istemelerindeki değer, halkın, kamusal kişiler hakkında
daha çok bilgi edinme ihtiyacındaki değerden daha üstündür. Buna
saygı duymayan bir gazeteci, bu şekilde yaptığı işten dolayı
hukukun ve ahlâkın korumasını talep etme hakkına sahip değildir.
Gazeteciliğin demokratik işleviyle ilgisi olmayan magazin türü
haberler üretmek amacıyla gazeteciliğin hak ettiği özel korumayı
ileri sürmek ise zaten büsbütün saded haricidir. Sanki, "haber
yapmak" kendi başına kutsal bir şeymiş gibi, insanların özel
alanlarına bu bahaneyle zorla girmeye çalışmayı meşru göstermeye
yeltenen kişinin yaptığı apaçık bir ahlâksızlıktır. Halkın da böyle
bir "haber alma hakkı" yoktur.
* * *
Gazeteciler eğer kendi mesleklerinin onurunu gerçekten
önemsiyorlarsa, kamuyu sahiden ilgilendiren haberlerin peşinde
koşsunlar. Meselâ, kamuyu ilgilendiren konularda kendilerine sansür
uygulamasınlar, kamu otoritesi kullananlarla halka karşı işbirliği
yapmaktan kaçınsınlar, ne hükümet sözcülüğü yapsınlar ne de kamu
işlerinin iyiye gittiği durumları gözden kaçırsın veya örtbas
etsinler.
Gazeteciler "gazeteci" olduklarından dolayı saygı görmek
istiyorlarsa, ifade hürriyetini ciddiye alsınlar, gazetelerini
fikirlerin "serbest dolaşımı"nın platformları haline getirmeye
çalışsınlar. Hoşlanmadıkları düşüncelerin sadece "yanlışlığı"na
dikkat çekmekle yetinmeyi içine sindirebilsin ve onların
sahiplerini kamu otoritelerine ihbar etmesin, başkalarının
düşüncelerini bilinçli olarak çarpıtmasın, insanlara söylemedikleri
düşünceleri yakıştırmasınlar. Kısaca, gazetelerini gerçekten de
"fikirlerin hür kürsüleri" haline getirsinler.
Eğer gazeteciler işlerini doğru yaparlarsa, gazetecilik mesleğinin
sözde "tanımsal" onurundan kendilerine peşinen pay çıkarmaya hiç
ihtiyaç duymaz, insanların saygısını yaptıkları doğru işlerle
kazanırlar.
Yazı: Mustafa Erdoğan
Kaynak: Dünden Bugüne Tercüman