Gazetecilik Azizler Mesleğimidir?
Abone olDünden Bugüne Tercüman Gazetesi Yazarlarından Mustafa Erdoğan, son yazısı ile tüm gazetecileri adeta haşlamış. Erdoğan'ın gözüyle gazeteciler şöyle:
Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi Yazarlarından Mustafa
Erdoğan, son yazısı olan, Gazetecilik Azizler Mesleğimidir?
gazeteciler hakkında ilginç yorumlar içeriyor. Gelin yazıyı
okuyalım sonra gereken yorumu yaparız...
Önce şunu belirteyim: Ben bir "gazeteci" değilim. Bu, hiçbir normatif iması olmayan, sırf olgusal bir yargıdır. Demek istediğim, gazeteci olmamayı kendi başına ne övünülecek ne de yerinilecek bir durum olarak görüyorum.
Buna karşılık, genellikle gazeteciler ve onların meslekî örgütleri böyle düşünmüyorlar. Bu, onların kendi mesleklerinden genellikle normatif bir dille söz etmelerinden belli. Gazeteciler bazan öyle bir dil kullanıyorlar ki, sanırsınız gazetecilik bir tür azizlik veya velîlik. Gazeteci olmayı adeta "üstün", "seçilmiş" bir kişi olmak gibi görenler var; en yüce erdemlerin tanımı gereği kendisinde toplandığı, "üstün ahlâk"la donanmış bir kişi...
Bundan dolayı, gazetecilerin çoğu kendilerini çok fazla önemseme, hatta neredeyse dünyanın merkezi olduklarını düşünme eğiliminde oluyorlar. Bu önemseme duygusunu iyice içselleştiren bazıları bilir-bilmez her konuda ahkâm kesiyor, kendilerinden daha donanımlı olan kişi veya kurumlara nasihatler yağdırıyor, insanları keyfî olarak yaftalamaktan kaçınmıyor vs. Böyleleri elbette özel olarak kınanmayı hak ediyorlar; ama benim amacım, daha genel olarak, gazetecilerin kendi meslekleri hakkındaki algılarının problemli olduğuna dikkat çekmek.
Şimdi, gazeteciliğin "demokratik toplumda" takdir edilmeyi
gerektiren bir yanı elbette var. Demokratik bir toplumda
gazeteciliği değerli kılan şey, kamu işlerinin gidişatı hakkında
vatandaşların bilgilenmesine ve fikirlerin "serbest dolaşımı"na
aracılık etmesidir. Gazeteciliği bunun dışına "özel" kılan hiçbir
şey yoktur. Gazeteciler de bizim gibi, zaafları, saplantıları,
sempati ve antipatileri, meziyetleri ve kusurları olan insanlardır.
Ve kategorik olarak diğer insanlardan ne daha "iyi" ne de daha
"kötü"dürler; ortalama vatandaşlardan zorunlu olarak daha bilgili
de değildirler. Onun için, gazeteciliğin özel bir ahlâkı da yoktur.
İster Kant'çı anlamda isterse dinî anlamda alın, "ahlâkilik" herkes
için neyi gerektiriyorsa, ilkeler düzeyinde gazeteci için de
aynısını gerektirir.
Kaldı ki, gazeteciliğin "demokratik işlevi" de, her şeyi meşrulaştıran mutlak bir değer değildir. Medenî insanlar olarak bizim değer dünyamız "demokrasi"den ibaret olmadığı gibi, demokratik değerlerin başka değerlerden her zaman üstün olduğu da söylenemez. Meselâ, insanların kendi özel hayatlarını kendilerine saklamak istemelerindeki değer, halkın, kamusal kişiler hakkında daha çok bilgi edinme ihtiyacındaki değerden daha üstündür. Buna saygı duymayan bir gazeteci, bu şekilde yaptığı işten dolayı hukukun ve ahlâkın korumasını talep etme hakkına sahip değildir. Gazeteciliğin demokratik işleviyle ilgisi olmayan magazin türü haberler üretmek amacıyla gazeteciliğin hak ettiği özel korumayı ileri sürmek ise zaten büsbütün saded haricidir. Sanki, "haber yapmak" kendi başına kutsal bir şeymiş gibi, insanların özel alanlarına bu bahaneyle zorla girmeye çalışmayı meşru göstermeye yeltenen kişinin yaptığı apaçık bir ahlâksızlıktır. Halkın da böyle bir "haber alma hakkı" yoktur.
Gazeteciler eğer kendi mesleklerinin onurunu gerçekten önemsiyorlarsa, kamuyu sahiden ilgilendiren haberlerin peşinde koşsunlar. Meselâ, kamuyu ilgilendiren konularda kendilerine sansür uygulamasınlar, kamu otoritesi kullananlarla halka karşı işbirliği yapmaktan kaçınsınlar, ne hükümet sözcülüğü yapsınlar ne de kamu işlerinin iyiye gittiği durumları gözden kaçırsın veya örtbas etsinler.
Gazeteciler "gazeteci" olduklarından dolayı saygı görmek istiyorlarsa, ifade hürriyetini ciddiye alsınlar, gazetelerini fikirlerin "serbest dolaşımı"nın platformları haline getirmeye çalışsınlar. Hoşlanmadıkları düşüncelerin sadece "yanlışlığı"na dikkat çekmekle yetinmeyi içine sindirebilsin ve onların sahiplerini kamu otoritelerine ihbar etmesin, başkalarının düşüncelerini bilinçli olarak çarpıtmasın, insanlara söylemedikleri düşünceleri yakıştırmasınlar. Kısaca, gazetelerini gerçekten de "fikirlerin hür kürsüleri" haline getirsinler.
Eğer gazeteciler işlerini doğru yaparlarsa, gazetecilik mesleğinin sözde "tanımsal" onurundan kendilerine peşinen pay çıkarmaya hiç ihtiyaç duymaz, insanların saygısını yaptıkları doğru işlerle kazanırlar.