Gazeteciliğin en büyük zorluğu
Abone olİletişim çağının en önemli mesleklerinden olan gazetecilik, malesef olması gerektiği gibi değil. Umur Talu, gazetecinin nelere alet edildiğini ve çektiği sıkıntıları ele aldı
Çağın en önemli meslekleri arasında yer alan "gazetecilik" pek
çok sorunu bünyesinde barındırıyor. Bu sorunlar arasında en önemli
görülen şu: gazetecinin birileri tarafından kullanılması. Umur Talu
yazısında bu konuya uzun uzadıya değinmiş...
"Haber", genellikle "yeni olan" diye tanımlanır. Her zaman "yeni"
olmayabilir, ama "geri" olması şart değil ki!
Önceki gün, Hürriyet, "Viyana'daki hücresinde görüştüğünü" söyleyen
"Paris muhabiri" Muammer Elveren'in kaleminden ve manşetten,
"Alaattin Çakıcı söyleşisi" yayınlamaya başladı:
"Karın seni bir kadınla aldatıyor."
Söylediği iddia edilen kişi, bir dönemin ünlü "baba"sı Dündar
Kılıç'tı.
Damadı Çakıcı'ya, kızı Uğur için söylemişti, "hücredeki Çakıcı"nın
dediğine göre.
Uğur Kılıç bir süre sonra öldürülmüştü. Çakıcı'ya göre, "bir polis
ve bir kadınla ilişki"den oluşan "bu ahlaksızlıklara kızan bir
arkadaşı" tarafından.
***
Çeşitli insanlar, olayları kendi bildikleri, istedikleri gibi
anlatabilirler.
Gazetecinin görevi nedir peki? Kim ne anlatırsa anlatsın, hiç
sorgulamadan tutup manşete oturtmak mı?
Sorgulama bir yana, hiç hatırlatma yapmadan.
Hürriyet'te birileri kendi arşivlerini açsa idi, 1994 Aralık ayında
ve "Ana'ya infaz" manşetiyle Uğur Kılıç cinayetini duyurdukları 21
Ocak 1995'te, "o polis" ile " o kadın"ın kimliklerini bile
açıkladıklarını, bu iddiayı zaten "haber" yaptıklarını
görürlerdi.
Hatta "cinayet"in faillerini nasıl duyurduklarını da!
9 yıl sonraki "özel haber başlığı" onun bile gerisinde yani!
O isimleri telaffuz etmeyeceğim; meselem o değil.
Gazetecilik açısından asıl mesele, "karışık bir dünya" ve "karanlık
işler"e dair bu denli kolay tek taraflı manşet atılabilmesi;
Çakıcı'nın savunmasına, görüşüne yer verirken, en küçük hatırlatma
dahi yapılmaması.
Tam Türkiye'ye getirilmeden önce, neredeyse özel bir savunma
metnine, adeta sorular monte edilerek söyleşi yapılmış gibi bir
manzara çıkması.
Tabii ki, Çakıcı da, gazetecilik açısından söyledikleri "haber
değeri" olan, ayrıca herkes gibi söyleyeceklerini söyleme hakkı
olan birisidir.
Onunla gerçek bir görüşme, her açıdan her türlü soruyla söyleşi de
"gazetecilik becerisi"dir.
Öyledir.
Ancak "büyük bir gazete", günler, sayfalar boyu böyle bir yayına
soyunurken, bin kere durup düşünür.
Nasıl vereceğini, konuşanın söyledikleri dışındaki bilgileri,
bulguları, görüşleri nasıl değerlendireceğini de.
O düşünmezse, biraz düşünen okurları düşünür, "Bu ne iş" diye!
***
Gazetecilikteki en büyük sorunlardan biri, gazetecilerin "haber
kaynakları"na tabi kalması, hatta "aidiyet" ve "vesayet" altına
girmesi. "Bir haber aracı olayım" derken, "alet" olması.
Futbol, emniyet, siyaset, bürokrasi, magazin, iş dünyalarında da
birçok haber bu gölge altında yapılıyor, birçok yazı bu
tabiiyetlerle yazılıyor.
"Haber kaynakları"nı rahatsız etmekten yahut "haber kaynakları"
tarafından rahatsız edilmekten ürkülüyor. Hatta bizzat
kayrılıyor.
Gazeteci propaganda, reklam, halkla ilişkiler neferi oluyor.
Elbette gazeteci "herkes"le konuşabilmeli. Haber, olay, dava konusu
oldukları sürece, Çakıcı da, Peker de, başkaları da kendi
görüşlerini, savunmalarını açıklayabilmeli.
Ama bir gazetenin yönetimi, yazı işleri, kapısını çalan her haber
ve görüşe "başımın üstünde yerin var" diyemez.
Andıç geldi koy, hücreden söyleşi geldi koy; olmaz.
Pas geldi diye, her topa gelişine vurulmaz.
"Ofsayt" diye bir şey var!
YAZI:Umur TALU