Gazeteciler saldırılara karşı yürüdü
Abone olGazeteci örgütleri, son dönemde artan basına yönelik baskılar ve saldırılar nedeniyle Beyoğlu Tünel'de yürüyüş düzenledi.
Gazeteciler, basına yönelik baskı ve saldırıları
protesto etmek amacıyla Beyoğlu Tünel’den Galatasaray Meydanı’na
yürüdü. Yürüyüşe İstanbul milletvekilleri de destek verdi.
Gazeteciler "Özgür Basın Susturulamaz" pankartı
taşıdı.
Son dönemde basına karşı artan baskı ve saldırıları protesto etmek
isteyen bir grup gazeteci, saat 13.00’de Tünel Meydanı’nda bir
araya geldi. Aralarında, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Basın
Konseyi Onursal Başkanı Oktay Ekşi, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Sedat Ergin, Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdulhamit
Bilici, Can Dündar, Murat Yetkin, Tufan Türenç, Ayşenur Arslan,
Bülent Mumay ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Sekreteri
Gürsel Tekin, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, CHP
İstanbul Milletvekillleri Mahmut Tanal, Barış Yarkadaş, Didem
Engin, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili
Garo Paylan ve Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç gibi isimlerin de
bulunduğu grup, “Özgür Basın Susturulamaz" yazılı pankart açarak
Galatasaray Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Ellerinde saldırıları
protesto eden dövizler de taşıyan grup üyeleri, yürüyüş boyunca
“Özgür basın susturulamaz" ve “Basına uzanan eller kırılsın"
diyerek slogan attı.
BASIN KONSEYİ'NDEN AÇIKLAMA
Yürüyüşün ardından Galatasaray Meydanı’na ulaşan grup adına basın
açıklamasını Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç okudu. Açıklamada
şu ifadelere yer verildi:
“Basın özgürlüğü derken, can güvenliğimizin olmadığı bir noktaya
geldik. Çok ciddi endişeler içindeyiz. Son zamanlarda medyaya
yönelik baskıları ve ‘Onun tırnaklarını, dişlerini sökmesini
biliriz’, ‘İstesek sinek gibi ezeriz, döveriz’ şeklinde yazan sözde
köşe yazarlarının, demokrasi karşıtı bu ürkütücü ifadelirin
şiddetle kınıyor, reddediyoruz. Üstelik tüm bunların sonucu, şehir
eşkiyalarının durumdan vazife çıkarıp, saldırıya geçtiğini de
görüyoruz.
Son dönemde yaşadıklarımız apaçık gözdağıdır, basına hiza verme
çabasıdır. Devletin can güvenliğimizi sağlamadığını hisseden biz
gazeteciler, bugün her açıdan özgür olmadığımızı ilan ediyoruz.
Siyasi iktidar ülkeyi yönetendir. Yaşadıklarımızın sorumluluğu
doğrudan siyasi iktidarındır. Hükümete, İçişleri Bakanlığı’na
sesleniyoruz: Yaratılan ‘Vandalizme dur’ demek için bu
meydanlardayız.
Dün, Ahmet Hakan’ın kaburgası ve burnu kırıldı. Oysa günlerdir bu
belanın yaşanacağı belliydi. Devlet O’nu koruyamadı. Şimdi sıranın
kime geleceğini bilmiyoruz. Başta siyasi iktidar olmak üzere tüm
yetkilileri sorumluluk bilinciyle göreve çağıryoruz. Bu saldırılar
bizleri korkutamaz, yıldıramaz. Gazeteciler, yazarlar, çizerler,
düşünürler, sorumluluk sahipleri... Tek ses olduk, el eleyiz,
buradayız. Her koşulda, halkın haber alma hakkını sonuna kadar
yerine getirmeye kararlıyız. Bunun için bugün İstanbul’dan ve
yurdun diğer bölgelerinden eş zamanlı sesleniyoruz. Gözdağlarına,
korkutmalara karşı özgür basının yılmayacağını haykırıyoruz."
Açıklamanın ardından eylem sona erdi.
'GEREKİRSE HER CUMARTESİ YÜRÜRÜZ'
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, gerekirse her
cumartesi yürüyüş yapacaklarını ifade ederek, “Türkiye’yi bu
haydutlara, zorbalara, bu kabadayılara bırakmayacağız. Bunu
göstermek için buraya geldik. Bugün burada Türkiye’de basın
özgürlüğünün tehdit altında olduğu gören, bu teşhis üzerinde
birleşmiş olan gazeteciler, çok farklı yayın organlarından
gazeteciler bir araya gelip bu kaygılarını ortaya koydular,
dayanışmalarını ortaya koydular. İsteyen bu dayanışmanın içinde
yerini alır, isteyen almaz. Tarih burada herkese notunu
veriyor.
Medyada son dönemde maalesef bazı yayın organlarında, sosyal
paylaşım ağlarında da bir şiddet dilinin hakim olduğunu görüyoruz.
Demokraside şiddete, şiddet diline yer yoktur. Şiddet sadece fiziki
saldırı anlamında değil, sözel şiddet de son dönemde bir tehdit
olarak karşımıza çıkıyor. Meslektaşlarımız tehdit ediliyor. Ahmet
Hakan’a dönük çok uzun bir zamandan beri hem medyada hem sosyal
medyada açık tehditler yapılıyordu. Kendisi bu yüzden koruma
istemek zorunda kalmıştı. İşte bu tehditlerin, şiddetin getirdiği
nokta Ahmet Hakan’ın uğradığı saldırıdır. Ne yazık ki bugün
Türkiye’de basın özgürlüğüyle ilgili pek çok sorun var. Bunun uzun
bir listesini çıkarabiliriz işte basına baskılar, gazetelerin köşe
yazarlarının terör suçlamasıyla yargılanması, tutuklu gazeteciler
gibi bunu uzun bir liste yapabilirsiniz. Ama son dönemde gazete
merkezlerinin saldırıya uğraması, gazetecilerin fiziki saldırıya
uğraması, gazetecilerin can güvenliği, gazetecilerin yaşam hakkı
bugün Türkiye’de basın özgürlüğünün en önemli sorunundan
biridir.
Anayasanın 28’nci maddesi çok açıktır. Basın özgürlüğünü tarif
ederken devletin basın özgürlüğünü sağlayacak tedbirleri alması
gerektiğini de belirtir. Bu tedbirler alınmış olsaydı bu saldırı
olmazdı. Ahmet Hakan korunmuş olurdu. Dolayısıyla bu fiziki
saldırıları teşvik eden şiddet dilinin bir an önce son bulmasını
bekliyoruz. Hükümete de tabii burada çok büyük sorumluluk düşüyor.
Ülkeye hakim olan bu kutuplaşma, bu gerilim ortamının geride
kalması gerekiyor. Buna yol açan o dilin, söylemin şiddet dilinin
terkedilmesi gerekiyor. Bizler, ilk Hürriyet’e saldırı olduğunda
ikincisi olmaz diyorduk, oldu. İkincisi olunca artık herhalde
bundan sonra hiç bir şey olmaz dedik Ahmet Hakan bu kez saldırıya
uğradı" dedi.
Bir gazetecinin ‘burada yürürken bile bir tedirginlik hissediyor
musunuz’ sorusuna “Bir İstanbullu olarak en sevdiğim şey Tünel’den
Taksim Meydanı’na kadar yürümek, İstiklal Caddesi’nin o enerjisini
almaktır kalabalıklara karışarak. Bugüne kadar İstiklal Caddesi’nde
yürürken hiç 'başıma bir şey gelir mi' diye hiç endişe etmemiştim.
Bugün yine yürüyeceğim. Herşeye rağmen yılmayacağım yürüyeceğim.
Onlar bizi korkutamazlar. Onlar yüzünden kalkıp İstiklal
Caddesi’nde yürüme hakkımdan kendimi mahrum bırakacak değilim" diye
konuştu.
HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan ise şunları söyledi:
“Eleştiriye sözle karşılık veremeyenler öncelikle iftiralara,
yalanlara ve tehditlere başvuruyorlar. Sonra da bu iftiralar
yeterli olmayınca yalnızca şiddete başvurabiliyorlar. Uzun süredir
aslında basına şiddet var ama ünlü bir gazeteci sayın Ahmet Hakan
ve Hürriyet Gazetesi’ne yapılan saldırılar sonrası bu gündemleşti.
Yalnızca şiddetle artık karşılık verebiliyorlar ve bu onların artık
bittiğini gösteriyor. Şiddet bir insanın sözünün bittiği yerde
uygulanan şeydir. İktidarın da artık sözü bitmiştir. Yalnızca
toplumu, gazeteyi, basını, baskıyla ve şiddetle ancak
susturubileceğini görüyor ama bizle korkmuyoruz. Bakın biz burada
gösterdik. Korku da bulaşıcı elbette ama şimdi cesareti biz
birbirimize bulaştırdık. Onların sadece 29 günü kaldı. 1 Kasım’da
bu iklim bitecek. El birliğiyle sarayın saltanatını
bitireceğiz."