Gazeteciler kaç gruba ayrılır?
Abone olÇalışan Gazeteciler Bayramı münasebetiyle bir yazı kaleme alan Zülfikar Doğan, gazetecileri ilginç bir tasnife tuttu: çalışan ama çalışmayan, yazan ama konuşmayan.
Çalışan Gazeteciler Bayramı münasebetiyle bir medya eleştirisi
yapan Zülfikar Doğan, gazetecileri ilginç bir tabi tuttu
- Dün Çalışan Gazeteciler Bayramı'ydı. Mutad nutuklar, tavsiyeler,
uyarılar. Daha Basın Bayramı var kutlanacak, Basından Sansür'ün
Kaldırılışı'nın bilmem kaçıncı seneyi devriyesi kutlamaları var,
İlk Kurşun ve Hasan Tahsin'i anma, Abdi İpekçi'yi, Uğur Mumcu'yu,
Çetin Emeç'i, suikastlara kurban giden diğer gazetecileri ve meslek
büyüklerini anma günlerimiz de var.
Her anma günü ve seneyi devriyede, mezarlardakilerin 'kemik
sızlaması', hayattakilerin - küçük ama güçlü, etkin, muktedir bir
kesim gazeteci, yönetici hariç - burun sızlaması mevzubahis.
Neden derseniz, 'gazetecilik' yaptıkları için suikasta uğrayan,
kalemi kırılıp - susturulanlar eminim, mezarları başında anmalara
katılanları görünce yattıkları yerden fırlayıp yeniden kalemlerini
ellerine alma hissine kapılıyorlardır. Ya da mesleğin çürüyüşü,
kokuşması, eriyişi karşısında mezarlarında bile rahat
uyuyamıyorlardır.
Çalışan Gazeteciler Bayramı, işi olan, gazetecilik yapabilen, hala
bir gazete, radyo ya da televizyonda kalem sallayabilen,
konuşabilenler için. Duygu sömürüsü yapıp, medyadaki işsizlikten,
kovmalardan, sendikasızlıktan, ücretlerin yerlerde sürünmesinden,
stajyerliğin yıllara uzayıp istismarından, kadrosuzluk,
sigortasızlık, kölelik ücreti uygulamalarından, bordrosu ayrı,
eline geçen ayrı maaşla üzerinden vergi, sigorta, kaçırılanlardan
söz etmeyeceğim. Bu bilinen.
Diğeri de bilinen aslında. Yani 'Çalışan' ama çalışamayan, yazan
ama yazamayan, konuşan ama konuşamayan, kısaca gazeteci olup da
gazetecilik yapamayan, yapmasına müsaade edilmeyenlerden bahsetmek
gerek asıl. Kısaca 'çalış ama çalışma' denilenlerden. Sansürün
kaldırılışı kutlanırken, en ağır şekilde sansürlenen ya da külliyen
yayınlanmayan haberler, yazılar, ayıklanan yorumlar, nabza şerbet
misali diziler - röportajlardan.
Tabii mesleğin bu halinden tek sorumlu, medya sahipleri değil.
Medya sahiplerinin yetki ve sorumluluk, makam - mevki verdiği,
patron vekili yaptığı gazeteciler. Yani meslektaşlarımız. Mesleği,
ilkeleri, gazeteciyi katleden de, çalışan gazeteciyi çalıştırmayan,
yazanı yazdırmayan, konuşanı konuşturmayan, 'hür - özgür basın'
deyip, kendi gazetesini sansürleyen de yine gazeteciler.
Meslekdaşlarımız. Zaten oralara, geliş, getiriliş nedenleri de
bu.
***
Patronunun işi için siyasetçiyle destek, bankacıyla kredi,
bürokratla ihale - teşvik pazarlığına oturan da yine, patronun
'mutemet' adamı olan ve bunun da ödülünü alan gazeteciler. Bir
Çetin Emeç'in, Abdi İpekçi'nin patron karşısında 'dikliğini -
duruşunu' hatırlayın, bir de şimdiyi, 'eğilip - bükülen, ezilip -
büzülen, düğme ilikleyenleri' düşünün. Nasıl ki, çalışamayan,
yazamayan, konuşamayan gazeteciler var, bir de mesleği kendisi ve
patronu için kullanıp, nemalanıp 'bölüşmeyen, servet istifleyen'
gazeteciler var. Zaten kimsenin onlardan 'bölüşme' talep ettiği de
yok. Sadece, siyasetçiden, generallerden, bürokratlardan iki de bir
'açıkla nereden buldun!' diye istedikleri 'mal beyanlarını, banka
hesaplarını, menkul - gayrımenkullerini' açıklasınlar yeter! Kendi
meslekdaşlarını atan da, satan da, kapı önüne koyan da, sigortasız,
sendikasız çalıştıran da, reklam vermeyeni tehdit eden de,
meslektaşlarına yapılanlara sessiz kalan, bütün bunları yaptığı
için patronundan övgüler alan da onlar.
Bugün Türk medyasının nerede ise yarısı 'memurlaştırılmış' yarısı
'devletleşmiş - devletleştirilmiş', yarısı 'Resmi
gazeteleştirilmiş' vaziyette iken, buralara yönetici olarak atanan
gazeteciler işe 'gazeteci kıyımı, kırımı' ile başlarken. Kıyım -
kırım dönüp kendilerini de vururken, giderken de yüklerini tutup,
keselerini doldurup, arkalarında bir sürü yolsuzluk, suistimal,
soygun bırakırken, çalışan gazeteci bayramı mı olur? Siyasetçi,
futbol kulübü başkanı, belediye başkanının gazeteci azarladığı,
aşağıladığı, gazeteci maaşa bağladığı, gazetecinin bankacıya rüşvet
taşıdığı, herkesin herşeyi bilip, kimsenin 'gıkının, tıkının,
çıtının' çıkmadığı bir medyada bayram mı olur?
Yazı: Zülfikar Doğan
Kaynak: