Gazeteciler havanda su dövdü
Abone olBaşbakan Erdoğan'ın 'çıkarcı gazeteciler var' sözlerini değerlendiren gazeteciler havanda su dövdü. Manşet'e katılan gazeteciler satır aralarında yine birbirini iğneledi.
M.Ali Birand'ın sunduğu Manşet programına katılan gazeteciler,
Başbakan Erdoğan'ın 'çıkar takipçisi gazeteciler' var sözlerini
masaya yatırdı. Gazeteciler Başbakan Erdoğan'ı bildiği isimleri
açıklamaya davet ederken, birbirlerini de satır aralarında
iğnelemeyi ihmal etmedi. İşte M.Ali Birand'ın sunduğu programa
katılan gazetecilerin görüşleri:
Ankara temsilciliği sırasında Başbakan'a işle ilgili bir temasın
oldu mu?
Sedat Ergin: Pek hatırlamıyorum. Son zamanlarda
Başbakan'ın odasına girmek nasip olmadı. O bakımdan başarısız
sayılırım. Bu iş cadı avına dönüştü. Sayın Başbakanın genel
kategori ve şablonlarla konuşması hiç doğru olmadı. Burada kimi
kastediyorsa onun ismini vermesi gerekiyordu. Ben şimdi AK Parti
Grubu'nda rant peşinde koşan milletvekilleri var desem hiç şık
kaçmaz.
M.Ali Birand: Nazlı Ilıcak, Başbakan
Erdoğan'ın konuşmalarında seni hedef almış gibi bir şey
vardı
Nazlı Ilıcak: Ben de böyle bir izlenim edindim.
Bugün Ahmet Hakan'a açıklama gönderdim. Tayyip Erdoğan değil ama
çevresi beni hedef alıyor. İşi saptırıyor gibi bir izlenim edindim.
Ben Oktay Ekşi'yi destekler mahiyette cümleler sarfetim. Ekşi'nin
randevu talebine geri dönülmediği için eleştiriyi dile getirdim.
Ben konuları bilen birisi olarak Başbakanı uyarmak istedim. Ben
Erdoğan'ın özel kaleminden geçmeden randevuyu alabilirim. Ama benim
eleştirilerim birilerini rahatsız etti. Bu çevrenin kim olduğunu,
bir pandoranın kutusunu bilinçli olarak açtım ki, Başbakan
kurtarsın diye...
M.Ali Birand: Ömer Çelik'i mi kastettin? Sen iş görüşmesi
yaptın mı?
Nazlı Ilıcak: Ben Ahmet Tezcan'ı hedef aldım. Ömer
Çelik'le ilgili karakter tahlili yaptım. Ömer Çelik Başbakan'a
randevu alacak karakterde bir isim değil. Onun Başbakanla randevuda
hiçbir dahli olamaz. O bir siyasi danışman. Ben yarın yaptığım
açıklamada Erdoğan'ı gazetecilerin ismini vermeye davet ettim.
Başbakan'ın bunları açıklamasında çok büyük yarar var. Artık
Pandora'nın kutusu açıldı ve çıplak gerçekler ortaya çıktı. Ben
Başbakan'ı isim açıklamaya davet ediyorum. Ben Erdoğan'ın çevresi
tarafından hedef alındığım için bu gazetecilerin açıklanmasını
istiyorum. Ben Başbakan'dan "Sizinle bir mülakat talep ediyorum"
deyip de iş konuşmadım. Tercüman Gazetesi kurulurken gazetenin
sorunlarını Başbakan'la paylaştık. Ancak hiçbir zaman bir iş
konuşmadık. İş takibinde bulunmadım. Biz kendi müessselerimizin
işini tabi ki konuştuk.
Sedat Ergin: Nazlı Ilıcak ben gazetenin
sorunlarını konuştum diyor. Tabi gazetenin bürokratik sıkıntılar
dile getirilebilir. Ilıcak'ın dediği gazetecinin yöneticileri
gazete sorununun Başbakan'la konuşmanın konuşmasının bir mahsuru
yok. Ancak orada konuşması gereken gazetenin sahibi olması lazım.
Ama gazetenin bir yazarın tartışması bence sakıncalı. Çünkü yazar
olan kişi aynı zamanda Başbakan'ı eleştirmek durumunda olan
kişidir. Ben burada artık bir duvarın çekilmesi gerektiğine
inanıyorum.
Güngör Mengi: Ben bu meselenin medya işi bir namus
meselesi olduğunu düşünüyorum. Dedikodu yoluyla bu işi çözemeyiz.
Başbakan ne diyor? Gazeteci kimliği altında ihale takipçiliği
yapanlar var diyor. Bu bir kişi değil, tırnak içinde söylüyorum:
tonla bir insan. Bence bunu saklamak siyasi menfaat hesabı
gütmekdir diye düşünüyorum. Suç işleyeni saklamak suç değil mi?
Başbakanımız temiz siyaset mi istiyor; yoksa kirlenenleri rehin
alarak onları kullanmak mı istiyor. Sayın Başbakan konuşmak
zorundadır. AK Parti'nin amblemi olan ampul böyle bir zamanda yanıp
etrafı aydınlatmayacaksa neye yaracaksa. Başbakanı konuşmaya mecbur
etmek lazım. Başbakan ya "maksadımı aştım" diyecek veya tonla adam
varsa hepsinin listesini bize verecek. Biz de mesleki mekanizmanın
içinde biz bunun çaresine bakacağız. Biz bakmaz isek okuyucu
bakacaktır.
Sedat Ergin: Sayın Başbakan bu genelleştirici
ifadelerle, Türk basınını töhmet altında bırakmıştır. Medyanın
inandırıcılığı ciddi bir şekilde gölgelenmiştir.
Can Dündar: Benim gözlerim ve dinlediklerim
gerçekten utanç vericiydi. İnsan bir gazeteci olarak bunları
dinlediğinde mesleğin nasıl bu hale geldiğinden utanıyor. Düşünün
bir muhabir ağlayarak, 'Ben bu randevuyu alamazsam biterim'
diyebiliyor. Başbakanın uçağı iş bağlama yeri haline dönüşmüş gibi
görünüyor. Zaten Başbakan'da bu işten vazgeçmiş ve uçağını ayırmış
durumda. Ben Sedat Ergin'in söylediklerine katılıyorum. Okur şimdi
ne düşünecek. İyi bir şey yazılınca 'işi bağladılar', kötü bir şey
yazıldığında 'herhalde işi alamadılar' diye düşünmeyecek mi?
Sedat Ergin: Bizim kendi iç kamuoyumuzda bir
koridor sicilimiz var. Kimin ne olup, olmadığı üç aşağı-beş yukarı
biliniyor. Biz kendi aramızda bunları açığa çıkarmamız gerekiyor.
Gazeteci kuruluşları ve cemiyeti eleştirmek gerekiyor. Böyle
devamlı basında çalışanları suçlayıcı şekilde geliyorlar. Bu da
cemiyetle basın kuruluşları arasındaki diyaloğun aksamasına
yolaçıyor. Bu diyalog köprülerinin yeniden kurulması gerekiyor.
Ergun Babahan: Sonuçta bir kamu işi var.
Başbakanın bunu dedikodu gibi değil; basın açıklaması şeklinde
yapmalı. TCK yürürlüğe girmiş olsaydı hiç şansımız olmayacaktı.
Burada "Bana bir gazeteci geldi. İş takibi için geldi. Bundan sonra
onunla görüşmeyeceğim" demesi daha doğru olacaktı. Böyle yapılırsa
bundan sonra kimse bu tür işlere cesaret edemez. Gazetecilerin 28
Şubat ve benzeri süreçlerde neler yaptığını hepimiz çok iyi
biliyoruz. Ben önce kurumlar kendi içinde temizliğini yapacak,
iktidarlar da gazetecilik ahlakıyla gelen insanları deşifre edecek.
Bunun başka yolu yok bence. Bunu kurumlar yapacak. Sabah yapacak,
Hürriyet yapacak.
Sedat Ergin: Ben kurum olarak bu tür tartışmaları
çok da üzerime alınmıyorum. Ben kendimden örnek verdim. Ben
Başbakanın odasına giremedim. Bizlerin de bu tür olayları
duyduğumuzda duyarlı bir şekilde meselenin üstüne gitmemiz lazım.
Bu topyekün bir seferberlik gerekiyor.
Oktay Ekşi: Basın geçmişimiz böyle bir çabanın
sonuç vereceğine dair olumlu düşündürtmüyor beni. Böyle bir modeli
gündeme getiriyorsak, ben onun gerçekçi olduğuna inanamıyorum. Ama
böyle bir ihtiyacın olduğuna düşünüyorum. Basının kendi
gerçeklerini masaya yatırması lazım. Adam gazetecilik sıfatını
kullanarak iş bağlamaya çalışıyorsa ne yapılabilir? Biz Basın
Konseyi olarak bir başvuruda bulunduk ama çabalarımız ortada kaldı.
Basın Konseyi değerledirmelerini kamuoyuna duyuruyor. Bu teşhir ve
utandırma yoluyla yapılabilir. Bunun dışındakilerin pek fazla sonuç
vereceğine inanmıyorum.
Sedat Ergin: Burada bir konsensüs ortaya çıkıyor.
Bütün meslektaşlarımızın ortak görüşü bu. Sayın Başbakanın kimseyi
töhmet altında bırakmaması için açıklama yapması lazım. Basın
sektöründe temiz sermayenin olması gerekiyor. Son döneme
baktığımızda temiz olmayan sermayenin girdiğini görüyoruz. Bu tür
etik sorunların olması için temiz sermayenin olması gerekiyor.
Çürük ve şaibeli sermaye basın sektörüne gazetecilik yapmak için
girmiyor. Bir tür sıçrama yapması gerekiyor.