Gazeteci göz yaşlarını tutamadı
Abone olUmur Talu, Fransa'nın en önemli gazetecilik ödüllerinden bahsetti. Ödül töreni İstanbul Boğaziçi'nde yapıldı. Ödül alan Fransız gazeteci, göz yaşlarını tutamadı.
Umur Talu, isimli yazısında gazetecilerinde normal vatandaşlar gibi duygulara sahip olduğunu yazdı.
Yazı: Umur Talu
Kaynak:
Dün İstanbul'da, Boğaziçi'nde, koruluk içinde bir okulda, Fransa'nın en önemli gazetecilik ödülleri verildi.
Dün İstanbul'da, orada, gazetecilik hayatı " dünyanın karanlık yüzü "nü aktarmakla geçmiş bir gazetecinin adına o ödüller verildi.
Dün İstanbul'da, orada, gelişmiş müreffeh bir ülkeden gazeteciler, acılı coğrafyaların insanlarının trajedilerini yansıtan çabalarıyla ödül aldılar.
Dün İstanbul'da, orada, bir Fransız kadın gazeteci, Çeçenistan dramını ve o dramın uzantısı olan Beslan'daki rehine okul çocukları ile baskın felaketini aktaran yazılarıyla ödül aldı...
Ve o değerli ödülü alırken de, " Ne tuhaf ki, şimdi de bir okuldayım; üstelik, şuradan Karadeniz'e, Beslan'a da uzanan denize çıkılıyor " dedi ve gözyaşlarını tutamadı.
Adına 70 küsur yıldır Fransa'nın en prestijli gazetecilik ödüllerinin verildiği Albert Londres, gazeteciliğe 1906'da başlamıştı.
1932'de Çin dönüşü bir gemi yangınında ölene kadar, o günkü ulaşım ve iletişim koşullarında neredeyse dünyayı dolaştı ve Latin Amerika'dan Asya'ya, kendi devletinin sömürgeci günahlarından savaşın kıyımına kadar " çok şey " anlattı.
Kimi zaman hükümet politikalarıyla, kimi zaman çalıştığı gazetenin çizgisiyle yahut sapmalarıyla çatıştı.
Kovulduğu oldu, yılmadı; gözlemlerini ve muhabirlik azmiyle yazarlık enerjisini " karanlık olaylar "a karşı biledi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, " bu cephe "den de bildirdi.
Haberleri sayesinde, Fransa'nın Guyana sömürgesindeki mahkumların koşulları, Afrika sömürgelerinde siyahlara yapılan " köleden de beter " muameleler gün yüzüne çıktı. " Sessizliğe karşı güçsüzlerin sesi "nin yansıtıcısı olarak anıldı.
Sanırım o yüzden, ölümünden hemen sonra adına konan ödüller de, gazetecilik imkanlarını imkansızlıklar coğrafyalarında kullanmak için çabalayanlara...
Dünyanın karanlık yüzünü, biraz olsun, Albert Londres gibi anlatmaya çalışanlara veriliyor.
Ayrıca, ödül törenleri her yıl,
Londres' un bir zamanlar " oradan bildirdiği ve yazdığı " ülkelerde, kentlerde yapılıyor. Ödül aynı Londres gibi dünyayı dolaşıyor.
Bu yıl sıra Türkiye ve İstanbul'daydı. Törene ev sahipliğini de " İstanbullu Fransız " Pierre Loti' nin adını taşıyan okul yaptı.
" Yazılı basın " ödülünü alan, Le Monde gazetesinden
Natalie Nougayrede'di, başlıktaki gözyaşlarının sahibi.
" Görsel basın " ödülünü ise, kaçak yollarla, kimi zaman insan ticaretiyle, Avrupa'da bir umut bulmak için Afrika'nın içlerinden yola koyulanların güzergahını ve çilesini onlarla yaşayıp TV'ye aktaran Gregoire Deniau ile Guillaume Martin aldı...
Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Paul Poudade' ın, Fransa'daki AB Anayasası referandumu ve Türkiye'nin üyeliğine " Hayır " eğilimine atıfla, " Siz gazeteciler, bilmeden çok konuşanlara karşı, Türkiye'den doğru izlenimlerinizi aktarınız. 'Öteki' denenle bütünleşmenin cennet ve zenginlik olduğunu hatırlayarak " tavsiyesiyle.
O gözyaşlarının manasını daha iyi anlamak, soğukkanlılıkla " dünyanın karanlık yüzleri "ne girip çıkan bir gazetecinin insan halini de görebilmek isterseniz, size buradan, bizden iyi bir " insan ve vicdan gazeteci "nin...
Mete Çubukçu' nun " Ateş Altında Gazetecilik " kitabını öneririm.
Yazı: Umur Talu
Kaynak:
Dün İstanbul'da, Boğaziçi'nde, koruluk içinde bir okulda, Fransa'nın en önemli gazetecilik ödülleri verildi.
Dün İstanbul'da, orada, gazetecilik hayatı " dünyanın karanlık yüzü "nü aktarmakla geçmiş bir gazetecinin adına o ödüller verildi.
Dün İstanbul'da, orada, gelişmiş müreffeh bir ülkeden gazeteciler, acılı coğrafyaların insanlarının trajedilerini yansıtan çabalarıyla ödül aldılar.
Dün İstanbul'da, orada, bir Fransız kadın gazeteci, Çeçenistan dramını ve o dramın uzantısı olan Beslan'daki rehine okul çocukları ile baskın felaketini aktaran yazılarıyla ödül aldı...
Ve o değerli ödülü alırken de, " Ne tuhaf ki, şimdi de bir okuldayım; üstelik, şuradan Karadeniz'e, Beslan'a da uzanan denize çıkılıyor " dedi ve gözyaşlarını tutamadı.
Adına 70 küsur yıldır Fransa'nın en prestijli gazetecilik ödüllerinin verildiği Albert Londres, gazeteciliğe 1906'da başlamıştı.
1932'de Çin dönüşü bir gemi yangınında ölene kadar, o günkü ulaşım ve iletişim koşullarında neredeyse dünyayı dolaştı ve Latin Amerika'dan Asya'ya, kendi devletinin sömürgeci günahlarından savaşın kıyımına kadar " çok şey " anlattı.
Kimi zaman hükümet politikalarıyla, kimi zaman çalıştığı gazetenin çizgisiyle yahut sapmalarıyla çatıştı.
Kovulduğu oldu, yılmadı; gözlemlerini ve muhabirlik azmiyle yazarlık enerjisini " karanlık olaylar "a karşı biledi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, " bu cephe "den de bildirdi.
Haberleri sayesinde, Fransa'nın Guyana sömürgesindeki mahkumların koşulları, Afrika sömürgelerinde siyahlara yapılan " köleden de beter " muameleler gün yüzüne çıktı. " Sessizliğe karşı güçsüzlerin sesi "nin yansıtıcısı olarak anıldı.
Sanırım o yüzden, ölümünden hemen sonra adına konan ödüller de, gazetecilik imkanlarını imkansızlıklar coğrafyalarında kullanmak için çabalayanlara...
Dünyanın karanlık yüzünü, biraz olsun, Albert Londres gibi anlatmaya çalışanlara veriliyor.
Ayrıca, ödül törenleri her yıl,
Londres' un bir zamanlar " oradan bildirdiği ve yazdığı " ülkelerde, kentlerde yapılıyor. Ödül aynı Londres gibi dünyayı dolaşıyor.
Bu yıl sıra Türkiye ve İstanbul'daydı. Törene ev sahipliğini de " İstanbullu Fransız " Pierre Loti' nin adını taşıyan okul yaptı.
" Yazılı basın " ödülünü alan, Le Monde gazetesinden
Natalie Nougayrede'di, başlıktaki gözyaşlarının sahibi.
" Görsel basın " ödülünü ise, kaçak yollarla, kimi zaman insan ticaretiyle, Avrupa'da bir umut bulmak için Afrika'nın içlerinden yola koyulanların güzergahını ve çilesini onlarla yaşayıp TV'ye aktaran Gregoire Deniau ile Guillaume Martin aldı...
Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Paul Poudade' ın, Fransa'daki AB Anayasası referandumu ve Türkiye'nin üyeliğine " Hayır " eğilimine atıfla, " Siz gazeteciler, bilmeden çok konuşanlara karşı, Türkiye'den doğru izlenimlerinizi aktarınız. 'Öteki' denenle bütünleşmenin cennet ve zenginlik olduğunu hatırlayarak " tavsiyesiyle.
O gözyaşlarının manasını daha iyi anlamak, soğukkanlılıkla " dünyanın karanlık yüzleri "ne girip çıkan bir gazetecinin insan halini de görebilmek isterseniz, size buradan, bizden iyi bir " insan ve vicdan gazeteci "nin...
Mete Çubukçu' nun " Ateş Altında Gazetecilik " kitabını öneririm.