Gazeteci Altuğ dehşeti yazdı
Abone ol'Büyü filminin galasındaydım. Ölüm Kapanı'na sıkışıp kalanlardan biri bendim' Bu sözler Sabah yazarı Yüksel Aytuğ'a ait. Aytuğ yaşadığı dehşeti saniye saniye anlattı.
Yazarımız Aytuğ, G-Mall'daki yangın dehşetini anlattı: İtfaiye
gecikse 'kilitli bırakılan' kapılar arasında ölümle
tanışacaktık.... Çadırdan sinema kompleksi kuranlara, gala ilginç
geçsin diye dekorun dibine mum yerleştiren zihniyete soruyorum:
İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?.. Dolmabahçe G-Mall'da Büyü filminin
galasındaydım. Ölüm Kapanı'na sıkışıp kalanlardan biri bendim...
ZİFİRİ KARANLIKTA YOLUMU ZOR BULDUM 5'inci salonu duman sarınca
dışarı çıktım. Zifiri karanlıktı. Cep telefonunun ışığıyla yolumu
bulabiliyordum. Işıklı tabelalı 'Yangın Çıkışı' yazan kapıya
yöneldim. Kapalıydı. Ters yöne döndüm. ANA KAPIYI NE AKLA HİZMET
KAPATTINIZ Sürüne sürüne ana kapıyı buldum. O da kapalı! Yanımda
birinin "Ölüyorum" diye ağladığını duydum. Neyse ki itfaiye o
sırada kapıyı kırıyordu. Yoksa şimdi ölüm haberimi okuyor
olacaktınız. Büyü'de perde dehşetle açıldı Orhan Oğuz'un Büyü
filminin Dolmabahçe G-Mall sinema kompleksindeki galası, film daha
başlar başlamaz bir dehşet sahnesine dönüştü. Birden başlayan
yangının paniğe uğrattığı konuklar kendilerini dumanların dışına
böyle atmaya çalıştı. Yazarımız Yüksel Aytuğ ölüm kapanında
yaşadıklarını dakika dakika kaleme aldı.. Böyle bir dehşeti sadece
felaket filmlerine özgü sanırdım. Ama yaşadıklarım şu anda
klavyemin üzerine yapışan is kadar gerçek" Ölüm Kapanı"nı saniye
saniye yaşadım. Ölümün kıyısından döndüm. Korkudan çok öfke
duyuyorum. Yarım saat süreyle zifiri karanlıkta, boğucu dumanın
ortasında el yordamıyla bir o kapıya, bir bu kapıya koştururken,
benimle birlikte o salonda bulunan 120 kişiyi "ölüm kapanına"
kıstıran sorumsuzluğa isyan ediyorum. İnsan hayatı bu kadar mı
ucuz? Yapımcı Faruk Aksoy gösterimden once bize fuayede "Filmde pek
çok sürpriz var. Hazırlık olun" demişti. Bana eşlik eden kuzenimle
birlikte 5 numaralı salona girdik. Perdeye yakın 3. sıranın
ortasında oturuyorduk. Film başladı. Sadece bir dakika olmuştu ki,
perde karardı. İnsanlar "Büyü tuttu işte gördünüz mü?" diye espri
yaptılar. Bense bunun gala gecesine özgü bir "animasyon"
(canlandırma) olduğunu sandım. ANİMASYON SANDIK Pek çok kişi benim
gibi düşünmüş olmalı ki, kimse yerinden kıpırdamadı. 30 saniye
sonra film göstericisinin bulunduğu yerden "çıtır çıtır" sesler
gelmeye başladı. Ortalık zifiri karanlıktı. Sonra bir cam kırılma
sesi duyuldu. Sinemanın en arka koltuğunda oturanlar çığlıklar
atarak, aşağı doğru koşmaya başladılar. Birileriın, yangın
var..diye bağırmaya başladı. Aynı anda fuayenin olduğu bölümden
canhıraş feryatlar duyuldu. Önce bunun da bir ırmaolduğu sanıldı.
Ama içeriye duman dolmaya başlayınca herkes panik halinde koridora
doğru koşmaya başladı. İnsanları yapmayın, sakin olun" diye
uyarmaya çalıştım. Bir yandan da zifiri karanlıkta cep telefonumun
ışığıyla yolumu bulmaya çalışıyordum. Bir elimle kuzenime sıkı sıkı
yapışmış, itiş kakış arasında, ışıklı tabelayla üzerinde ın Çıkışı"
yazan kapıya doğru ilerliyordum. Dumanın yoğunlaşmasıyla birlikte
içeride inanılmaz bir can pazarı yaşanmaya başlamıştı. Acil çıkış
kapısının bulunduğu yere doğru yaklaştık. Ama en öndekiler, Çıkış
yok, kapı kapalı, geri dönün" diye bağırdılar. Gerisin geriye
döndük. Bu kez salona giriş yaptığımız fuaye kapısına doğru
yöneldik. Merdivenleri çıkarken ayaklarımızın dibine yığılan
insanların üzerine basmamaya, onları yerden kaldırmaya
çalışıyordum. Uzun bir uğraştan sonra fuaye kapısının bulunduğu
yere ulaştık. Ama bu kapı da kapalıydı. Kapının önünde sıkışanlar,
dönün, burası kapalı. Aşağıdan sıcak geliyor. Dışarıda yangın var"
diye bağırdılar. Yine geri döndük. İnsanlar iyice umutsuzluğa
kapılmışlardı. Salona inanılmaz bir panik havası egemen olmuştu.
İsanlar cep telefonlarıyla ulaşabildikleri yakınlarından yardım
istiyorlardı. Bir kaç kişi polis ve itfaiyeye ulaştıklarını, yardım
geldiğini söylediler. Ben bu arada cep teelfonuyla uaşabildiğim
arkadaşlara tam ulunduğumuz noktayı söyledim. Yön duygumun
yardımıyla perdenin sol tarafına doğru ilerlemenin doğru olduğuna
kanaat getirdim. Kuzenimle birlikte oraya yaklaşı, beklemeye
koyulduk. CAN PAZARI YAŞANIYOR Çünkü binanın dış cephesine en yakın
yerin burası olduğuna, dışarıdan bir müdahale yapılacaksa, en uygun
noktanın burası olacağına kanaat getirmiştim. (Nitekim, dakikalar
sonra itfaiyenin kapı ve duvarlaır kırarak girdiği yer burası
olacaktı) Bu arada tavandaki otomatik yangın söndürücülerden
yalnızca bir kaç damla su geldiğini farkettim. Sonra o da kesildi.
İnsanlar Burada öleceğiz. Kapana kısıldık" diye feryat ediyorlardı.
İçlerinde ailelerini arayıp, ölceceğiz. Seni çok seviyorum anne..."
diye vedalaşanlar vardı. Koluma parmaklarını geçiren gözlüklü bir
kadın (Cep telefonunun ışığında ancak o kadarını görebildim) olur
yarım çağırın ölceğiz burada. Yalvarıyorum" diye haykırıyordu.
Ölmeyeceğiz. İtfaiye yolda. Yarın sevdiklerinize anlatacak bir
hikayeniz olacak" dedim. Yangın durumunda zehirli dumanın tavana
yakın yerlerde oğunlaştığını biliğim için etraftakilere ğilin,
hatta yere yakın durun" diyordum. O sırada bir kaç kişi, perdenin
sol tarafında bir çıkış olabileceğini söylediler. Ama üzerinde
hiçbir uyarı yoktu. Dar bir koridor olduğunu sandığım bir boşluğa
doğru yığıldık. Kapı olduğunu sandığımız bir yere vuruyorduk. Ama
karanlıkta nereye vurduğumuzu, nerede olduğumuzu görmemize imkan
yoktu. Bağıranlar olduğunu duyduk. ZEHİR TAVANDA DURUYOR Sesler tam
da bizim bulunduğumuz taraftan geliyordu. Hep beraber, ız. Çıkarın
bizi. İmdat"diye bağırdık. Salonun tam tersi yönünden de Kimse var
mı orada?" diye bağıranlar olduğunu duyduk. Bir bölüm insan o
tarafa doğru yöneldi. Bizse perdenin sol tarafında kalmaya devam
ettik. O sırada dışarıdan kazma seslerini duyduk. Yakınlaşında
bunun itfaiye erlerinin kasklarındaki fenerler olduğunu anladım.
Dışarıya çıkmamız belki 30 saniye sürmüştü. Ama bana 30 saat gibi
gelmişti. Temiz havaya çıktığımda erin bir nefes almak itedim ama
öksürüklere boğuldum. Ölüm kapanından kurtulmuştuk. Yazı: Yüksel
Altuğ Kaynak: Sabah Gazetesi