Başbakan (ismi şimdi daha
da uzadığı için sanırım bundan böyle de adını yazmamaya devam
edeceğim), “Davos Fatihi” oldu, yeni “imparatorumuz”
oldu…
Ne kadar da meraklıymışız
birilerinin yurt dışında yabancılara bağırıp
çağırmasına…
Aman Allah"ım…
Sanki başbakan
eleştirilemez…
Sanki başbakanın
yaptıklarını destekleyenlerin aksi görüşünde olunamaz…
Bu ne şiddet!
Evet, başbakanın orada
“öfke sanatını” konuşturmasını gereksiz bir çıkış olarak
değerlendiriyorum…
Evet, çıkışının arkasında
“oy hesabı” olduğunu düşünüyorum…
Evet, seçim öncesi böyle
bir olayın patlak vermesinin tesadüfüne ağzım açık
bakıyorum…
Olamaz mı?
Sizden farklı düşünemez
miyim?
Bu kadar mı daralttınız
kalbinizin sınırlarını?
Genişletin…
Sizden farklı düşünceler
olduğunu kabul edin…
Her zamanki gibi olaylar
sonrasında kendime sorular soruyorum…
Mesela, neden başbakan
sürekli bağırarak konuştuğunda bu “sanat” oluyor da, başkası sesini
yükselttiğinde bu “suçluluk psikolojisi” oluyor?
Başbakan sesini
yükseltmenin “suçluluk psikolojisi” olduğunu düşünüyorsa neden hiç
sesinin ayarını yapamıyor?
Düşünüyorum…
Neden bu rest seçimin
hemen öncesine denk geliyor?
Bir soru daha kurcalıyor
beynimi…
Madem başbakan İsrail"e
bir ders verdi, gecenin bir yarısı ellerinizde pankartlarla yollara
döküldünüz de, başbakan “Benim tavrım moderatöreydi” dediğinde
uykusuz kaldığınıza yanmadınız mı?
Yahu hiç yaşadıklarınızı
sorgulamadınız mı?
İşte ben bunu
yapıyorum…
İsrail"in hava sahamızı
kullanmasına müsaade edenlerin, “takiye” yapmasına
dayanamıyorum…
Bu arada çocuk
cesetlerinin “malzeme” yapılmasını içime sindiremiyorum…
Kendi acılarımız geliyor
aklıma…
Onları yalnız bırakıyoruz,
onlara karşı haksızlık yapıyoruz diye güceniyorum…
Düşündüklerimi
yazıyorum…
İçimden
gelenleri…
Ne diyeyim ki size şirin
görünmek için…
Kusura bakmayın
istediklerinizi yazamıyorum…
Ben başbakanı samimi
bulmuyorum…
nsrnylmz@gmail.com