Galatasaray'ın el bombası
Abone olFenerbahçe ve Galatasaray dramatik şekilde Avrupa kupalarına veda ettiler. Spor yazarları
Rıdvan Dilmen Fenerbahçe'nin oyununu değil ama takımın
mücadelesini beğendi.. Erman Toroğlu ise 81. dakikada kırmızı
kart görerek takımını 10 kişi bırakan Caner'i Galatasaray'ın el
bombasına benzetti.
Hakem faciası yazarların ortak görüşüydü. Peki 2. turda elenen
takımlarımız genel olarak nasıl oyun ortaya koydu? Spor yazarları
maçı yorumladı..
Rıdvan Dilmen (Milliyet): Bu kadar
Açıkcası bu maçta teknik direktör, oyuncu ve taraftar görevini
yaptı. Görevini yaptı da tur mu geldi diyeceksiniz. Ama bence takım
tur için doğru bir tertiple ve elinden geldiğince de mücadele
ederek oynadı.
Dört tane stoper vardı savunmada. Dolayısıyla uzun süredir
yapılmayan bir taktikle başladılar. 0-0 cepte oynadılar. Önce bunu
korumaya baktılar. Klas oyuncularla da sonuca gideriz diye
düşünüldü. İstediği de oluyordu zaten.
Tabii ki uzun süre oynamayan oyuncular için zor bir doksan
dakikaydı. Deniz son bölümlerde artık beni alın diye el kaldırmaya
başladı. Aynı şekilde Güiza da arka adalesini tutuyordu. Gökhan da
80’lerde kenara işaret yapıyordu. Karşılaşma ise 1-0’a kilitlenmiş,
Fenerbahçe’nin istediği şekilde gidiyordu. Fenerbahçe adeta
uyutmuştu rakibini.
Taa ki, duran topa kadar. Maçın en iyi oyunculardan kaleci Volkan
cepheden iyi kurtarışlar yapsa da çıkıp da alacağı bir topa
çıkmayınca gol geldi. Mecburiyetten de olsa çıkardığı 11 ve yine
yaptığı değişiklikler yüzünden Daum’a bir şey söyleyemeyiz.
Oyunculara da... Sadece iş bitirecek oyuncularından kaptan Alex çok
etkisizdi. Gökhan Gönül de sağ önde oynamaya alışamadı ve çok top
kaybediyor. Hep yüzü dönük oynarken, şimdi rakip kaleye sırtını
dönünce bocalıyor. Ama göbekteki ikili Selçuk ve Emre müthişti.
Gerçekten Selçuk uzun süre oynamamasına rağmen alkışı hak etti.
Emre de son haftalardaki çıkışını devam ettirdi. Bir topu direkten
geldi, bir gol attı. Bir orta saha oyuncusunun nasıl olması
gerektiğini, oyunun iki yönünün nasıl oynanacağını gösterdi.
Lille takımı 1-0 geriye düştükten sonra gümbür gümbür gelemedi.
Buna da Fenerbahçe izin vermedi. Rölanti giden maç kilitlenmişken o
gol her şeyi alt üst etti. Ama takımın mücadelesini beğendim. Oyunu
değil. Zaten Alex de kötü oynayınca takımın iyi oynama şansı yoktu.
Çünkü savunma ağırlıklı bir kadro vardı.
Hem Galatasaray, hem de Fenerbahçe çok dramatik bir şekilde Avrupa
defterini kapattı. Üstüne üstlük çok da yoruldular.
Hakan Şükür'ün yorumu sonraki sayfada
[PAGE]Hakan Şükür (Fanatik): Oyuna hakem yön verirse!..
Oyuna ilk maçın avantajıyla başladı Galatasaray. Haklı
olarak kontrollü oynayıp, rakip zaaflarından Arda ve Keita’yla
faydalanmaktı amaç. Bu oyun düşüncesi ilk yarıda başarılı oldu.
Rakibe pozisyon vermeden, bir futbol talihsizliği olarak Agüero’nun
da kaybıyla, Galatasaray adına iyi geçti diyebiliriz. Agüero,
Galatasaray defansını karıştıran en önemli oyuncuydu. Ama kontrollü
oyun rakibin pozisyon bulmasını engelledi.
Reyes’in etkinliği
Defans dörtlüsünün önündeki Topal, Sarp ve Elano aynen Madrid’deki
gibi göbekten pas bağlantılarını keserek, çok akılcı ve ekonomik
bir şekilde oynadı. Atletico ise İspanya futbolunun karakterini
sahaya yansıtıp, sakin, kararlı, ayağa pas yaparak Galatasaray’a
karşı oyunu önde kabul ederek, maçın yüzde 75’lik bir bölümünü
rakip sahada oynadı. İkinci yarının başında kanat değiştiren Reyes,
Hakan Balta’nın da zaaflarından faydalanarak çok güzel
kombinasyonlarla iki çok net pozisyon buldu. Biri direkten döndü,
diğerinde topu Leo Franco’ya bıraktı. Bunlar yüreğimizi ağzımıza
getiren pozisyonlar olduğu kadar Atletico’nun son bölümde daha sık
kalemizde olacağının sinyaliydi. Nitekim yine ters taraftan
Simao’nun golü geldiğinde açıkçası ben ve tüm taraftarlar o
dakikadan sonra Galatasaray’ın bir şey yapamayacağını düşünmüş
olabilir. Ama Arda’nın eski alışkanlığı gereği sol tarafta topu iyi
saklayıp, rakibini ekarte ettikten sonraki müthiş ortası Keita’nın
müthiş zamanlamasıyla buluşunca tribünler inanılmaz bir coşku
yaşadı.
Caner motivasyon kurbanı
Bu coşkuyla moral bulan Galatasaray, oyunu biraz daha ileri
oynamaya çalıştığı anda -çok fazla hakem konuşmak istemiyorum ama-
asistan hakemin gözlerinin önünde gerçekleşen çok net bir penaltı,
aynı zamanda cezası idam(!) olması gereken bir pozisyon es geçildi.
Bunun uzantısı olarak hakem sonraki sürece sinirsel anlamda yön
vermiş oldu. Hem sahadakilerin hem tribündekilerin psikolojisini
bozdu. Aşırı motivasyondan dolayı da Caner, sinirlerine hakim
olamayarak üst üste iki sarı kart gördü. Maç uzarsa, işimizin zor
olacağını düşündüğümüz dakikalarda ise Forlan’ın golü umutlarımızı
yerle bir etti. Bu dakikadan sonra çok çok büyük mucizelere kalan
işimiz, kalan dakikaları aleyhimize geliştirdi. Ayağımıza kadar
gelen bu fırsatı çok talihsiz şekilde, hakem katkısıyla elimizden
kaçırdık.
12. adamın önemi
Hedefleri arasındaki iki kupadan uzaklaşan Galatasaray, bu
dakikadan sonra ligde iyileşen oyuncularının da katılımıyla
vargücüyle şampiyonluğa odaklanacak. Galatasaray tribünlerinin
görsel şovu, inanmışlığı, bütünlüğü, uzun zaman sonra geldiğim Ali
Sami Yen’de beni çok etkiledi. Ama asıl etkileyen şey ise maçtan
sonra bu mücadeleyi veren oyuncuların tribünlere çağrılması ve
onların yürekten alkışlanmasıydı. Sadece başarıyı sahiplenmeyen,
kötü günde de takıma omuz veren Galatasaray taraftarının bu
sahiplik duygusu takdir edilmeli.
Sergen Yalçın'ın yorumu sonraki sayfada
[PAGE]Sergen Yalçın: Bu kadroyla üç kulvarda olmazdı
Fenerbahçe’nin bu kadar eksiğine ve psikolojik düşüklüğüne rağmen güçlü Lille’i iyi oynayarak yenmesi işten bile değildi. Birçok eksiği olduğu için haddini bilerek oynayan bir Fenerbahçe vardı sahada. Son maçlarda alışık olmadığımız şekilde 90 dakika boyunca fizik olarak güçlü durdular. Her oyuncu, sahada durması gereken yerdeydi. Önde Lille’e baskı yapıp, kazandıkları toplarla pozisyon üretmeye çalıştılar. Fenerbahçe’nin dün gece altı çizilebilecek en büyük kozu, topyekün mücadele etme amacıyla sahaya çıkmış 11 adamı olmasıydı.
Fenerbahçe çok motiveydi
Sakat ve cezalıların olması sahaya çıkan 11’i değiştirmişti ancak
bu handikap, doğal bir adrenalin ve konsantrasyon da sağlamıştı
sanki. Fenerbahçeli oyuncuların tamamı ilk andan itibaren oyuna
motiveydi. Kişisel basit hatalar yapıldı ancak oyuncuların tamamı
görev bilinciyle mücadele etti. Ancak kadrodaki mecburi revizyon ve
birkaç oyuncunun birden mevkii değiştirmesi, bazı olumsuzlukları da
beraberinde getirdi. Mesela kanatlar... Maç boyunca beklenen kanat
organizasyonlarını yapamadılar. Bunun şüphesiz en önemli sebebi
savunmanın sağında Bekir, solunda Deniz’in oynamasıydı.
Emre Belözoğlu muhteşemdi
Emre Belözoğlu’na ise ayrı bir paragraf lazım. Bursa maçındaki gibi
yine sınırlarını zorladı. Muhteşeme yakın bir futbol sergiledi.
Golüyle güzel oyununu taçlandırdı. Onun ileride yapacağı pres ve
kazanacağı toplarla kontra denemeleri de yaptılar ve nadir de olsa
bazen başarılı oldular. Böylesi bir rövanş maçında golün erken
sayılabilecek bir dakikada gelmesi de Fenerbahçe’nin oyun içindeki
tavrını değiştirdi. Öne geçip, tur için yetecek skoru bulan
Sarı-Lacivertliler, biraz daha geriye yaslanıp, daha kontrollü
oynamaya başladı. Bu durum da boş alanları iyi değerlendirip, hızlı
atağa çıkan Lille’in planlarını alt üst etti. Oysa ki ilk maçın
skoru ve Fenerbahçe’nin rövanşı kazanma zorunluluğu tam da Lille’in
arzuladığı şeydi. Yukarıda belirttiğim gibi Fenerbahçe’nin erken
sayılabilecek golü, Fransızlar’ın bu planlarını rafa kaldırmasına
neden oldu. Bildik kontrataklarını yapamadılar, golü ise duran
toptan buldular. Fenerbahçe golü ancak bu şekilde yiyebilirdi, öyle
de oldu. Tabi yazık oldu.
Ligde eli güçlenebilir
Fenerbahçe, turu fazlasıyla ve fazlasıyla hak etmişti. Artık
şapkayı masaya koymanın zamanı... Fenerbahçe tur atlasaydı da
yazımın sonunu böylesi bir finalle bitirecektim. Daha önce altını
çizdim, tekrarlıyorum. Fenerbahçe’nin mevcut kadrosu, üç kulvarda
yarışacak yeterlilikte değildi. Şimdi bir hedeften uzaklaştılar.
Süper Lig ve kupa için mücadele edecekler. Kadro dezavantajıyla üç
kulvarda birden mücadele etmek zorunda kalan Fenerbahçe, şimdi
Süper Lig yarışına daha sıkı sarılabilir. Kısacası, Fenerbahçe’nin
Avrupa’ya veda etmesi, lig yarışında elini güçlendirebilir.
Erman Toroğlu'nun yorumu sonraki sayfada
[PAGE]Erman Toroğlu (Hürriyet) G.Saray'ın el bombası
Maç o dakika 1-1. Daha 40 dakika kemiksiz vaktin var. Ve sen takımı
en zor ve en yorgun olduğu yerde 10 kişi bırakıyorsun. Bir teknik
adam ve takım için böyle futbolcular el bombasıdır. Hiçbir teknik
adam oyundan atılan futbolcuyu istemez.
DETAY... Ayrıntı... Nüans... Bu kavramları çoğaltabilirsiniz. Türk
insanının genelinde bu kavramlar hikayedir. Onlar çok akıllı, çok
muazzam insanlar oldukları için böyle ufak tefek detaylarla
uğraşmazlar. Sonra da dağlara taşlara yaparlar ama kabahati hep
başkalarına atarlar. Mesela basında yok mu? Var. Madrid’deki ilk
maçta yorum yaptığımda bir-iki çok bilen demişler ki: “Erman, o
maçta G.Saray’ı aşağılıyor.” Böyle bir şeye hiç kimsenin hakkı
yok.
O maçta görünen bir şey var. G.Saray tek yönlü oynuyor. Hücumcuları
yok. Zaten daha farklı oynama şansları da yok. Nitekim oradaki
G.Saray, burada da aynı oynadı. Belki suçlayabilirsiniz, “neden
daha fazla hücum etmedi” diye. O zaman da İbrahim Tatlıses’in bir
sözü aklıma geliyor: “Urfa’da Oxford vardı da okumadık mı?” Şu anki
kadron sakatlıklardan dolayı bu...
Tipik Türk futbolcusu
Her şey tamam, güzel. Hakem penaltı verdi vermedi. O da farklı bir
olay. Ama dakika 80, Maç 1-1. Topu kaptırmışsın. Kaptırdığın yerden
kendi kalene tehlike mesafesi 90 metre. Ve orada adama çift dalıp
ikinci sarıdan atılıyorsun. Bunu yaparken birinci sarı kartının
olduğunu unutuyorsun herhalde. Bu Caner için “amatör futbolcu”
desem değil, profesyonel. “Acemi” desem, o da değil. Peki o zaman
ne? Aklıma ilk cevap; Türk futbolcusu olduğu geliyor. Bazı Türk
futbolcuları buna alınabilirler ama kusura bakmasınlar. Bu tip
olayları Türkiye liginde çok görüyorum. Ve yöneticiler onlara sahip
çıkıyorlar.
Asistan hakemin suçu
Maç o dakika 1-1. Daha 40 dakika kemiksiz vaktin var. Ve sen takımı
en zor ve en yorgun olduğu yerde 10 kişi bırakıyorsun. Bir teknik
adam ve takım için böyle futbolcular el bombasıdır. Hiçbir teknik
adam oyundan atılan futbolcuyu istemiyor. Çünkü bir kişi eksik,
artık çok büyük fark.
Hiç uzatmadan sadede gelelim. Caner’in ceza alanı içindeki Perea
ile girdiği mücadelede Perea’nın elle oynaması net bir penaltı.
Önce sarı kesin verilir.
Gerekirse kırmızı bile olabilir. Ama penaltının yorumu yok. Bu da
iyi güzel. Peki oradaki asistan hakem ne yapıyor. Onun vazifesi bu
penaltıyı hakeme verdirmek. Aslında en çok hatalı olan oradaki
asistan hakem. Maçın hakeminin o el pozisyonu kaçırdığını
zannediyorum. Eğer görseydi, avantaj uygulardı. Gol olmayınca da
penaltıyı verirdi.
Değerlerimiz çok farklı
Çünkü 78. dakikada olan bu net penaltıdan evvel, bu sefer 73.
dakikada G.Saray ceza alanına sağ taraftan giren İspanyol oyuncuyu,
Hakan Balta net bir biçimde düşürdü. O da net bir penaltı. Yani
hakem art niyetli olsa, işi hiç uzatmaz orada çalar işi bitirirdi.
Yani biz hakemden evvel kendimize bakalım.
Ama dedim ya bizim marka değerini konuşan yöneticilerimiz her şeyi
basına yıkan, hakeme yıkan federasyona yıkan yöneticilerimiz,
futbolcularına toz kondurmayan yöneticilerimiz milyon dolarları
böyle ufak detaylarla kaçırıyorlar. Bizce ufak ama Avrupalı için bu
değerler çok önemli. Zaten aramızdaki fark da burada.
Doğrusunu yaptılar ama
Bu tip eleme maçlarında skoru korumak çok zordur. Çünkü ilk maçta
alınan 1-1’lik sonuç, Ali Sami Yen’de gol yemezse G.Saray’ı tur
atlatıyor.
Yani burada gerilen G.Saray. Ama G.Saray bence doğrusunu yaptı,
oradaki maçın taktiğinden çok farklı bir şekilde oynamadı. Arada
bir defansta uzun top yaptı ama kafayı vuracak Arda yok. Çünkü boyu
müsait değil. Bir tek Keita yapabilirdi. Zaten o da golü yaptı.
Defans yapıyorsunuz, adam serbest vuruş kullanıyor. Kaleciye sert
gelen topu
G.Saray defansından herkes seyrediyor. Hamle yapan bir tek Neill
var.
Acı ama gerçek!
Acı ama gerçek. Zaten gerçekler acıdır. Olsun, biz gene yazalım. Bu maça çıkarkın G.Saray, Türkiye ligi lideri. Atletico Madrid, İspanya liginin 13’üncüsü.
Ali Sami Yen'de maç seyretmek
Ali Sami Yen’de basın tribününde oturarak maçı yorumlamak muazzam bir olay! Deveye hendek atlatmak gibi bir şey. Herhalde onun yüzünden de çok spor yazarı televizyondan seyredip yazmayı tercih ediyorlar. Bir yerde de haklılar. Sakın kimse kızıp laf etmesin.
Ömer Üründül'ün yorumu sonraki sayfada
[PAGE]Ömer Üründül (Sabah):
Fenerbahçe Lille karşısında elinde tuttuğu tur şansını son
dakikalarda yediği talihsiz bir golle yitirdi. Daum'un dün sahaya
çıkardığı takım tertibi rekor sayıda eksik yüzünden çok büyük bir
handikaptı. Bilhassa defans bloğu çok riskliydi. Ayrıca defansın
kenarlarındaki Deniz ve Önder'in hücuma destek vermesi yapıları
itibariyle mümkün değildi. Gökhan Gönül de orta sahanın sağında
oynayamazdı.
Böyle bir takım tertibiyle yapılması gerekenler şunlardı: Takım
ruhuyla müthiş bir direnç göstermek, sahanın her bölgesinde
yardımlaşma ve de yenecek bir golün getireceği büyük sıkıntıları
düşünerek savunma güvencesini ihmal etmemek.
İlk yarı Fenerbahçe bunların hepsini yerine getirdi. Emre baş
aktördü. Selçuk da defansın önünde ikili mücadele özellikleriyle
bir garanti oluşturuyordu. Emre'nin mükemmel bir şutu da direkten
döndü. Sonra da yine Emre ilginç bir gole imza attı. Hem seyirci
hem takım büyük moral kazandı. Kendisini göstermek için büyük efor
sarf eden Güiza devre biterken çok kritik bir asistle yüzde 99'luk
bir gol pozisyonu hazırladı ancak Alex bunu değerlendiremedi.
DAUM'UN BÜYÜK YANLIŞI
İkinci yarıda Fenerbahçe'yi zor bir devre bekliyordu. Düşündüğüm
gibi Lille ikinci yarıya hızlı başladı. Önemli olan onların bu
temposunu kırıp oyunu kontrol altına almaktı. Gerçekten de
Fenerbahçe 15 dakikalık yoğun bir baskı altında kaldıktan sonra
İtalyan modeli bir anlayışla rakibinin hızını kesip oyunu istediği
şekle getirdi. Bundan sonra yine skorun çok kritik olması yenecek
bir golün her şeyi bitirebileceği düşüncesi takımın rahat
oynamasına imkan vermiyordu. Ama üst düzey mücadele bütün takımda
devam ediyordu. Ama ne yazık ki bu maçta bu tip bir takıma hemen
hemen pozisyon vermeyen Fenerbahçe duran toptan talihsiz bir gol
yedi ve bütün ümitler orada bitti. Gerçekten bu eksik takımın
mücadelesine yazık oldu.
Daum yine çok büyük bir teknik adam yanlışlığı yaptı. Güiza'nın
çıkmamamsı gerekirdi. Çıkması gereken Alex'ti. Cristian-Alex
değişikliği olmalıydı. Ama Alex'in dokunulmazlığı var. Deniz'i
çıkarmak da hataların en büyüğüydü. Golün geldiği frikik o
kulvardaki boşluktan kaynaklandı. Üstelik duran toptan yenen golde
de Deniz olsa katkı sağlardı. Deneyimli Alman hakem objektif