Galatasaray şampiyonluğa yakın: Perşembenin gelişi

Abone ol

Şampiyonluk yarışında ezeli rakibi Fenerbahçe'yle arayı iyice açan Galatasaray'da başarıyı getiren faktörleri Cumhuriyet Gazetesi Spor Müdürü Arif Kızılyalın yazdı.

Türk futbolunun 'Devler Sahnesi' Spor Toto Süper Lig'de heyecan doruktaydı. En azından geçen pazar gecesi oynanan Gençlerbirliği - Fenerbahçe maçına kadar.

Çünkü iki ezeli rakip Galatasaray ve Fenerbahçe şampiyonluk için kıyasıya kapışıyor; 4 puanlık farka karşın Galatasaray tedirgin oluyor, başta Gökhan Gönül ve Volkan olmak üzere tüm Fenerbahçeli futbolcular, "Liderle aramızdaki fark 4 değil, 1 çünkü onları Kadıköy'de yeneceğiz. O 1 puanı da nasılsa önümüzdeki haftalarda bırakırlar" diyorlardı.

Oysa atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmişti.

Fenerbahçe, ligin ikinci yarısıdan itibaren 10 maçın 9'unu kazanarak ligde müthiş bir performans çizmesine karşın iyi oynamıyordu.

Kazanılan 9 maçın bir çoğu ya tek farklıydı, ya da zar zor alınmıştı.

Üstelik nisan ayı ortasına gelinmesine karşın 3 kulvarda koşuyorlardı.

Lig, kupa, Avrupa...

Araya milli maçları da sıkıştırdığınızda, Fenerbahçe'nin 20 küsür kişilik futbolcu grubu, 3 günde bir maça çıkıyor, bununla da yetinmeyip, günde çift antrenmanla kapasitelerini zorluyorlardı.

Üstelik Lazio'yu muhteşem bir seri sonrası (2-0/1-1) eledikten sonra UEFA Kupası düşü gerçeğe dönüşecek bir macera olmuştu ve öncelikler sırasında ligi de, kupayı da geride bırakmıştı.

Araba devrildi

O yüzden, lig yarışı sırasında bir yerde arabayı devireceklerdi...

Devirdiler de.

Hem de hiç beklemedikleri başkent deplasmanından Alkaralılar'a, Gençlerbirliği'ne karşı.

O gün Fenerbahçe aslında kötü oynamıyordu.

Hatta maçın başlarında öne de geçebilirlerdi ama futbolun şans faktörü bir korner pozisyonunda Gençlerbirliğini skor olarak öne çıkarınca hesaplar alt üst oluverdi.

Çünkü 1-0 gerideydi Fenerbahçe, kazanması için çok koşması, belki bir iki futbolcunun kendisini riske etmesi gerekiyordu ve Benfica maçı öncesi bu hiç doğru bir tercih değildi.

Yalan söylemeyeyim, biraz Gökhan direndi, Salih ve Caner.

Onun dışındakiler, 'olursa olur' der gibiydiler.

Hele Webo.. Hele Kuyt...

Yorgun asker gibiydiler.

Tükenmiş...

Bezgin...

2. gol sonrası bu görüntü iyice netleşti...

Maç da 2-0 bitince, lider ile ikinci arasındaki puan farkı 7'ye çıktı.

4 maç; 360 dakika 7 puan...

Fark kapanmaz

Erir mi?

Futbol bu, herşey olur...

Ama önce giden takımın adı Galatasaray ise, Sarı-Kırmızılılar da ellerindeki tek hedefin kendileri için ne demek olduğunun farkında iseler, bu fark açılır, kapanmak...

Neden mi?

Öncelikle, şunu belirtmekte fayda var ki, Türkiye Kupası'ndan elenmek, 'işlerine gelmiş...'

Şampiyonlar Ligi'ne çeyrek finalde veda ettikten sonra çoluğun çocuğun yüzünü görmek, deniz kenarına inmek, balık yemek, kısa Avrupa seyahatleri, morallarini yükseltmiş belli ki Galatasaraylılar'ın.

En azından 'yorgun-bezgin' değiller.

Maçlara 'kurulmuş yay' gibi çıkıyorlar.

Bunu Elazığ maçında gördük.

Rakibin üzerine çullanıverdiler, puan farkını korumak(belki açma) adına...

Öyle ki, hocalarına; Fatih Terim'e sezonu kapattıran 'men' cezası bile etkilememiş sarı-kırmızılıları.

İşlerinin bilincindeler..

Üstelik kimsenin kabul etmek istediği bir artısı var Galatasaray'ın...

Drogba faktörü

O da, adına şarkılar bestelenmeye başlanılan Didier Drogba...

Sezon başlarken, Hamitiyle, Burakıyla, Amrabatıyla, Umut'uyla zaten bir hayli güçlenmişti sarı-kırmızılı kadro.

Hatta, "Türkiye standartının üzerinde" bir ekip oldukları konusunda hemfikirdik.

Bu takıma bir de ara transferin ilk günlerinde Hollanda milli takımının İnter'de yedek bekleyen kaptanı Wesley Snejider gelince, "İşlem tamam" dedi tüm Sarı-Kırmızılı camia.

Fakat, o da ne!

Bir de Drogba gelmez mi?

5-6 ay önce Şampiyonlar Ligi finalini tek başına çeviren, Fildişi Sahili'nin devlet başkanından daha çok tanınan futbol yıldızı Galatasaray'ın önerisini kabul ediyor ve bir anlamda Sarı-Kırmızılı ekibin gücünü ikiye katlıyordu.

Gerçekten de, Drogba'nın 'sağlıklı' biçimde Galatasaray'a imza attığı gün Galatasaray işi bitirmişti.

Çünkü, Drogba, 'kilitlenen', 'kaybedilebilir' gibi duran maçların çilingiriydi.

Nitekim bu özelliğini Akhisar, Karabük, Mersin, Elazığ maçlarında gösterdi.

Berabere, hatta yenilgiyle bitecek maçlarda ''anahtar' oyuncu olarak çıktı sahneye.

Attı, atamadığı yerde attırdı.

En önemlisi, hakemler ve rakip üzerindeki 'saygın' kimliği ile, 'Durun siz kiminle muhattap olduğunuzun farkında mısınız" havası estirdi...

Evet, biraz abartı gelebilir size ama Galatasaray, zaten güçlü kadrosunu, Didier Drogba ile daha da güçlendirdiğinde aslında şampiyonluğunu ilan etmişti.

Sivas maçında şampiyonluk turu

Şimdi 7 puan farkla önde gidiyor.

2 maç içeride, 2 maç dışarıda.

Sözün özü 2 galibiyet yetiyor.

Yani Sivas ve Trabzon maçları kazanıldığında Galatasaray şampiyon.

Gaziantep ve Fenerbahçe deplasmanlar mı?

Kaybetseler ne olur ki?

Ama kaybetmezler.

Özellikle bu haftaki Gaziantep maçı, şampiyonluğun taçlanması gibi bir 90 dakika.

Sonrasındaki iç saha Sivas maçı ise 'tur' günü olur.

En azından görüntü bu.

Günün Önemli Haberleri