Futbol yerine müzeleri seçiyorlar
Abone olİngiltere’nin önde gelen araştırma şirketlerinden Mori’nin Ağustos 2002’de yaptığı bir araştırmaya göre İngiliz ulusu boş vakitlerinin çoğunu müzelerde ge
İngiltere’nin önde gelen araştırma şirketlerinden Mori’nin
Ağustos 2002’de yaptığı bir araştırmaya göre İngiliz ulusu boş
vakitlerini şöyle değerlendiriyor: Yüzde 59 sinemaya gidiyor. Yüzde
49 kütüphaneye gidiyor. Yüzde 42 tarihi binaları eziyor. Yüzde 37
müzeleri ziyaret ediyor. Yüzde 31 sanat galerilerini geziyor. Yüzde
20 ise futbol maçına gidiyor. Bu sayılar az çok değişse de dünyanın
gelişmiş ülkeleri için temel alınabilir. Evet, inanmak güç ama bu
ülkelerde futbol seyircisinden çok müze ziyaretçisi var. New
York’taki Metropolitan Müzesi’nin ziyaretçi sayısı son 3 yıldır 5
milyon kişinin altına hiç düşmedi. Londra’daki Tate Modern’i geçen
yıl 6.2 milyon, Paris’teki Louvre Müzesi’ni 6 milyon kişi ziyaret
etti. Bizde durum nasıl derseniz, cevap: Vahim. Türkiye’deki
müzelerin ziyaretçi sayıları gösteriyor ki çoğunluk için örneğin
haftasonunda bir müzeye gitmek olmadık bir program. Bir cumartesi
öğleden sonrasını Arkeoloji Müzesi’nde harcamak yurtdışından bir
konuğumuz yoksa aklımıza gelmiyor. Kanıtı bilimsel. Bakınız en çok
gezilen müzemiz olan Topkapı Sarayı’nın 2004 yılı ziyaretçi sayısı:
536 bin 308. Peki niye böyle? İngilizler, Fransızlar ya da
Amerikalılar sanatın ve sanatçının dostu da, her çeşit kültürü
misafir etmiş bu coğrafyada yaşayan bizler mi kaba ruhluyuz?
Tamamiyle değil. Aralık 2004’te Tophane’de açılan İstanbul Modern’i
bu kadar kısa sürede 100 bin kişinin ziyaret etmiş olması önemli
bir veri. Demek ki bizde de Batı müzelerinde gördüğümüz
kalabalıklar oluşabiliyor. Profesör İlhan Tekeli bu durumu şöyle
yorumluyor: ‘Onun iki adım ötesinde çok daha zengin koleksiyonu
olan Resim Heykel Müzesi sinek avlıyorsa, burada iyi bir şey var
ama halk ilgi göstermiyor diyemeyiz.’ Tekeli, nerede hata
yapıyoruz, yabancılar ne yapmış, yeni müzecilik trendi nereye
gidiyor bulmak öğrenmek uygulamak gerek, diyor. Bu dosya için
Türkiye’de müzecilikle ilgilenen bilim adamlarıyla, müze
müdürleriyle, küratörlerle, sanatçılarla konuştuk ve dünyada artık
azımsanmayacak bir ekonomisi olan müzecilik, Batılı ülkelerde bugün
nasıl yapılıyor, bizdeki karşılığı nedir bulmaya çalıştık. ADI
TAPINAKLARDAKİ ESİN PERİLERİNDEN Müze kelimesi İngilizce ‘muse’
yani ilham perisinden geliyor. Eski insanlar tapınaklara değer
verdikleri eşyalarını bırakıp, perilerden ilham beklermiş. Müzeler
yıllar yılı geçmişe ait hazine ve nesnelerin korunduğu yüksek
kültür merkezleri olarak hizmet verdi. 1980’lere geldiğimizde ise
müzenin tanımı, ne işe yaradığı, kimin için var olduğu fikri
değişime uğradı. ICOM yaptığı (International Council of
Museums-Uluslararası Müzeler Konseyi) tanıma göre müze insanların
objeler ve çeşitli koleksiyonlar yoluyla öğrenmelerine ve iyi vakit
geçirmelerine imkan veren, onlara araştırma ve iletişim platformu
yaratan bir mekan. YAŞAYAN MÜZE KAVRAMI 80’LERDEN BERİ VAR Yıldız
Teknik Üniversitesi Müzecilik yüksek lisansının başındaki Prof.
Tomur Atagök’e göre de bugünün ideal müzesi için ‘yaşayan müze’
tanımı en uygunu. Önceden kutsal mekanlar olan ve elit bir kesime
hizmet veren müze bugün artık hem herkese açık ve resmiyetten uzak
bir eğitim kurumu hem de zamanın hoşça değerlendirildiği bir kültür
kurumu. Tarih Vakfı Başkanı Orhan Silier yeni müzecilerin
sergilenen tarihsel objelerin arkasındaki hikayelerin doğru
kurgulanmasına, bunu yaparken dünyada barış anlayışı geliştirmesine
önem verdiğini söylüyor: ‘Kültür, sanat, popüler bilim
çalışmalarını ve geçici sergileri kırk yılda bir gerçekleşen
istisnai ve göstermelik çalışmalar olmaktan çıkartıp, müzelerde
günlük yaşamın ana parçaları durumuna getiriyorlar. İdeal müze
artık bürokratik, izole bir eser koruma ve sergileme merkezi değil.
Eğitim programları, belgesel filmler, ses getiren iddialı sergiler
üreten, konserlere, sanat gösterilerine ev sahipliği yapan,
haftanın önemli bir bölümünde kapıları açık olan, cıvıl cıvıl bir
kültürel merkez. Toplumsal yaşamın kıyısında değil, merkezinde yer
alıyor.’ HERKESİN ANLAYACAĞIEĞLENCELİ VE ORTAK DİL Bugünün
müzelerinin keşfettiği bu herkese hitap eden, herkesin
anlayabileceği dil nasıl bir dil? Bunun cevabını Batı’da bir müzeye
girdiğinizde hemen anlıyorsunuz. Sık sık yenilenen hedef kitle
bilgilerine göre düzenlenen her sergide obje açıklamaları herkesin
okuyabileceği ve anlayabileceği şekilde, doğru yer ve büyüklükte
yerleştirilmiş oluyor. Örneğin bir çocuk da, tekerlekli
sandalyedeki bir kimse de sergilenen objenin bilgilerine
zahmetsizce ulaşabiliyor. Müzenin girişinden sergi planını,
kulaklıklarınızı, bazen özel gözlüklerinizi alıyorsunuz. Görsel
işitsel anlatımlar, dokunmatik ekranlar sergi boyunca size eşlik
ediyor. Bazen sergiyle ilgili çocuklara yönelik küçük oyunlar da
yer alıyor. Bu noktada Rahmi Koç Müzesi direktörü Tony Phillipson
sanat dünyasından konuyla ilgili gelen eleştiriye dikkat çekiyor:
‘Evet, modern müzelerde insanla obje arasında interaktif bir bağ
kurabilmek için düşünülmüş, objeye dokunmayı hatta kullanabilmeyi
sağlayan mekanik düzenekler sayesinde objeyi daha iyi anlatmayı
amaçlayan yeni bir trend var. Örneğin ziyaretçiler Ortaçağ’a ait
bir zırh ve başlığı deneyerek bu kıyafetleri taşımanın zorluğunu
görüp, o dönemin savaşları hakkında daha derinlemesine bir fikir
edinebilirler. Ancak bazı müze küratörleri bu trendin geçici
olduğunu düşünmekteler ki, bu durumu objenin saygınlığını ve esas
değerini kaybettiği anlamına gelen ‘Disneyfication’
(Disney’leştirme) kelimesi ile açıklarlar. İdeal bir müze objenin
saygınlığının korunması ve ziyaretçinin ilgisini çekebilmek
arasındaki dengeyi kurabilmelidir.’ PAZARLAMA VE PR’INÁLÁSI
KULLANILIYOR Batı ülkelerinde hayatın merkezine yerleşmek kolay
değil. Bu devrin araçlarını kullanıyor müzeler. Dediğimiz gibi
onlar artık seçkinci değil, halkçı. Herkesin ilgisini istiyorlar ve
gereğini yapıyorlar. Halkla ilişkiler ve pazarlama tekniklerinin
álásını kullanıyorlar. En yakın havaalanına ya da kentin en işlek
caddesine son sergilerinin afişini asıyorlar boydan boya. Gazete ve
dergilere ilanlar veriyorlar. Kentteki kitapçılar ve müzik
dükkanlarıyla işbirliği yapıp, vitrinlerini mevcut sergiye
ayırmalarını sağlıyorlar. Ya da örneğin içeride Nefertiti sergisi
mi var, kapılarının önünde bir eski Mısır kuruyorlar ve şenlikli
gösteriler yapıyorlar. Bünyelerindeki alışveriş dükkanlarında ne
ararsanız buluyorsunuz, kitap, tabak, bardak, iğne, defter,
anahtarlık, mum ve daha yaratıcı bir sürü şey. Kütüphanelerinde
özelleşmiş araştırmacılar için envai çeşit kitap bulunuyor. Rahat
kafeler ya da konulu oyun bahçeleri artık yeni müze mekanları
olarak resmi tamamlıyor. İstanbul Modern’in baş küratörü Rosa
Martinez, Paris’teki Louvre Müzesi’nde geçmişin en değerli
parçalarının sergilendiği salonlardan çıkıp, bu yüzyılın en moda
markalarının satıldığı dükkanlara girildiğini, bunun bugünün
kültürel ve endüstriyel gerçeğinin bir parçası olduğundan
bahsediyor. TRUVA FİLMİ VİZYONDA SERGİSİ MÜZEDE Tarih Vakfı
İstanbul Müzesi Proje Grubu Başkanı Suay Aksoy da müzelerin kentli
insanı çekmek için gündemi ve kitle iletişim araçlarını nasıl takip
ettiğini anlatıyor: ‘Kalıcı sergiler günün bilimsel ya da kavramsal
gelişmelerine göre elden geçiriliyor. Yılda en az üç-beş tane
geçici sergi düzenleniyor. Ve nasıl bir profesyonellik ve özenle
düzenleniyor! Bunların bir bölümünün aktüaliteyle yakından
bağlantısı olabiliyor. Bakın British Museum’a. Truva filmi vizyona
giriyor, eş zamanlı olarak müzede geçici bir Truva sergisi
açılıyor. Zaten malzeme depolarda hazır, küratörler işin gerisini
hallediyor. Bununla da yetinmeyip film prodüksiyon şirketinden
sette kullanılan kıyafetleri satın alıp sergiliyorlar. Çoluk çocuk,
anne baba tüm aile orada. Herkese göre bir şey var.’ Bizde ise
Arkeoloji Müzesi’ndeki güvenlik elemanı yetersizliği gibi
gerekçelerle kapalı duran Truva salonları, başka birtakım sergi
salonlarının kapatılmasıyla ancak açılabiliyor. Bugün müzelerin
izleyici kitlesini çoğaltma konusunda gösterdiği çaba ve harcadığı
para, işletme giderlerinin önemli bir kalemini oluşturuyor. ‘Bu
arada bu yeni mekanları salt kazanç kapısı olarak da görmemek
lazım’ diye uyarıyor Aksoy. ‘Mesele, müzeyi bir cazibe merkezi
haline getirmek. Potansiyel ziyaretçiyi gerçek ziyaretçiye
dönüştürmek. Bugün kitapçıya ya da kafeye gelen, yarın sergi
salonlarının müdavimi olabilir diye bakmak. Farklı ülkelerden gelen
iki yabancı müzeci dostuma, gezici sergiler, kültür etkinlikleri ve
restoranlar arasında en iyi parayı hangisi kazadırıyor diye
sormuştum. İkisi de hiçbiri dedi. Peki, nereden kazanıyorlar acaba?
İkisinden de aynı cevap: Özel geceler, resepsiyonlar para
bırakıyor. Dolayısıyla her etkinliğin büyük kaynak yaratmasını
beklememek lazım.’ Müzelerin en önemli ziyaretçi kitlesini her
ülkede ilk öğrenim ve lise öğrencileri oluşturuyor. Tarih, doğa
tarihi ve bilim müzelerindeki kalıcı sergiler müfredatla
ilişkilendirilmiş olabiliyor. Ama şart değil. Müzenin kendi eğitim
dinamiği var. Öğrenciye ve öğretmene belli bir özgürlük ve keşif
alanı veriyor. Bunun için eğitim dosyaları hazırlanıyor,
öğretmenler önceden bilgilendiriliyor, müzede çocuklara etüt
kağıtları dağıtılıyor. Bunlar kadar önemli olan yetişkinler için
hazırlanan kurslar, atölyeler. MoMA’NIN ZİYARETÇİSİ GECEDEN KUYRUĞA
GİRİYOR Bugün her müze kendisine bir misyon belirliyor.
Kataloglarında, broşürlerinde ben şu amaçla varım, insanların obje
ve koleksiyonlarım aracılığıyla öğrenmeyi sürdürmelerine yardımcı
olacağım, ufuklarını açmalarını ve keyif almalarını sağlayacağım
gibi ifadeler yer alıyor. Bugün dünyanın en çok ziyaret edilen,
kapısında geceden kuyruklar oluşan MoMA (Museum of Modern Art)
1996’da yenilediği kuruluş senedinde şöyle diyor: ‘1929’da bir
eğitim kurumu olarak kurulan MoMA dünyanın en önemli modern sanat
müzesi olmayı amaçlar. Geleneksel olanla deneysel olan, geçmiş ve
bugün arasında bir diyalog oluşturmayı hedefler, çağdaş sanatı
küçük çocuklardan sanat eğitmenlerine kadar çok geniş bir kitleye
anlatır.’ İşte müze yönetiminin, bu amaç doğrultusunda hazırladığı
eğitim programları: YETİŞKİNLER İÇİN Galeri Sohbetleri: Pazartesi
ve perşembeleri modern ve çağdaş sanatın tarihi ve bugünün dünyası
için ne ifade ettiği üzerine sohbet. Modern Düşün, Çağdaş Ol: Sanat
tarihi eğitimcileri tarafından verilen multimedya temelli kurslar.
GENÇLER VE ÇOCUKLAR İÇİN Çocuklar için daha yakından bakış: Yaşları
5-10 arasında olan çocuklar her hafta belirlenen bir tema ışığında
velilerin gözetiminde müzeyi geziyor. Resimlerin onlar için ne
ifade ettiği konuşuluyor. Gerçek çocuklar, gerçek hikayeler: Lise
çağındaki çocuklara Amerika’nın farklı bölgelerinde yaşıtlarıyla
ilgili gerçek hikayeler izletiliyor. Onların zorlukları nasıl
aştığı tartışılıyor. HÜRRİYET