Fransız gazetecilerin zor günleri!
Abone olIrak'taki Fransız gazetecilerin kaçırılışı dünya medyasında geniş yankı uyandırmıştı. Gila Benyamor Hürriyet'te bu gazetecilerin esaretini yazıyor. Benyamor'un yazısı şöyl
Gila Benyamor Hürriyet Gazetesi'nde, Irak'ta kaçırılan Fransız
gazetecilerin nasıl zor günler geçirdiğini ve kurtuluş mucizelerini
"Irak’ta Fransız gazetecileri kaçıranlar Bush’tan pek memnun"
yazısında belirtiyor. Benyomor'un yazısı şöyle:
Malbrunot, meslektaşı Chesnot ve Suriyeli şoförleri, dört ay
boyunca, gözleri ve elleri bağlı bir sığınaktan diğerine
sürüklenmişler.
Kimi zaman arabaların bagajında yolculuk etmişler. Ama her şeye
rağmen gazeteciliği elden bırakmamışlar. Başlarına dikilen silahlı
adamlara en olmadık soruları sormuşlar. İslamcı teröristlerle
rehineler arasındaki diyaloglar neredeyse traji-komik boyutlarda.
Amerikan seçimleri bile var işin içinde...
FRANSA hafta başında büyük bir mutluluk yaşadı.
Irak’ta ağustos ayında kaçırılmış olan Christian Chesnot ile George
Malbrunot’nun serbest bırakılmaları herkesi sevince boğdu.
Fransızlar, aylardır tartışmaktan bıkmadıkları Türkiye meselesini
bir-iki gün için unutup, Chesnot ile Malbrunot’nun tutsaklık
hikayelerine kaptırdılar kendilerini...
Dile kolay..
İki gazeteci tam 124 gün İslam Ordusu’nun elinde kalmıştı.
BURADA küçük bir hatırlatma.
Ortadoğu’da çalışan gazetecilerin bu kaçırılma çilesi hiç
bitmez.
Gazeteciliğe başladığım 1980’li yıllarda, Lübnan iç savaşı
sırasında kaçırılmış olan Associated Press muhabiri Terry
Anderson’ın rehineliği tam yedi yıl sürmüştü.
İki Fransız rehineye dönersek, Irak’ta bu kadar kişi kaçırılıp,
öldürülürken Chesnot ile Malbrunot’nun sağ salim ülkelerine
dönmeleri gerçekten müthiş bir olay.
Fransız gizli servisinin, İslam Ordusu’yla rehineleri bırakması
için nasıl bir pazarlık yaptığının ayrıntıları henüz basına sızmış
değil.
Ama kaçırılanların neler yaşadıkları tefrika halinde Le Figaro
Gazetesi’nde.
LE Figaro’nun muhabiri olan George Malbrunot, neredeyse 124 günü
özetlemiş.
Malbrunot, meslektaşı Chesnot ve Suriyeli şoförleriyle birlikte
dört ay boyunca, gözleri ve elleri bağlı bir sığınaktan diğerine
sürüklenmişler.
Kimi zaman arabaların bagajında yolculuk etmişler.
Anlattıklarına bakılırsa, nereye giderse gitsin, hangi deliğe
tıkılırsa tıkılsın Malbrunot gazeteciliği elden bırakmamış.
Başlarına dikilen silahlı adamlara en olmadık soruları sormuş.
İslamcı teröristlerle rehineler arasındaki diyaloglar neredeyse
traji-komik boyutlarda.
Gazetecilerin ellerinden dizüstü bilgisayarlarını ve cep
telefonlarını alan İslam Ordusu militanları daha sonra iki rehineye
bunların parasını ödemeye kalkıyor.
‘Size bunların bedelini ödeyip sonra öldüreceğiz’...
MALBRUNOT bir gün hastalanıyor.
Doktor çağrılmasını istiyor.
Militanlardan biri ‘Ben doktorum’ diyor.
Gerçekten gerekli ilaçları bulup, rehineyi tedavi ediyor.
Fransız gazetecileri rehin alanların referansları Usame bin
Ladin.
Malbrunot ‘Sanki Usame bin Ladin’in dünyasında yaşıyorduk.
Etrafımızdakilerin çoğu Afganistan’daki kamplarda bulunmuştu’ diye
anlatıyor.
Ne ki, karşısındakiler İslamcı da olsa Malbrunot iletişim kurmanın
yollarını buluyor.
Kadın-kız meseleleri bile konuşuluyor.
Afganistan’da savaşmış olan bir militan, dört karısı olduğunu
anlatıyor.
‘Hepsini mutlu ediyorum. Birine yüz dolar verdiğimde, diğerlerine
de yüzer dolar veriyorum!’...
Malbrunot’ya göre, hepsinin cüzdanları dolar dolu.
AMERİKAN seçimlerinden önce Malbrunot, militanlardan birine
soruyor:
‘Kimi destekliyorsun? Kerry’yi mi? Yoksa Bush mu?’
Aldığı cevap şöyle:
‘Biz Bush’u istiyoruz. Çünkü Bush kazandığı takdirde Amerikalı
askerler Irak’ta kalır. Bu da örgütün gelişmesine, yayılmasına
yarar. Zaten Bush’un Afganistan’a müdahalesi de işimize yaradı.
Dünyanın dört bir yanına yayıldık. Şimdi altmış ülkede varlık
gösteriyoruz. Hedef Endülüs’ten Çin sınırına kadar bir
halifelik...’
Buyrun...
Bu sözler Bush ile İslamcı militanların birbirlerini nasıl
beslediklerinin kanıtı değilse ne?
YAZI:Gila BENYAMOR