National Geographic Türkiye, on yıldır dünyanın dört bir yanındaki keşif ve değişimleri okurun ayağına getiriyor. 10’ncu yaşını ‘Görmediğimiz Türkiye’ adlı fotoğraf sergisiyle kutlayan dergi, gün ışığına çıkmamış fotoğrafları gözler önüne seriyor. İZMİR’DE DEVE KERVANI Anadolu’nun iç bölgelerinden yola çıkan bir kervan. Develer sırtlanmış bütün yükü. Aralarında bir iki de eşek. Tozlu yollar kat edilmiş. İzmir’in içinden geçip yüklerini boşaltacakları yere, muhtemelen limana doğru ilerliyorlar. Yıllardan 1924. RADYODA JİMNASTİK SAATİ Ortada mikrofon. Bir yanda eğitmen, karşıda sporcular. Komutlar veriliyor ve anında yerine getiriliyor. Yıl 1944. Radyoda jimnastik saati... ADALET KÜRSÜSÜNDE KADINLAR Ankara’da bir duruşmayı gösteren ve 1943 tarihini taşıyan bu fotoğrafın arşiv kayıtlarına düşülmüş resimaltı notları şöyle: Mahkemede cinsiyetler konusunda genelde görülen düzen burada tersine çevrilmiş. Hakim ve savcı kadın. Kâtip ve mübaşir erkek. “Türkiye’de kadınlar 1926 yılı ve sonrasında uygulamaya konan özgürlükçü yasalar sayesinde önemli mesleklerde erkekleri büyük oranda geride bırakıyor.” KOYUN GEÇİDİ Galata sokaklarında 1928’in Kurban Bayramı öncesi. O zamanlarda İstanbul’da kurban olarak büyükbaş hayvan kesilmiyor, insanlar koyun ve koça rağbet ediyor. Ve burada, ara sokaklardan birinde yayalar sağda solda yürümeye çalışırken kurbanlık koyunlar ana geçiş hakkını almış eline, bir yün yumağı halinde ilerliyor. AYAKÜSTÜ BUZLU BİRA Ankara’da, kaldırım kıyısında bir biracı. Cumhuriyet 10. yılını bir ay sonra kutlayacak. Yüzler gülüyor. Ve Eylül 1933’te National Geographic arşiv kayıtlarına giren bu fotoğrafın arkasına düşülen nota göre, Türkiye’de insanlar “aşırıya kaçmadan” içki içmeyi çok seviyor. SAMSUN’A VEDA Büyük gemiler açıkta bekliyor. Ve “mübadele” ile Yunanistan’a gidecek Samsunlu Rumlar sallarla onları götürecek gemiye taşınıyor. Yıl 1923. BUZLU BOĞAZ BUZLU BOĞAZ Takvimler tam olarak 1 Mart 1929’u gösteriyor. Rumeli Hisarı onca yıldır gözlediği Boğaz’dan geçen buz kütlelerinin tanığı, bu defa. Anadolu Hisarı karşı kıyıda. MÜBADELE 29 OCAK 1923 “Mübadele”nin Anadolu’dan aldığı bir gemi dolusu insan, İstanbul Boğazı’ndan geçiyor. İnsanlar ayakta, denkleri yanlarında. Yolculuk Yunanistan’da son bulacak. mailfacebooktwitterfriendfeeddiger Yazdır RSS SMS Güncelleme:15 Eylül 2011 09:04 FRAKLI DİN ADAMI Çekim tarihi bilinmeyen bu fotoğrafta yürüyenler, Atatürk’ün davetlileri. “Kemal Paşa’nın yılda bir ülkenin önemli isimlerini kabul ettiği bir günde, ülkenin önde gelen din adamı bile Avrupa tarzı frak giyiyor” notu düşülmüş arşiv kayıtlarına KÖY İMAMI JİMNASTİK HOCASI 1933 yılı, Bursa yakınlarında bir köy. “Bu küçücük köy bile modern jimnastik hareketlerinden bihaber değil.” Fotoğrafçı, “Türkiye Cumhuriyeti din ve devlet işlerini birbirinden ayırmış olsa da” diyor, “eğitmen eksikliği nedeniyle köy imamı hem öğretmen hem de jimnastik hocası olmuş.” BEBEK BALIKÇILARI Dizi dizi yalılarıyla Bebek kıyıları. 1930 tarihiyle kayıtlara girmiş bu fotoğrafta, bugünün balıkçı lokantalarının yerinde o zamanlarda da yine balıkçılar var. Ama büyük farkla, boğazdan ağ dolusu balık çeken balıkçılar. NÜFUS Yıl 1929. Üçhisarlı damat almış eline düğün bayrağını. Gelin alayı tüm aile kalabalığıyla birlikte ilerliyor. Arkada gelinin köyü. DOĞAÇLAMA TRAFİK Yeni Cami basamaklarından 1928’in Eminönü. Bugünle kıyaslanırsa eğer, neredeyse hiç insan yok denebilir ortalıkta. Trafik belli ki doğaçlama akıyor. İnsanlar, 20’lerin otomobilleri, at arabaları... Kimi o tarafa kimi bu tarafa çevirmiş yönünü, rahat rahat ilerliyor. MODERN İTFAİYE “Artık İstanbul itfaiyesi yaya değil” diyor fotoğrafçı 1928’de. “Modern itfaiye arabaları var.” Ve resimaltına düştüğü nota şöyle devam ediyor: “Ama fotoğraftaki bir itfaiye aracı değil. Belki caddeleri temizlemek için kullanılan bir su tankı. Belki de değil. Öğrenemedim.” Meğerse neler değişmiş ülkemizde, neleri unutmuşuz zamanla... Türkiye nostaljisinden kısa kısa notlarla bu albümü sizin için hazırladık... AÇIK BİSKÜVİLER ARAP SABUNU: Deterjanların günümüzdeki gibi yoğun bir biçimde henüz günlük hayata girmediği yıllarda, temizlik işlerinde çoğunlukla arap sabunu ya da beyaz kalıp sabunlar kullanılırdı. AYI OYNATICILAR: Çingenelerin tekelindeki bu meslek grubunda ekip, elinde tef ve uzunca bir sopa olan kavruk bir çingene ile, beline sardığı zincirin ucu, burnuna geçirilen halkaya takılmış bir ayıdan oluşmaktaydı. AYŞEGÜL ÇOCUK KİTAPLARI: Fransız yapımı renkli ve resimli A4 ebatlarında, parlak kalın kâğıda baskılı çocuk kitapları vardı. İçindeki çizimler renkli fotoğraf kalitesinde ve güzelliğinde, hemen her türlü detay düşünülerek hazırlanmış, o günler için oldukça lüks sayılabilecek bu kitaplar, ortalama 16 sayfa civarındaydılar. mailfacebooktwitterfriendfeeddiger Yazdır RSS SMS Güncelleme:15 Eylül 2011 09:04 BONCUKLU KASAP KAPILARI: Kasap dükkânlarının kapılarında, özellikle yaz aylarında kapıyı yere kadar tamamen örten, pervazın üzerine tutturulmuş dikey iplere dizili rengârenk boncuklardan oluşan, genellikle sinek benzeri uçucu haşeratın içeriye girmesini engelleyen siperlikler olurdu. CİN ALİ ÇOCUK KİTAPLARI: 1970’lerde revaçta olan ilkokul çocuklarına yönelik “Cin Ali” adlı kare şeklinde 16 sayfadan oluşan, siyah-beyaz çok enteresan kitaplar vardı. Ali adlı çocuğun, belli bir seriyi takiben; okuldaki, piknikteki, denizdeki, müzedeki, törendeki, dişçideki ve hayvanat bahçesindeki müthiş heyecanlı (!) maceralarına yer veren kitaplardaki çizimler çöp çizgilerden oluşmaktaydı. CİVCİV BESLEMEK: 80’li yıllarda moda olan trendlerden biri de evlerde civciv beslemekti. Pazarlarda ve hatta sokak aralarında satılan civcivlerden 3-5 adet satın alınır, bunlar yazın evlerin balkonlarında, kışınsa odanın içinde kuytu bir köşede, yanlarında birkaç havalandırma deliği açılıp zemini samanla döşenen bir ambalaj kutusunun içine konulur, kutunun üzerinden de içeriye ısıtma ve aydınlatma amaçlı, sürekli yanan bir ampul sarkıtılırdı YASSI DİKDÖRGEN PİLLER: Yaklaşık 5X5 santim ebatlarında kırmızı-beyaz renkli yassı piller vardı. “Berec”, “Ki-wi” gibi markalardaydılar. Bunlar daha çok el radyolarının arkalarına kayışla sabitlenirlerdi. 6 volttular (Şimdiki 4 adet 1,5 voltluk kalem pillerin toplam kapasitesinde). Artı kutuplarının olduğu yerlerde teneke iki adet kulakçıkları olurdu. Çok pratik ve kullanışlı olan yassı piller 80’lerin sonunda piyasadan silindiler. YÜNDEN ASTRONOT BAŞLIKLARI: Aya ilk insanın ayak bastığı 1969 yılından sonra, astronot başlıklarından esinlenerek moda olan çocuk başlıkları vardı. ÇOCUK ZAPTETME KAYIŞLARI: Küçük çocukların yolda yürürken sağa-sola ani hareketlerle koşarak herhangi bir kazaya uğramalarını önlemek, bir nevî dizginlemek için kayışlar icat edilmişti. ÇORAPTAN ÖRGÜ PASPASLAR: Özellikle 70’lerde moda olan bu paspaslar, hamarat evkadınları tarafından, kaçtıkları için giyilemeyecek durumdaki kadın çoraplarının malzeme olarak kullanıldığı, kalın şişlerle örülen ev eşyalarıydılar. Kapı önlerine ve evin muhtelif yerlerine serilirler ve kışın da yerin soğuğunu oldukça önlerlerdi. CUMARTESİ EĞİTİM-ÖĞRETİM: İlk ve ortaokullar, 1974 yılına kadar Cumartesi günleri de öğrenime devam ettiler. Cumartesileri diğer günler gibi tam değil yarım gün kabul edilirdi. DALYANLAR: Boğaziçi’nde ve Marmara kıyılarında 60’larda yoğun olarak, 70’lerde de azalarak kurulan dalyanlar vardı. Kıyıya yakın sığca kesimlerde denizin dibine ağaç kazıklar çakılarak bunların arasına geniş ve hacimli balık ağları gerilirdi. Balık sürüleri geçerken bir ucu torba gibi açık olan dalyan ağlarından içeri girerler, bir süre sonra da dalyanın ağzı kapatılarak içindeki balıklar kıyıya çekilirdi. Dalyan tahtalarının birinde dalyan gözcüsü sürekli nöbet beklerdi. Görevi ağa balık sürüsü girince, tuzağın ağzını kapatmaktı. En meşhur dalyanlar Boğaz’da akıntının yoğun olduğu noktalarda kurulu olan Kavaklar, Sarıyer, Beykoz, Çubuklu ve Salacak ile Marmara kıyılarında Yenikapı ve Bakırköy dalyanlarıydı. DEVAM SA:3 SÜ:5’DE: 80’lerin sonlarına dek gazetelerin ilk sayfalarında yer alan haberler, şimdiki gibi özet olarak sunulmaz, direkt konuya girilerek makale tarzında anlatılmaya başlanırdı. Kendine ayrılan yerin sonuna gelindiğinde de, haber nerede kaldıysa (çoğu zaman cümlenin ve hatta kelimenin ortasında) kesilir, altındaki satıra da koyu harflerle; “devamı sa:3 sü:5’de” gibi ilginç bir ibare konulurdu. KOYUN POSTUNDAN YAYGILAR: 70’li yıllar denenmemişlerin denendiği yıllar olduğundan dolayı, o yıllarda evlerde enteresan bir yenilik daha yerini aldı; “koyun postundan yaygılar”... Çoğunlukla kurban bayramını müteakip, kesilen hayvanın postu biraz alacalı ya da bol tüylüyse, herhangi bir hayır kurumuna verilmek yerine özel birtakım işlemlerden geçirilerek yıkatılıp temizletildikten sonra, kokuları olabildiğince giderilir, alt kısımları tabaklatılır, tüyleri parlatılarak yumuşatılır ve de daire kapısının girişi ya da misafir odasının ortası gibi evin en görünen bir yerine yayılırdı EGZOST BORUSU ÇIKARTILMIŞ OTOMOBİLLER: 1970’lerde ve 80’lerin sonlarına kadar, özellikle gençler arasında Murat-124 marka otomobillerin egzost boruları çıkartılarak sokak aralarında hızla dolaşma modası vardı. Egzost borusu olmayan otomobil çok kuvvetli bir mide-bağırsak gurultusu ile aşırı zorlanarak yellenme sesi arası bir gürültü çıkarırdı EL RADYOLARI: Avuçiçinden biraz daha büyük ve arkalarında mutlaka yassı bir pili olan, band aralığı dar ve parazitli, derinden gelen bir sese sahip, yanlarında uzayabilen antenleri olan radyolar, özellikle erkekler tarafından çok rağbet görürdü. EV ŞEKLİNDE BİBLO BAROMETRELER: Çoğu evde teknik göstergelerinden çok süs amaçlı kullanılan barometrelerden vardı. Çoğunlukla ön tarafı iki kapılı, çatısı ve yanlarında pencereleri olan tahtadan bir ev şeklindeki biblonun kapılarından birinde şemsiyeli bir adam, diğerinde ise elinde çiçek demeti taşıyan bir kadın biblosu olurdu. Makrame; balık ağı formunda örülmüş renkli iplerin içine konulmuş bir çiçek saksısı, yine bu iplerin tepede birleşerek bir çengelde son bulduğu enteresan bir süs eşyasıydı. MANDOLİN: 60’larda ve 70’lerde ilkokul çocuklarına çalmaları için zorla dayattırılan bu İtalyan çalgısı, nedense çocuklar tarafından pek sevilmezdi. Okullarda öğretici kurslar dahi açılır, bütün kırtasiyelerde, kapağında çalgı çalan bir kız ve bir erkek çocuğu resmi olan mandolin metod kitapları satılırdı. FACITLAR: 70’li ve 80’li yıllarda muhasebecilerin, özellikle de bakkal dükkânlarının değişmez elemanlarından olan “Facıt”ler, sağ yanında bir çevirme kolu ve üzerinde tuşlar olan enteresan hesap makineleriydiler GELİN ARABASI SÜSLERİ: 70’li yıllarda evlenme törenleri başından sonuna kadar, zengininden fakirine kadar olabildiğince şaşaalı kutlanması gerektiğine inanılan törenlerdendi. Bu yüzden gelin arabalarının hemen her yeri (kapı tutacaklarından, sileceklerine, çamurluklarından ön kaputun üzerine kadar) süslenmeye çalışılırdı. Gelin arabalarının olmazsa olmaz başlıca süsü ise, otomobilin ön kaputunun ön ortasına oturtulan, gelinlik giydirilmiş oyuncak bir kız bebekti. HİPPİLER: 1968 yılında dünyada esen serbestlik rüzgârının yansımaları olan “Hippiler (Hippy)”, 70’lerde uzakdoğu orijinli dünya gezilerine çıkmaya başladılar ve Hindistan, Nepal, Katmandu gibi Budizm ağırlıklı yerlere ulaşmak için rotalarını genelde Türkiye üzerinden çizdiler. KAĞIT KÜLAH FIRLATMA BORULARI: Çocukların, nalburlardan ortalama 30 santim uzunlukta kestirerek satın aldıkları gri renkli, sert plastik su boruları, 70’li ve 80’li yıllarda, onların hain emellerine alet olan bir silâh şeklinde kullanıldılar. LEBLEBİ TOZU: Mahalle bakkallarında “leblebi tozu” satılırdı. İşaret parmağı uzunluğunda ve kalınlığındaki şeffaf torbalara doldurulmuş şekerli leblebi tozları, çocuklar tarafından çok sevilen ve genelde yenmek üzere değil de, ağıza tümüyle doldurulduktan sonra karşındakine hızla püskürtülmek için satın alınan bir gıda maddesiydi. LÜTFEN SAYFAYI ÇEVİRİNİZ: Çoğu derginin sağ sayfalarının en altında; işaret parmağı ileriye doğru uzanmış küçük bir el işaretinin yanında, sayfayı çevirmemiz gerektiğini belirten uyarıcı (!) bir yazı olurdu. MIZIKALAR: MİNİBÜS MUAVİNLERİ: MOTOSİKLET KABİNLERİ: Motosikleti olanların yarısından çoğunun bir de kabini olurdu MİSAFİR ODASI SARMAŞIKLARI: Evlerin oturma odalarında, evin hanımı tarafından, dalları pencere altlarını, pervaz kenarlarını, kirişleri, kısaca mekânı çepeçevre dolaşan sarmaşıklar yetiştirilirdi. AKŞAM GAZETELERİ: 60’lı ve 70’li yıllarda radyo yayınları kısıtlı olduğu ve televizyon da olmadığı için gazeteler çok önemliydi. Gündüz satılan gazetelere alternatif olarak akşama doğru 15-16’dan sonra “Akşam” gazetesi adıyla bazı gazeteler basılır ve gün içindeki önemli olaylar ertesi güne sarkmadan sıcağı sıcağına bu akşam gazetelerinde yer alırdı. ARABA ÖRTÜLERİ: 70’lerde otomobil sahibi olmak biraz ayrıcalık addedildiğinden olsa gerek, araç sahipleri otolarına öz evlâtlarına bakar gibi bakarlar ve geceleri park ettikten sonra üzerlerini de küçük çocuğunun üzerini battaniyeyle örten şefkatli bir baba misali brandayla sıkıca örterlerdi. ÇATANALAR: Haliç’teki yük indirme-bindirme iskelelerine ve tersanelere malzeme götüren basık ve tek katlı, arkalarına yük taşımaları için ardarda mavnalar bağlanmış tren katarı gibi ilerleyen ilginç bir taşıma sistemi vardı. Mavnaları çeken ufak gemiye “Çatana” denirdi MUŞAMBA: Halıfleks ya da yer karolarının yaygınlaşmadığı yıllarda evlerin odalarının, hatta mutfaklarının ve tuvaletlerinin zeminleri muşamba kaplı olurdu. mailfacebooktwitterfriendfeeddiger Yazdır RSS SMS Güncelleme:15 Eylül 2011 09:04 ARKASI YARINLAR: Televizyon yayınlarının çok kısıtlı yapılabildiği 70’lerde hafta içi hergün 10.00-10.20 saatleri arasında “Arkası Yarın” adı verilen sürekli radyo piyesleri yayınlanırdı. Dinleyicilerin konuya adapte olabilmeleri için, kapı gıcırtısı, ayak sesi, yağmur, rüzgâr, uğultusu, kuş cıvıltısı, motor çalışma sesi gibi birtakım ses efektleriyle zenginleştirilmiş karşılıklı diyaloglardan oluşan piyesler, Türk ve dünya klasikleri ağırlıklı olurlardı. AT ARABALARI: Bilhassa benzin kıtlığının yaşandığı 1970’lerde at arabaları, zerzevat satıcısından yük taşıyanına kadar hemen her meslek grubunun gözdesi olan ulaşım araçlarındandı. AT ARABALI ZERZEVATÇILAR: Sokak aralarında at arabalarına estetik bir şekilde dizdikleri türlü çeşit sebze ve meyveyi satan zerzevatçılar vardı. Arabanın en arkasına sabitledikleri bir sebze kasasının üzerine oturttukları iki daralı terazileri olurdu. AY-YILDIZLI DİREKLER: Ana caddelerde siyah metal elektrik direklerinin tepelerinde, uçları yukarı dönük bir hilâlin içine oturtulmuş tek bir yıldızdan oluşan alemler vardı. 1930’lardan bu yana şehrin değişmez mobilyalarından olan ay-yıldızlı direkler, 1980’lerde teker teker kaldırılarak, yerlerine beton düz direkler dikildi. BABIALİ: Bazı gazeteler başta olmak üzere birçok gazete ve derginin matbaalarının ve yazıişlerinin yer aldığı, Türbe’den Sirkeci Meydanı’na kadar kıvrılarak inen meşhur Cağaloğlu yokuşuna o yıllarda verilen addı. BAGAJI ÜZERİNDE OTOBÜSLER: Şehirlerarası çalışan o dönemin otobüslerinin, şimdiki gibi karoser hizasında derin bagajları yoktu. Taşınacak eşya ve bavullar, otobüslerin üzerinde sabitlenmiş metal iskeletli yüklüklere konularak sıkıca bağlanırlardı. BAKKALLARDA BENZİN SATIŞI: Gaz sobalarının yoğun olarak kullanıldığı 70’lerde ve 80’lerde mahalle bakkallarının kuytu köşelerinde, altlarında muslukları olan silindirik gaz depoları vardı. Bakkala ellerindeki plastik bidonlarla giden vatandaşlar, bunlara 6-12 litre arası gazı doldurtarak evlerine götürürlerdi. BANKA REKLAMLI BANKLAR: mailfacebooktwitterfriendfeeddiger Yazdır RSS SMS Güncelleme:15 Eylül 2011 09:04 BANKERLER: 1980 ihtilâlinden hemen sonra kurumsallaşan sektörlerden biri de “Bankerler” olmuştu. Eskinin kurt tefecilerinden oluşan bu kurumlar, “Kastelli”, “Bako” gibi isimler almışlar, hatta bazıları gazete ve televizyona dahi reklâmlar vermeye başlamışlardı. Bu reklâmlarda, o dönemin ünlü sanatçı ve artistleri rol alıyordu. BİT SALGINLARI: 1970’ler ve 80’lerin ortalarına kadar, özellikle ilk ve ortaokul öğrencileri arasında yaygın olarak bit salgını görülürdü. Bir çocukta üreyen bit, çok kısa zamanda sınıftaki diğer çocuklara da sıçrardı. BİZERBA TARTILAR: Bakkal, kasap ve manavlarda en çok rağbet gören tartı “Bizerba” lardı. Bunlar daha çok beyaz, kısmen de açık yeşil ya da mavi renklerde imal edilmişlerdi. Bunların önünde diklemesine bir ayak üzerinde iki yüzü de camlı silindirik bir disk bulunurdu. BONMARŞELER: Fransızca “Bon marché” kelimesinin okunuşu olan bonmarşeler, 60’lı ve 70’li yılların İstanbul’una damgasını vuran çok amaçlı satış mağazalarının ortak adıydı. Çoğunlukla Sirkeci, Sultanhamam, Karaköy, Beyoğlu ve Şişli’de yaygındılar. BURDA MODEL DERGİSİ: Orijinal adı “Burda Moden”di. Alman menşeliydi. O yılların şartlarına göre çok kaliteli parlak renkli ofset baskılı, incecik yaprakları olan bu dergi, kadınlar için biraz da statü sembolü olarak görüldüğünden ötürü, misafir odalarındaki sehpaların görünen kısımlarına serpiştirilirdi. CAMİLERDE KARŞILIKLI ÇİFTE EZAN: Eskiden bilhassa Cuma, Kandil, Arefe gibi dinî günlerde büyük camilerde (ağırlıklı olarak Selâtin camilerde) ezanlar iki ayrı minareden, yankılı olarak okunurdu. Birinci müezzin ezanın bir bölümünü okuyup bitirdiği anda, diğer minaredeki müezzin aynı bölümü farklı bir makamdan okumaya başlar, ezan bitene kadar karşılıklı olarak devam ederdi. CEMSE: 50’lerdeki Amerikan Marshall yardımı çerçevesinde, İkinci dünya Savaşı’nda kullanıldıktan sonra miadı dolan askerî jipler, kamyonlar ve otobüsler Türkiye’ye yollanmıştı. Bunların içinde bir çeşidi vardı ki, bunlar Türkler’in mükemmel fonetik dönüşüm yapabilme kabiliyetlerinin bir ürünü olarak yıllarca “Cemse” olarak anılan “G.M.C.” marka araçlardı. DAVLUMBAZLAR: Vapur yolculukları o yıllarda yoğun bir şekilde yapıldığından dolayı, iskelelerde iniş-binişlerde aşırı yığılmalar meydana gelirdi. Bu tıkanıklığı önlemek için merkezî iskelelerde, vapurun üst katında bulunan çıkış kapısının hizasına dek gelen, iskeleye sabitlenmiş bir merdiven ve genişçe bir sahanlıktan oluşan “Davlumbaz”lar monte edilmişti. Üst katta seyahat eden yolcular vapuru boşaltırlarken, alt kata inmeye gerek kalmadan bulundukları katın çıkış kapısının yanına denk gelen davlumbazı kullanırlar, böylece vapur iki misli hızlı bir şekilde boşaltılmış olurdu.