Forma aşkı olan gazeteciler
Abone olMehmet Barlas, tetikçilik yapan ve forma aşkıyla yanıp tutuşan gazeteciler ve onları bu düzene uymaya yönelten nedenleri açıkladı. Barlas, bazı yerlere gönderme de yaptı.
Mehmet Barlas, forma aşkı ve tetikçilik arasındaki keskin
çizgiye değindi. Barlas'a göre forma aşkı zamanla tetikçiliğe
dönüşebiliyor. Barlas, yazısıyla bu durumu açıkladı...
Mesleklerin tanımlanması da çeşit çeşit oluyor. Örneğin geçenlerde
Akşam'da çalışan gazetecilerin, Çukurova Grubu'nun içinde bulunduğu
durum dolayısıyla yaşadıkları manevi eziyet üzerine yazmış ve
"Gazeteyi şirket olarak görenler yanlış yapıyor" demiştim.
İlker Sarıer önceki gün bu yazımdan giderek, gazetecinin gazetesine
karşı "Forma Aşkı" benzeri bir duygu taşıyabileceğini yazıp, şöyle
dedi:
- Bir gazeteci için yıllardır çalıştığı 'gazetesi' bambaşka bir
ruhsal değer ve sosyal bağlar oluşturabilir. Bu yüzden de, o gazete
üzerinde estirilen yapay fırtınalar, adanmışlık duygusu yüksek
karakterler üzerinde güçlü bir refleks yaratabilir.
Tabii ki bu "Adanmışlık duygusu yüksek" gazetecilere diyeceğimiz
yok.
Ancak birinci olarak, bu adanmışlık derecesinin aşırı yükselmesi
sonucu, bazı gazetecilerin "Tetikçi" rütbesine ulaşmaları
tehlikesinin de doğabileceğini mutlaka irdelemeliyiz.
Bir örnek vereyim. 28 Şubat döneminde, eski gazetemdeki bir
arkadaşım, benim ve eşim Canan Barlas hakkında asılsız ve kırıcı
bir şeyler yazmıştı. Kendisine telefon ettim,
- Biz arkadaşız. Yazdıkların hem doğru değil, hem de sana
yakışmıyor, dedim.
- Beni anla. Sen haklısın, ama bu yazıyı yazmam istendi, diye cevap
verdi.
İkinci mesele de bu "Forma Aşkı"nın, sadece gazetecilerin değil,
tüm meslek sahiplerinin gözünü kör etme tehlikesi yaratabileceğine
ilişkindir.
Mesela bazılarındaki "Devlet Aşkı"nın, hukuk ve insan hakları gibi
kavramları unutturduğuna ve sonunda bunların çete kurup, devleti
"Rutin dışı" ya da "Yasadışı" eylemlere sürüklediğine tanık olmadık
mı?
Bu durum, gazetecilik ve gazeteciler için de söz konusu
olabilir.
Bunu da fazlasıyla görmedik mi?
Bir başka mesele de şu.
İlker Sarıer, "Gazeteye bağlılık" konusunda örnekler vermiş:
- Keşke, bizim basında da köklülük ve demokrasi o kadar yerleşmiş
bulunsaydı da, Mehmet Barlas hala Milliyet'te yazıyor ve yönetiyor
olsaydı. Bizler hepimiz, kendimizi toptan "gazetelerüstü" hissedip
öyle davransaydık, 6 ayda bir transfer yapıp gazete değiştirseydik,
gazetelerin kimlikleri nasıl oluşacaktı? Hasan Pulur'u alıp, 5 bin
dolar daha fazla verdiler diye Yeni Şafak'a koyalım bakalım, ortaya
ne çıkacak?
Ben gazeteciliğe başladığım zaman Milliyet'in sahibi Ercüment
Karacan'dı. Gazetenin Aydın Doğan'ın olduğu dönemi yaşadım. 28
Şubat'ta bir ara Korkmaz Yiğit'in de oldu.
Hatırlarım Milliyet'in ilk satılışında, çalışanların bu satıştan
haberi olmamıştı ve olayı öğrenen yazarlardan biri, eski patrona
"Bizi Kunta Kinte gibi sattınız" demişti herkesin ortasında.
Gazetesine "Forma Aşkı ile bağlı" İlker Sarıerler, acaba gazete
sermayesindeki değişikliklerden, gazete sermayesinin gazetecilik
dışındaki işlerinden, bazen yazarlar ve haberler üzerinde yapılan
pazarlıklardan ne kadar haberdar edilir?
28 Şubat sürecindeki "Medya Karteli" sırasında, bu formalı
gazeteciler, takım değiştirmenin imkansızlığını ve farklı
gazetelerin ortak manşetle çıkmasının dehşetini, formalarına
sindirebilmişler miydi?
Bu forma aşkı, futbolda bile saçmalıklara sebep olmaz mı? Siz
"Taraftar" olarak fanatik kalmaya mahkum edilirsiniz. Ama
"Oyuncular" her sezon takım değiştirebilir.
Geçen yaz Aydın Doğan'la Bodrum'da baş başa yemek yerken, o dönemi
hatırlattım ve gazeteciliğe verdiği zararlara değindim. O da aynı
şeyleri söyledi ve şöyle dedi:
- Bazı dönemlerde, başka gerçekler de ortaya çıkar. Mesela sen Yeni
Şafak'ta yazmaya başladın o dönemde. Ama etkin ve ağırlığın hiç
değişmedi. Bir gazeteci bir noktaya gelince yazdığı gazete değil,
onun yazdıkları ağırlık taşır.
İlker Sarıer'e şunu da hatırlatayım. Ben Güneş'in Genel Yayın
Yönetmeni ve Başyazarıyken, sevgili Hasan Pulur, Hürriyet'i
bırakıp, Güneş'e gelmişti. O dönemde, SABAH denince de akla Zafer
Mutlu gelirdi. Aydın Doğan Hürriyet'in, Turgay Ciner SABAH'ın
patronu değildi henüz.
YAZI:Mehmet BARLAS