Foreign Policy: Arapların devri kapandı! Geleceği İran, Türkiye ve İsrail belirleyecek
Abone olAmerikan Foreign Policy'de (FP) çıkan bir analizde, Orta Doğu'da Arapların devrinin geçtiği ve bölgenin geleceğini İran, Türkiye ve İsrail arasındaki güç mücadelesinin belirleyeceği ifade edildi. Son yılların en çarpıcı tespitlerinin olduğu makalede, bölgedeki tüm gelişmeler, sorunlar ve çekişmeler detaylı olarak incelendi.
Amerikan Foreign Policy'in (FP) Tahran doğumlu
ve İran-ABD ilişkileri ile Orta Doğu konusunda
uzmanlaşmış yazarı siyaset bilimci Seyyed Vali Reza Nasr, Orta Doğu
ile alakalı son yılların en çarpıcı yazılarından birini kaleme
aldı.
Yazısında geçmiş ve yakın dönemlerde İslam coğrafyasında yaşanan çatışmalara, savaşlara değinen yazar, ABD'nin bölgedeki nüfuzunun kısa tarihini anlattı.
Haber7'de yer alan habere göre, bölgedeki dengelerin değiştiğini ve gücün belli ülkeler üzerinde toplandığına değinen Nasr, "Orta Doğu'yu şekillendirme olasılığı en yüksek olan rekabet artık Arap devletleri ile İsrail veya Sünniler ile Şiiler arasında değil. Arap olmayan üç rakip arasında. Orta Doğu'nun bir sonraki çatışmaları İran ve Arap ülkeleri arasında olmayacak. Arapların devri geçti. Bölgenin geleceğini İran, Türkiye ve İsrail arasındaki güç mücadelesi belirleyecek" ifadelerini kullandı.
"Barış anlaşması Türkiye'ye karşı bir
siper''
BAE'nin ve diğer Arap ülkelerinin İsrail ile anlaşmasına değinen FP
yazarı, " Abu Dabi, İsrail ile tarihi bir barış anlaşması
yapmak için İran'ı tehdit olarak gösterdi. Ancak bu barış
mutabakatı, İran'a olduğu kadar Türkiye'ye karşı da bir
siperdir" dedi.
"Asıl dikkat edilmesi gereken güç Türkiye''
İran'ın amaçlarının artık herkes tarafından net bir şekilde
bilindiğini ve bunun sürpriz bir şey olmadığını söyleyen İranlı
akademisyen, asıl dikkat edilmesi gereken gücün Türkiye olduğunu
söyledi:
"İran'ın hedefleri herkes tarafından biliniyor. Yeni olan, Türkiye'nin çok daha geniş bir bölgede öngörülemez bir istikrar bozucu olarak ortaya çıkması. Kendisine Batı'da bir gelecek tasavvur etmeyen Türkiye, artık İslami geçmişini daha kararlı bir şekilde kucaklıyor. Türkiye'nin hırsları artık hesaba katılması gereken bir güç. Örneğin, Türkiye şu anda Suriye'nin bazı kesimlerini işgal ediyor ve Irak'ta nüfuz sahibi. Kendilerini Libya iç savaşına soktular ve Kafkasya'da Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ anlaşmazlığına kararlı bir şekilde müdahale ettiler. Ankara'daki yetkililer ayrıca, Afrika Boynuzu ve Lübnan'da da etkin."
"Üç ülkenin de farklı amaçları var''
Nasr İsrail, İran ve Türkiye'nin bölgede "güvenlik nedenleri"
gerekçesiyle bazı adımlar attığını, bu hamlelerin altında ekonomik
çıkarların da olduğunu söyledi ve Tahran'ın Irak pazarında, Tel
Aviv ile Ankara'nın ise Doğu Akdeniz gaz sahalarını kontrol etme
hedefleri olduğunu ifade etti.
Rusya vurgusu
"Suriye'de olduğu gibi Kafkasya'da da
Türkiye ve İran'ın çıkarları Rusya'nınkilerle iç içe geçmiş
durumda" diyen Nasr, "Kremlin'in Orta Doğu'ya olan
ilgisi, yalnızca Libya, Suriye ve Dağlık Karabağ'daki çatışmalarda
değil, aynı zamanda OPEC'den Afganistan'a kadar diplomatik sahnede
de genişliyor. Moskova, bölgenin tüm kilit aktörleriyle yakın
bağlarını sürdürüyor. Avantajlarını genişletmek için denge
politikası izliyor. Orta Doğu'dan tam olarak ne istediği konusunda
bir belirsizlik var, ancak ABD'nin ilgisinin azalmasıyla, Moskova
bu bölgenin geleceğini şekillendirmede çok büyük bir rol oynamaya
hazırlanıyor" dedi.
"Türkiye'nin politikaları Arap ülkeleriyle
çelişiyor''
Yazıda, İsrail'in de Arap dünyası üzerindeki nüfuzunu genişletmek
için adımlar attığı, Trump döneminde Suriye toprakları olan Golan
Tepelerinin Tel Aviv'e verildiği, Batı Şeria'nın bazı kısımlarının
işgale uğramaya devam ettiği belirtildi:
"Arap ülkeleri İran ve Türkiye'ye karşı İsrail ile ittifak yaparak, ABD'nin bölgeye karşı azalan ilgisi karşısında İsrail'i "koltuk değneği" olarak görüyor."
Tahran ile Tel Aviv arasındaki gerginliğin Suriye'de devam ettiği, son olarak da İranlı nükleer fizikçi Fahrizade'nin öldürülmesiyle zirve yaptığı kaydedildi. Orta Doğu'daki mücadelenin sadece İran üzerinden yürümediğini aktaran Nasr, sözü tekrar Türkiye'ye getirerek şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye'nin İsrail, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır ile ilişkileri yıllardır kötüye gidiyor. İran'ın İsrail'e karşı Hamas'ı desteklemesi gibi, Türkiye de Müslüman Kardeşler'i destekleyerek Arap yöneticileri kızdırdı. Irak, Lübnan, Katar, Libya, Suriye ve Afrika Boynuzu'na uzanan Türkiye'nin kararlı duruşu, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır'ın izlediği politikalarla doğrudan çatışıyor. Tüm bunlar, Orta Doğu'daki itici gücün artık ideoloji veya din değil, eski moda realpolitik olduğunu gösteriyor."
"Bölgedeki rekabetler birbirleriyle
örtüşüyor''
"İsrail-Suudi Arabistan-BAE pozisyonunu
güçlendirirse Katar ve Umman gibi kendisini tehdit altında gören
ülkeler Türkiye ve İran'a güvenebilir" diyen
Nasr, "İsrail ile Arap ülkelerinin birlikteliği, İran ve
Türkiye'ye ortak hareket etme fırsatı verse de Türkiye'nin Kafkasya
ve Irak'taki tutumu Tahran için endişe verici hale gelebilir.
Türkiye'nin Azerbaycan'a askeri desteği, İsrail'in Bakü'ye verdiği
destek ile aynı çizgide ve İran, BAE ve Suudi Arabistan'ı
endişelendiriyor" ifadelerini kullanarak, bölgede birbiriyle
örtüşen bu rekabetlerin ve taktiksel ittifakların, daha da
öngörülemez hale gelebileceğini söyledi. Böyle bir durumda, Rusya
ve Çin'in bölgeye müdahalesinin dengeleri değiştirebileceği
kaydedildi.
Biden yönetiminin bölgesel diyaloğu teşvik ederek gerilimlerin azaltılmasında kilit bir rol oynayabileceğini söyleyen İranlı yazar, "Türkiye ile ilişkiler yıpranmasına rağmen NATO müttefiki olmaya devam ediyor. Washington sadece İsrail ile Türkiye arasındaki değil, aynı zamanda Türkiye ile Suudi Arabistan ve BAE arasındaki bağları da geliştirmeye odaklanmalı. Bu Riyad ve Abu Dabi'yi Katar ile bağlarını gerçekten düzeltmeye zorlamak anlamına geliyor. Körfez ülkeleri ateşkes ilan etti, ancak onları bölen temel sorunlar devam ediyor ve bunlar tam olarak çözülmezse, aralarındaki farklılıklar başka bir sorunlara neden olabilir" dedi.
İran ile yaşanan krizin çözümünün daha zor olduğunu söyleyen
Nasr, ABD'nin bölge ülkelerinin de desteğini arkasına alarak Tahran
ile olan bu karmaşık durumu çözmesi gerektiğini kaydetti.
"Orta Doğu uçurumun kenarında''
Orta
Doğu'nun uçurumun kenarında olduğunu söyleyen Nasr, yazısını şu
cümlelerle sonlandırdı:
"Orta Doğu uçurumun kenarında ve geleceğin barışçıl olup olmadığı ABD'nin izleyeceği yola bağlı. Biden yönetimi, Orta Doğu'da ABD'nin bitmek bilmeyen angajmanlarından kaçınmak istiyorsa, bölgeye daha fazla zaman ve diplomatik kaynak ayırması gerekiyor. Washington gelecekte Orta Doğu'da daha az şey yapmak istiyorsa, önce bir miktar istikrar sağlamak için daha fazlasını yapmalı. Bölgesel dinamikleri daha geniş bir bakış açısıyla ele almalı ve yeni bölgesel güç rekabetlerinin azaltılmasını önceliği haline getirmeli."