Hasan Cemal bunu hep yapıyor
Abone olHasan Cemal'in yazdığı bütün kitaplar hep 'olay oluyor' Cemal yazılarıyla birilerini hep ifrit ediyor. O'nun yaptığı aslında çok basit. İşte Hasan Cemal'in sırrı.
Hasan Cemal’in yazdığı kitaplar hep olay oluyor. Çünkü
yazdıklarına sansür uygulamıyor. Bunun için de muhataplarını çok
kızdırıyor. “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitabında, üslûbuyla
eleştirilse de Cumhuriyet gazetesinin iç yüzünü gözler önüne
seriyor.
Hasan Cemal bunu hep yapıyor. Yazdığı kitaplarla hep birilerini
kızdırıyor. Yaptığı aslında basit; kendisi başta olmak üzere eski
çevresi ve yaşadıklarını yazıyor. Şimdilerde çıkardığı kavganın
sebebi ise, 11 yılı genel yayın yönetmenliği olmak üzere 18 yılını
verdiği Cumhuriyet gazetesi yılları.
Kitabın kapağını açıp okumaya başladığınızda Hasan Kaya Cemal’in
öfkesini sezmek mümkün. Özellikle de İlhan Selçuk ismi üzerinde.
Biraz daha yol aldığınızda kendine çok güvenen, gazeteyi doğru bir
rotada açık denizlerde götüren bir kaptan edası seziliyor. Ha, bu
arada, oldukça demokrat bir Hasan Cemal portresi var
karşımızda.
Cumhuriyet gazetesindeki iç savaşın doğal olarak ‘tek taraflı’
perde arkasının anlatıldığı ve Hasan Cemal’in Cumhuriyet’i Çok
Sevmiştim adını verdiği kitabı okumak, kendisiyle yaptığımız
röportajı hatırlattı bizlere.
19 Mayıs 1999 tarihini not düşmüşüm röportaj metninin üzerine. Çok
değil, beş sene geçmiş kendisiyle görüşmemizden bu yana.
Söyledikleri hâlâ hem kulağımda hem de metin olarak karşımda
duruyor: “28 Şubat’a baktığım vakit ben ona karşı olmadığımı
söylüyorum. (…) Oy veren her zaman verdiği oyun doğru yere
gittiğini bulamayabilir. Mesela Almanya’da Hitler, İtalya’da
Mussolini oyla geldi.(…) Bazıları diyor ki sandıktan ne çıkarsa
makbulümdür. Ben de ‘sandıktan bazı şeylerin çıkması makbul
olmayabilir. Sandıktan bazen şeytanlar da çıkabilir.(…) Demokrasi
demek ahmaklık değil. Demokrasi ille alkış almak için yol
arkadaşlığı yapmak da değil. Bu çok net benim kafamda.”
Hatta bir ara, röportajımızın direkt konusu olmamasına rağmen sözün
başörtüsü meselesine geldiğini, 30 dakika konuştuğumuzu da
hatırlıyorum. Sonuç, Hasan Cemal kendi penceresinden baktığı için,
başörtüsünün, bir inancın gereği olduğunu anlatamıyorum kendisine:
“…o zaman ben kendi hayat tarzımı korumak durumundayım. Ben de sana
empoze edemem. Dinini istediğin gibi yaşa. Ama sen bunu bana şey
yaptığın vakit…” dediğinde bile, inancı gereği başörtüsü takanlara,
kendisinin bir dayatma yaptığını fark edememişti. Ama kitaptaki
(224. sayfa) ‘… Türkiye’nin solundaki bağnazlık ve hoşgörüsüzlük
bayağı göz alıcıdır. Karşı tarafı kabullenmez çünkü…’ ifadesini
okuyunca, durum aydınlanmış oluyordu biraz.
Neyse biz Cumhuriyet’e tekrar dönelim. Kitap, daha çok
Cumhuriyet’te, bir günlük etrafında, yaşananları anlatıyor. Şahsi
ilişkilerin dışına çıkıldığında, zaman zaman da olsa Türk basın
tarihi için kayda geçebilecek bilgilere yer veriliyor.
Hasan Cemal, günlük tutma alışkanlığı olan bir gazeteci. Ve bunu
genç gazetecilere de öneriyor. Şu ana kadar yayımladığı kitapları
için en büyük kaynağı günlükleri olmuş zaten. Cumhuriyet
hadisesindeki notlarını da 1980’lerin başlarına dayandırıyor. Belli
ki o zamanlar böyle bir çalışma yapma düşüncesi var. Ancak, 1991
yılında yaşanan ve İlhan Selçuk ile Hasan Cemal’in ‘Cumhuriyet
vazosunu’ kırmalarıyla noktalanan süreç, kitap için iyi bir malzeme
oluşturmuş.
Hasan Cemal, kitabının büyük bir kısmını üzerine kurguladığı İlhan
Selçuk’u İttihatçı, asker yanlısı, Atatürk’ü darbe için kullanan,
Atatürk’le demokrasiyi yan yana getirmekten kaçınan birisi olarak
tanımlıyor. Ve Selçuk’un amacının, her fırsatta demokrasiyi rafa
kaldırıp Moskova yanlısı bir hayatı Türkiye’ye dayatmak olduğunu
anlatıyor. Buna karşılık Hasan Cemal demokrasi ve özgürlük yanlısı,
liberalizmden yana bir kişi olarak, ‘şeker abiler’den biri saydığı
-diğerleri Oktay Akbal, Ali Sirmen- İlhan Selçuk’la sürekli çatışma
halinde olduğunu gizlemiyor.
Kitaptan anlaşıldığına göre ikili arasındaki sürtüşme, düşünce
hatları en başta belirgin olduğu için Hasan Cemal’in genel yayın
yönetmeni olduğu andan itibaren başlıyor. Peki nasıl oluyor da
‘fitili çekilmiş bomba’ Hasan Cemal’in genel yayın müdürü olduğu 11
yıl boyunca patlamadan durabiliyor? Bu noktada, Nadir Nadi’nin
hastalığı ve yaşlılığının gazetede bir patronaj boşluğu
oluşturduğunu söylemek mümkün. Hasan Cemal’in gazeteye belirli bir
tiraj artışı sağlaması da, Nadir Nadi nezdinde Cemal’in yerini
sağlamlaştıran başka bir sebep. Bütün bunlar, belki daha önce
kopması muhtemel fırtınanın 1991 yılına kadar ertelenmesini
sağlamış.
Kırılan vazo ortaya saçılan iddialarBazı isimleri zamanla
değişmesine rağmen o yıllarda Cumhuriyet kadrosu, aileden
Berin-Nadir Nadi, Leyla Uşaklıgil ve kızı Emine Uşaklıgil’i ayrı
tutarsak İlhan Selçuk ve Hasan Cemal etrafında ayrı ayrı kümelenmiş
durumda. İlhan Selçuk, Ali Sirmen ve Oktay Akbal çizginin berisinde
yer alıyor. Bunlara Uğur Mumcu ve Hikmet Çetinkaya’yı da ilave
etmek gerekiyor. Okay Gönensin, Yalçın Doğan, Osman Ulagay, Şahin
Alpay, Yalçın Bayer, Cengiz Çandar, Murat Belge gibi isimler de
Hasan Cemal’in yanında duruyor… Bu dönemlerde Hasan Cemal’in,
‘şeker abiler’den aldığı bir eleştiri de eski Maocuları gazeteye
toplamış olması.
Kitaptan anlaşıldığına göre, Hasan Cemal, ekibine yeni isimler
ilave etmek istiyor, Emine Uşaklıgil gazetenin teknoloji yenilemesi
için bastırıyor. Ancak İlhan Selçuk, her zamanki gibi
1960-70’lerdeki dünya düzeninin geçerliliğini yaşamakta ısrarlı bir
tutum sergiliyor!
Peki, yaklaşık iki haftadır, Doğan grubu gazeteleri başta olmak
üzere medyada esen Hasan Cemal rüzgarının temelinde yatan olay
neydi? 20 Ağustos 1991’de, Nadir Nadi vefat etmişti: “1991’de
koptuk birbirimizden. Nadir Bey öldü. Cumhuriyet’te vazo kırıldı.”
(sayfa 444) Cumhuriyet bundan sonra ‘şeker abiler’in manevi partisi
olma yolunda hızla İlhan Selçuk’un tahakkümü altına giriyordu.
Bardağı taşıran ise 20 Ekim 1991 seçim sonuçları olmuştu. Ne
alakası mı vardı? Seçmen ‘koalisyon’ arzu etmişti. İlhan Selçuk,
içinde, mutlaka SHP’nin olacağı bir koalisyon isterken Osman
Ulagay’a göre en iyi koalisyon DYP-ANAP birlikteliği olacaktı.
Kıyamet bundan kopmuştu.
Cumhuriyet zaten ekonomik zorluk yaşıyordu. Vazo kırıldıktan sonra
gazeteden kopmalar başladı. Önce İlhan Selçuk ve ekibi ayrıldı.
Gittikleri medya kuruluşlarında Cumhuriyet’i okumayın kampanyaları
açtılar ve zaten borç batağının içinde olan Cumhuriyet iyice kan
kaybetti. Sonuçta Hasan Cemal pes etmek durumunda kaldı. ‘Şeker
abiler’ geri döndü. Sonraki süreçte Cumhuriyet iflas kararı
aldırttı.
Hasan Cemal’in içinde olmadığı bu süreçle ilgili bir notu da biz
düşelim buraya. Sami Karaören açıklamıştı Aksiyon dergisine:
“İcralar, şunlar, bunlar, haciz var. Fakat Osman Nuri Torun
(Yönetim Kurulu Başkanı) çok güzel bir şey hazırladı. Dedi ki ‘bir
tek kurtuluş yolu var. İflasını sağlamak.’ Hâkimler yardımcı oldu.
İflasını sağladık. İflas edince, kurtulduk. Biz yepyeni bir
Cumhuriyet kurduk. Sıfır borçlu. Hâlâ daha alacağı olanlar,
bulurlarsa alacaklar. Bu yeni Cumhuriyet’in borcu yok.”
Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim kitabıyla Hasan Cemal’in en çok
eleştirildiği nokta üslubu. Bizans’ı aratmayacak entrikaların
döndüğünü anlattığı kitabında, muhatapları, Cemal’in aynı şeyleri
başka ifadelerle dile getirebileceğini düşünüyor. Buna rağmen Türk
basın tarihi için okunması gereken bir kitap. Keşke, tarihin ‘kara
kutuları’ olan bütün gazetelerin sergüzeştleri
kitaplaştırılabilse.
Her neyse. Şimdilerde merak edilen ise, Hürriyet yazarı Mehmet
Yakup Yılmaz’ın da altını çizdiği, Hasan Cemal’in, Milliyet’teki
günlerini ne zaman kaleme alacağı?
Haber: Cemal A. Kalyoncu
Kaynak: