Atsız kafatasını böyle ölçüyordu
Abone olGazeteci ve yazar Yağmur Atsız, ünlü Türkçülerden olan babası Nihal Atsız’ın nasıl kafatası ölçtüğünü anlattı. Atsız babasının dehşet bir kafatasçı olduğunu yazdı.
Yağmur Atsız, yeni yayımlanan ‘Ömrümün İlk 65 Yılı’ adlı
kitabında, babası için, ‘Yakın çevresi, konu-komşu bir yana, hemen
hiç tanımadığı insanların bile kafataslarını ölçer, kılı kırk
yararak hesabını yapardı’ dedi. 1944 Türkçüler Davası’nın en önemli
sanıklarından biri olan, başta Alparslan Türkeş olmak üzere pek çok
ülkücünün yetişmesinde emeği geçen şair, romancı ve tarihçi Nihal
Atsız’ın İstanbul Maltepe’deki evinde kafatası ölçtüğü ve kimin
hangi oranda Türk olduğunu tespit ettiği, oğlu Yağmur Atsız
tarafından açıklandı. Yağmur Atsız, Türk Edebiyatı Vakfı tarafından
yayımlanan ‘Ömrümün İlk 65 Yılı’ adlı kitabında, babasının nasıl
kafatası ölçtüğüne dair çarpıcı ayrıntılar da veriyor: AYRINTILI
HESAPLAR ‘Nihal Atsız dehşetli bir kafatasçıydı. Yakın çevresi,
konu-komşu bir yana, hemen hiç tanımadığı insanların bile
kafataslarını ölçer, kılı kırk yararak kesabını yapar ve o
şahıslara mesela yüzde 37 onda dokuz mu yoksa ne bileyim yüzde 69
virgül dört oranında mı ‘Türk’ olup olmadıklarını tebliğ eder,
oranı düşük çıkanlar için de dudaklarında daima birkaç
‘teselli-bahş’ kelime bulunurdu. Farz-ı muhal ‘Fakat fevkalade bir
iradi cehid ve uyanık bir milli şuurla bu fıtri noksanınızı kısmen
de olsa giderebilirsiniz’ gibilerden...’ Tabii kafatası ölçümüne
göre Türklük oranı düşük çıkanlar son derece müteessir olarak
ayrılırlar, fakat bilimin katı ve acımasız gerçekleri karşısında
mukadderata boyun eğmek zorunda kaldıkları için mutluluğu belki de
başka alanlarda arama imkánı üzerinde dururlardı. Ancak bu
rizikolarına rağmen yine de hakikati öğrenmek isteyenlerin sayısı
pek eksik olmazdı. Sırf bu meraklarını tatmin için İstanbul’un ta
bir ucundan kalkıp Maltepe’deki evimizde Atsız’ı ziyarete gelenler
nadirattan değildi. (s.25)’ Kolayca tahmin edilebileceği gibi,
kafatası denilen şey öyle iple veya karış hesabıyla ölçülmezdi.
Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde bulunduğu söylenen
‘kafatası ölçüm aleti’ni görmedik ama Atsız’ın nasıl bir aletle bu
işi yaptığını oğlu Yağmur Atsız gayet net bir biçimde anlatıyor:
BİR TÜR PERGEL ‘Bu ‘araç’ her zaman yazı masası üzerinde duran ve
yaklaşık 45 santim uzunluğunda bir tür pergeldi. Ancak bu
‘pergel’in bacakları, bildiğimiz geometri enstrümanında olduğu üzre
dümdüz uzanmıyordu. Ayakuçları içeriye doğru mukavvesti. Ve bu
uçlar sivri değil ufak topuzbaşlıydı. Sap tarafında ise yine
pergellerdeki gibi üstü derece taksimatlı bir yarım daire ve
bacakların açılıp kapanmasıyla mütenasip olarak hareket eden bir
gösterge vardı. Atsız, ‘delinquant’ı bir iskemleye oturtur ve eline
aldığı o sihr-engiz araçla söz konusu ‘kafatası’nın önden ve yandan
olmak üzere iki ölçüsünü alırdı. Üstteki göstergenin verdiği
değerleri de bir kağıda itina ile not edip akabinde derin bir
hesap-kitap ameliyesine girişirdi. (s.26)’ BAZILARI ÜZÜLÜRDÜ Yağmur
Atsız, babasının yaptığı hesapların ardından sonucu açıkladığını,
açıklanan sonucun kimilerini mutlu ederken kimilerini de hayli
üzdüğünü belirttikten sonra, bu kafatası ölçme faaliyetinin
onyıllar boyunca aynı titizlikle sürdüğünü söylüyor. 75 Euro Nihal
Atsız’ın kafa ölçmede kullandığı alet, Pelvimetre adını taşıyor.
Gebelik ölçme aleti günümüzde de kullanılıyor. Hamile kadınların
karınlarının büyüklüğüne göre hamilelik süresini veren yandaki
pelvimetre, 75 Euro’ya satılıyor. Hitler’in değil onunmuş YAĞMUR
Atsız, ‘Hitler’in özel armağanı’ olarak bilinen kafatası ölçme
aygıtının, aslında Dr. Rıza Nur’dan kalan bir ‘havsala ölçme’ aleti
olduğunu da açıklıyor. Meğerse bu alet, gebe kadınların
karınlarındaki bebeğin fazlaca iri olması durumunda, doğumda
komplikasyon olup olmayacağını tespit için kullanılırmış. Yağmur
Atsız, bunu babasının ‘mizah’ anlayışına bağlayarak şöyle bir yorum
yapıyor: ‘Atsız’ın mutad harici bir mizah anlayışı vardı ki zaman
zaman hulûlü zordu. Kendisine dair ‘kafatasçı’ iddialarının
mütemadiyen tekerrürü biraz canını sıktı, tahmin ediyorum (...)
Ama, Atsız’ın, gençliğinde ırkçılık teorilerine inanmakla beraber,
bunu bir ‘kafatasçılık’ seviyesine indirgeyecek kadar aptal
olmadığını zannediyorum. (s.27-28)’ Rakı içerdik ALMANYA’ya geldiği
zaman, Yağmur Atsız-Ayşim Alpman çiftinin Köln’deki evinde kalan
ünlü bir konuk vardır: Yaşar Kemal. Genç çiftin ‘Yaşar Ağabey’
olarak seslendiği Yaşar Kemal, bir akşam ‘uzunca sayılabilecek bir
süre’ Yağmur Atsız’ı süzdükten sonra, ‘Biliyor musun, ben senin
babanla rakı içerdim’ diye konuşur. Yağmur Atsız doğal olarak
inanmayıp ünlü romancının şaka yaptığını sanır ve ‘Ağabey, koskoca
Atsız sizin gibi çulsuz bir gomonistle oturup rakı içmeye tenezzül
eder miydi ki?’ diye sorar. Bunun üzerine Yaşar Kemal şunları
anlatır: ‘Ederdi, ederdi.. Hem öyle ahım-şahım yerlerde değil,
ikindi üzerleri zaman zaman Sirkeci’deki meyhanelerde buluşup
rakılar ve laflardık. Sonra o Karaköy’den karşıya geçerdi. Ben de
kendi işime giderdim. - Peki ne münasebetle tanıştınız? - Benim
İnce Memed’i okumuş ve çok hoşuna gitmiş. ‘Ben bu gençle tanışmak
istiyorum’ demiş. Götürüp tanıştırdılar. Birbirimizden hoşlandık. O
tabii ki benim komünist olduğumu biliyordu. Ben de onun Türkçü
olduğunu. Ama yine de iyi anlaşırdık. (s.101)’ Haber: Sefa Kaplan
Kaynak: www.hurriyetim.com.tr