Ağca'yı Türk Gladiosu mu koruyor?
Abone olAğca'nın tahliye edilmesi, beraberinde birçok derin tartışmayı da getirdi. Star Gazetesi yazarı Uluç Gürkan'da, yazısında Ağca'nın serbest kalmasını değerlendirdi...
Türkiye'nin gündemini yerinden oynatan Mehmet Ali Ağca'nın
tahliyesi, birçok derin tartışmalarıda beraberinde getirdi. Star
Gazetesi yazarı ve eski parlamenter Uluç Gürkan'ta Ağca'nın serbest
bırakılmasındaki gelişmeleri ve öncesini başlıklı köşe yazısında
değerlendirdi. Uluç, bu fikrin hiçte yabana atılmaması gerektiğini
kaleme aldı. İşte Uluç Gürkan'nın yazısı?
Kaynak:
Yazı: Uluç Gürkan
Türk Gladiosu mu?.
Mehmet Ali Ağca korunuyor mu? Korunuyorsa, bu katili kim koruyor,
hangi nedenle koruyor?
Bu sorular, Ağca’nın Türkiye’deki yargılanış ve cezaevinde tutuluş
komedisinin ürünüdür. Kısaca özetleyelim.. Mehmet Ali Ağca,
Türkiye’nin en saygın gazetecilerinden Abdi İpekçi’ye Şubat 1979’de
düzenlenen suikastın tetikçisi olarak yakalandı. Suçunu itiraf da
etti. Ancak mahkemede inkar yoluna saptı ve ‘cinayetin gerçek
faillerini açıklayacağı’ tehdidini savurdu. Ardından Maltepe Askeri
Cezaevi’nden kaçırıldı.
Bu olay, Ağca’nın sözde ülkücü arkadaşlarının marifeti olarak
açıklanamaz. Son derece iyi korunan Maltepe Askeri Cezaevi’nin
dışarıdan bir baskınla sekiz kontrol noktasının da bir anda ele
geçirilmesi hiç inandırıcı değildir.
Aynı şekilde, bu olayla ilgili olarak ne kaçanın ne de kaçıranların
yakalanamaması, bu arada Ağca ve arkadaşlarının Nevşehir Emniyet
Müdürlüğü’nden sahte pasaportlar edinip yurt dışına transferleri de
tesadüf olamaz. Devletin içinden örgütlü ve son derece güçlü bir
desteğin sağlandığı kesindir.
Ne dersiniz, bu destek hala sürüyor olabilir mi? Haluk Kırcı’nın
cezaevinden ‘hatalı’ tahliyesinin ardından Mehmet Ali Ağca’nın da
‘eski af yasaları’(*), ‘Ceza Yasası’nın yeni düzenlemeleri’,
‘İtalya’da yattığı süre’ ve ‘şartlı salıverme hükümleri’ kapsamında
tartışmalı bir biçimde salınması böylesi bir anlam taşıyabilir
mi?
Ağca ve Kırcı gibi teröristlerin sıradan katil muamelesi görerek
serbest bırakılmaları doğal değildir. Bunun olmasında görünmez bir
elin, özel bir gerekçeye dayalı zorlamasını aramak
yadırganmamalıdır.
Bu konudaki soru işaretlerinin bütün açıklığıyla yanıtlanması,
sadece Abdi İpekçi’nin değil, yakın tarihimizdeki daha başka faili
meçhul cinayetlerin de üzerindeki sis perdesini aralayabilecek
önemdedir.
H H H
Güncel Yayıncılık tarafından yayınlanan Daniele Ganser’in ‘NATO’nun
Gizli Orduları’ adlı çalışmasında, yanıtın önemli bir bölümünü
derli toplu olarak bulmak mümkün.
Daniele Ganser, NATO üyesi ülkelerde ortak bir çalışmayla gizli
ordular kurulduğunu, bu orduların ‘komünizme karşı mücadele’
şemsiyesi altında çeteleştiğini ve uyuşturucu dahil pek çok kirli
işe bulaşarak ‘kendileri terörizm yaratan ağlar’ haline geldiğini
belirtiyor.
İtalya’daki ‘Gladio’ adıyla ünlenen bu ordulardan birisinin de
Türkiye’de kurulduğu, uzun yıllar CIA tarafından desteklenen bu
yapının 1970’li ve 1980’li yılların sağ kanat terör eylemlerine
bulaşmak yanında çok sayıda faili meçhul cinayete de karıştığı
biliniyor.
Ganser, Mehmet Ali Ağca’nın hem Abdi İpekçi’ye hem de Papa II. Jan
Paul’a kurşun sıkarken ‘Gladio görevlisi’ olabileceği izlenimi
veriyor.
Susurluk kazasında ölünceye kadar, ‘Türk Gladio’sunun Türkiye’deki
ve yurtdışındaki operasyonlarında önemli roller üstlenen Abdullah
Çatlı’nın Eylül 1985’te Roma’daki ifadesi, bu bakımdan özellikle
önem taşıyor. Askeri cezaevinden kaçtıktan sonra Ağca’yı evinde
saklayan Çatlı, bu ifadesinde Ağca’ya sahte pasaport temin ettiği
gibi, Papa suikastında kullandığı silahı da kendisinin temin
ettiğini bildiriyor. Çatlı ayrıca, Batı Alman gizli servisi BND’nin
kendisiyle bağlantı kurduğunu ve Papa suikastıyla ilgili olarak
ülkücülerin sponsorluğunu Bulgar İstihbaratı ve KGB’nin üstlendiği
izlenimi vermesi karşılığında para teklif ettiğini öne sürüyor.
Peki, Gladio Abdi İpekçi’den ne istemiş olabilir?
Ganser, İpekçi’nin ‘Türk sağının terör bağlantıları ve bu teröre
yönelik CIA desteğiyle ilgili ciddi araştırmalar üzerine
odaklandığını’, CIA istasyon şefi Paul Henze’yi ‘şiddeti durdurmaya
çağırdığını’, ancak daha sonra Uğur Mumcu’nun da başına geldiği
gibi ‘devletin en karanlık sırlarını ve vahşetin asıl kaynağını
açıklarken hayatını riske attığını’ yazıyor.
Umarız Ağca’nın tahliyesi, Gladio’nun Türkiye’deki varlığını ve
etkisini yansıtmıyordur. Devlet bu pislikten kendisini bütünüyle
arındırmıştır ve kalıntılarından da hesap sorabilecek
konumdadır.
(*) Bir yanlış anlamaya yol açmamak için yazmam gerekiyor.. Rahşan
Ecevit’e mal edilen af yasasının oylamasında parlamentodaydım.
‘Ret’ oyu veren iki DSP milletvekilinden biriydim. Bu yasaya karşı
olduğumu TBMM kürsüsünde oylama öncesinde açıkladım. Bu husus
basında da yer aldı.