50 yıllık dostluğu zedeleyen yemek
Abone olBaşbakan Erdoğan ile köşe yazarlarının buluşması Babı-Ali'de 50 yıllık dostları birbirine düşürdü. Hasan Pulur'un yazısına Mehmet Barlas'ın cevabı gecikmedi...
Başbakan Erdoğan ile buluşan gazetecileri
"Kalkan Balıklı Feriye" yazısyla
yaylım ateşine tutan Milliyet Yazarı Hasan Pulur'a, yemeğe katılan
Mehmet Barlas, yazısıyla cevap verdi.
Yazı: Mehlet Barlas
Kaynak:
-Ne demiş atalarımız?
- Ben kendimi düşmanlarıma karşı korurum. Sen beni dostlarımdan
koru!
Dün Milliyet'te Hasan Pulur'un "Kalkan Balıklı Feriye" yazısını
okuyunca bu özdeyişin doğruluğunu bir kez daha anladım. Pulur,
Fehmi Koru'nun yemekli davetinde benim Başbakan Erdoğan'ın yanında
oturmamdan başlayarak öyle şeyler yazmış ki, okurken onun hep
tekrarladığı söz aklıma geldi:
- Gazeteciden arkadaş olur. Olur ama bir numara dar ayakkabı
giymeye benzer bu arkadaşlık. Arkadaşını arkadan vurur.
Hasan Pulur'la uzun yılları arkasında taşıyan bir arkadaşlığımız
var.
Feriye'deki yemeğin ne olduğunu anlamak için bana sorsa anlatırdım.
Ama o böyle şeyler yapmaz. Açar gazeteleri. Haberleri, yazıları
okur. Akşamları da televizyonlardaki dizileri, tartışma
programlarını seyreder. Ertesi gün de bir Ziya Paşa dizesi katarak,
"Yorum" unu yazar.
Yine öyle yapmış. Bir de tenceresindeki temcit pilavından bir kaşık
daha katmış ve benim Turgut Özal'ın davetine nasıl gittiğimi bilmem
kaçıncı kez eklemiş yazısına.
1- Hasan Pulur'ların anlamadığı şey, bir gazetecinin, bir
cumhurbaşkanından veya bir başbakandan daha az önemli ve değerli
olmadığı gerçeğidir. Bir başbakanı gazetesinin patronu yemeğe davet
ettiği zaman bunu doğal karşılayan, ama bir gazeteci bunu yaptığı
zaman "Olur mu böyle şey" diyen anlayıştır bu.
Benim çocukluğumda Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, evimde
ağırlanırdı.
Benim meslek hayatım boyunca cumhurbaşkanları da, başbakanlar da
evimde ağırlandı. Hiçbiri karşısında eziklik falan duymadım. Aynı
şekilde gazete patronları da, sadece sizi davet etmeleri gereken
kişiler değildir.
Bütün mesele, görgü kurallarına uymaya bağlı. Eğer sizi birileri
yemeğe davet ederse, ona karşılık vermek, en basit görgü kuralıdır.
"Ben gazeteciyim, herkes beni davet etsin, ben sadece davet
edilirim" derseniz, o zaman Hasan Pulur gibi, davet edilmediğiniz
bir yemeğe hırslanıp
"Zaten onlar böyledir" gibi yazılar yazarsınız.
2- Fehmi Koru da, Tayyip Erdoğan da, benim evimde ağırladığım
isimler arasında. Erdoğan'ın zor günlerinde hep destek olmaya
çalıştım yazılarımla, cezaevindeyken onu ziyaret de ettim. Ama
Başbakanlığı döneminde, ilk kez beraber oldum Feriye'deki yemekte.
Dış gezilerine üç kez davet etti. Ancak televizyondaki programım
canlı yayın olduğu için, özür dileyip katılamadım.
Fehmi Koru Feriye'deki yemeğe davet ederken "Ben kaç kez sizin
evinize geldim. Şimdi sizi ağırlama sırası bende" diyerek yaptı
çağrısını.
Bu davete katılan isimler, Koru'nun kişisel tanışıklığı olan
isimlerdi nitekim. Bazıları ile mesleki geziler yapmış, bazıları
ile dostluklar kurmuştu. Tayyip Erdoğan'ın zor günlerinden başlayan
bir dostluğu olduğunu da biliyoruz Koru'nun.
3- Bir ülkenin başbakanı ile birlikte olmak, ne bir imtiyazdır, ne
ayıptır, ne kınanacak bir durumdur gazeteciler için. Bu yemekte
davetli olmadığı için "Olur mu böyle şey" diye yazılar yazmak,
sadece bu coğrafyaya özgü bir davranış bozukluğudur.
Hasan Pulur geçenlerde meslekte 50'nci yılının "Burhan Felek Ödülü"
nü alırken, bu sütunda ben onu kutlamıştım. Ancak meslekte 50 yılı
aşmış bir gazetecinin, hâlâ stajyer muhabir gibi her olaya
dışarıdan bakmasını ve yarım yüzyılı aşmış arkadaşlıklarını bile
temcit pilavına garnitür yapmasını anlayamıyorum.
Akrep önüne geleni sokar. Bu akrebin prensip sahibi olduğu anlamına
mı gelir?