Baskın Oran'dan milliyetçilik itirafı
Abone olBaskın Oran bir dönemin hızlı solcularındandı. 12 Eylül döneminde 3 defa görevinden atıldı. Oran, katıldığı bir sempozyumda 1970'li yılları anlatırken bazı itiraflarda bulundu.
Gazi Üniversitesi Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezi
tarafından düzenlenen "Türk-Ermeni İlişkilerinin Gelişimi ve 1915
Olayları" konulu uluslararası sempozyum Gazi Üniversitesi'nde
yapılıyor.
Bugün başlayan ve üç gün sürecek olan sempozyumun bugünkü son
oturumuna, Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf
Halaçoğlu, Ankara Üniversitesi Öğretim Görevlisi Baskın Oran,
Ankara Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sina Akşin, TOBB Üniversitesi
Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. İnanç Atılgan ve ASAM Ermeni
Araştırmaları Enstitüsü Başkanı ve eski Büyükelçi Ömer Lütem
konuşmacı olarak katıldı. Oturumda, özellikle Baskın Oran'ın
konuşması gergin bir ortamda yaşandı.
Oran'ın sözleri zaman zaman sempozyum katılımcıları tarafından
kesildi. Oran, 'Son Tabunun Kökenleri: Türkiye Kamuoyunun Ermeni
Soykırımındaki Tarihsel-Psikolojik Tıkanışı' konulu konuşmasında,
tabuyu 'hain olmayı göze almadan konuşamayacağımız konunun adı'
olarak tanımladı. Sınıf kavramı, komünizm, Kürt, Kürdistan, Kıbrıs,
laiklik gibi kavramların Türkiye tarafından tabu olarak
tanındığını, ancak artık bunların tabu olmadığını ifade eden Oran,
"Bir tek 1915 tabusu kalmıştır. O da bir süredir tabu olmaktan
çıkıyor ve bu konferans da bunun tabu olmaktan çıktığının
tescillerinden biridir" dedi.
Konuyu üç devreye ayırarak incelediğini belirten Oran, bunların
'Osmanlı'nın son günlerinde tabu', 'Kurtuluş Savaşı süresince ve
Cumhuriyet'in ilk döneminde tabu' ve 'günümüzde tabu' olduğunu
söyledi. Osmanlı'nın son günlerinde konunun tabu olmadığını çünkü
'Kötülükleri İnceleme Komisyonu ve Harp Divanı'nın kurulduğunu
belirten Oran, Meclis-i Mebusan'da da kıyım sorumlularının
kovuşturulması ve cezalandırılması için Misak-ı Milli'ye bir madde
eklendiğini söyledi. Bu cezalandırma akitnamesinde tehcir
sorumlularının ad verilmeden cezalandırılmasının istendiğini
belirten Oran, "Misak-ı Milli Ankara'da hazırlandığına göre bu
madde de büyük olasılıkla Ankara'dan çıkmıştır. Fakat diğer yandan
tabunun kökenleri bu döneme kadar uzanmaktadır. Seçkinlerin
kafalarındaki şudur. Osmanlıcılık ve İslamcılık işe yaramadı.
Memleket elden gidiyor.
Elimizde bir tek Anadolu kaldı. O da giderse bittik. Ezeli düşman
Rusya da Anadolu'yu Ermeniler'e vermek istiyor. Bu filmi daha önce
gördük. İsyan, bastırma, dış idare, muhtariyet, ayrı devlet. Eşraf
paniktedir, kafalarındaki şudur: 1895'de ve 12915'de Ermeniler'den
bize kalan mallara sahip çıkacaklar. Bir de ayrıca ya Ermeni
çeteleri yeniden kurulursa? Nitekim Türkiye'de üç sıfatlı ilimiz
vardır. Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Gaziantep. Bu üç ilin üçü de,
İngiliz işgalinin söz konusu olduğu ilk dokuz ayda tek mermi
atmamışlardır. İngilizler anlaşma gereği Fransızlar'a işgali
devrettikten sonra milli mücadeleyi başlatmışlardır. Çünkü Fransız
ordularıyla birlikte Ermeni lejyonu da gelmiştir" diye konuştu.
"BÜTÜN OLAYIN MOTORU SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI'DIR"
Kurtuluş Savaşı'nda ve Cumhuriyet'in başlarında tabu hakkında da
değerlendirmelerini anlatan Baskın Oran, bütün olayın motorunun
Sevr Barış Antlaşması olduğunu söyledi. Oran, 62. ve 64. maddelere
göre bir özerk Kürdistan kurulduğunu belirterek, "Bunun sonucu
1930'lardan itibaren Kürt kimliğinin etnik bir tanımlamaya
gidilmesi ve 'dağ Kürtleri' gibi ilginç terimlerin icadıdır. Madde
65 ve 83'e göre, İzmir ve civarında beş şehir Yunanistan'a
katılacaktır. Bunun sonucu da şu olacaktır, 1923 mübadelesinden
sonra 1942, 1955 ve1964'de varlık vergisi ve göçe zorlama yolları
ile etnik dinsel temizlik. etnik dinsel temizlik lafı sizi rahatsız
etmesin. Rakamlar vereyim. 17. yüzyılda imparatorluğun en güçlü
olduğu dönemde, Gayrı Müslim nüfus üçte bir, 1911 yılında beşte
bir, 1926 yılında kırkta bir, bugün yedi yüzde birdir.
88 ve 89. maddelere göre ise, Trabzon Vilayeti ve Doğu Anadolu'da
sınırları belirsiz bir Ermenistan, Türkiye'nin Anadolu'nun üçte bir
toprakları üzerinde kurulmaktadır. Bu maddelerin sonucu çok
enteresan ve çok önemlidir. Bu maddelerin sonucu olarak, Karadeniz
halkları ve özellikle Kürtler, Ankara'nın yanında çarpışacaklardır
ve bir de bu olay daha sonra Türk kimliğinin inşasında Ermeniler'in
'temel öteki ilan edilmesi' ile sonuçlanacaktır. Sonuçta halkın ve
özellikle seçkinlerin kafasındaki şudur: Biz bu Gayrı Müslimler'e
1839 ve 1856'da çeşitli haklar verdik, yetmedi. Şimdi de anavatanı
istiyorlar. Hem de düşmanların yardımı ile istiyorlar. Bundan sonra
bu ülkede onlara yer yoktur. Onlara varsa bizlere yer yoktur.
Gelelim bugünkü tabuya. Bugünkü Türk insanın beynindeki aşağı
yukarı şudur:
1920'de Sevr'i bize empoze edenler şu anda AB üyeleri, bunlar aynı
ülkeler. Amaçları da aynı, aynı şartları yine dayatıyorlar. İnsan
hakları diyerek ülkeyi parçalayacaklar, bunların içimizde demokrasi
istiyoruz diyen uzantıları da var. Bunun yanısıra bütün
komşularımız da bizi yok etmek için sınırlarımızda hazır bekliyor.
Sevr yapıldığında olmayan bir Sevr paranoyası bugün yükselmektedir.
Bunun genel sebebi şudur: Küreselleşme ulusal kimliklerin ödünü
koparmaktadır. Eğer Fransa ve Hollanda da AB anayasasının
reddettirecek kadar ödünü kopardıysa, Türkiye'de de koparması çok
kolaydır" dedi.
Tabunun sebeplerini de sıralayan Oran, birincisinin tarihsel sebep
olarak, millet sisteminin mirası olduğunu söyledi. 1454 yılında
uygulanmaya başlayan ve 1839 yılında Tanzimat Fermanı ile sona eren
millet sistemi aslında fiilen devam ettiğini belirten Oran, bu
sistemin iki özelliği olduğunu belirterek, "Bir, asimilasyoncu
değildir, çok kültrket elden gidiyor. Elimizde bir tek Anadolu
kaldı. O da giderürcü ve çok hukukludur. İkincisi ayrımcıdır, çünkü
Müslümanlar'ı Millet-i Hakime, Gayrı Müslimler'i Millet-i Mahkume
ilan etmektedir. Hakim hükümdara, mahkum da hakkında hüküm verilen
demektir. Türk milliyetçiliği 1904'ten itibaren çıkmaya başlayınca
bu çok kültürcü nitelik tamamen ortadan kalkmış ve ayrımcı nitelik
suyun üzerine yükselmiştir. Bugün de aynı durum vardır. Biz bugün
Gayrı Müslimler'i Türk saymayız. Onlar da kendilerini Türk
saymazlar. Bugün beyaz Türk olmaz için laik, Hanefi, Sünni,
Müslüman olmak gerekir. Bugün Türk'ün tanımı budur. İlk
duyduğunuzda belki rahatsız olabilirsiniz. Ama düşündüğünüzde
rahatsızlığınızın azalacağına inanıyorum" diye konuştu.
"ARKAMIZDAN VURDULAR, BİZ DE CEPHEYİ TEMİZLEDİK"
Diaspora ya da diasporaya yakın olan yazarlar iki sebep öne
sürdüklerini ifade eden Oran, "Tehcirin ve onun arkasından gelen
büyük kıyımın reddi konusunda vicdanlarını susturmak için veya
sevdiklerini katil olduklarını duymamak için hiç böyle bir şey
olduğunu sanmıyorum. İşin doğrusu şudur, insanlar bu konuyu ilk
defa ASALA cinayetleri ile tanımıştır ve tam bir şoka girmiştir. Bu
aynen müziğe ayarladığınız çalar saatin sabahleyin sizi kaldıracağı
saatten bir dakika önce el bombası sesi ile uyanmak gibidir.
İnsanlar bu konuda en ufak bir bilgi sahibi olmadıkları için ve
kırılmadıkları için bu el bombası ile uyanmışlardır ve dolayısıyla
ve çok büyük bir tepki göstermişlerdir. İnsanların bilmedikleri
şeyler de vardır.
1880 ve 90'larda Anadolu Ermeni'lerinin cidden isyan edecek
nedenlerinin çok olduğunu bilmeyen Türkiyeli yoktur. Bunu sağcılar
bilmemektedir ve bilmek istememektedir. Solcular da bunlarda
farksızdır. Çünkü biz solcular 1960 ve 70'lerde solculuk yapıyoruz
diye hep milliyetçilik yaptık. Bunun ancak bugün farkındayım. Bal
gibi yabancı düşmanlığı, anti-emperyalizm terimine sarıldık. ve
'Türkiye'de yabancı devletler bu isyanları destekledi' denildiğinde
her şeyin bittiğini de göremedik. Hemen arkasından şunun geldiğini
de şimdi görüyoruz. Arkamızdan vurdular biz de cepheyi temizledik.
Üçüncü sebebin de 3 T'nin geleceğini korkusu olduğunu savunan Oran,
"Yani tanıma, tazminat ve toprak talebi. Türkiyeli insanlar
diasporanın söylediklerini öğrendikçe daha fazla ve daha sert
hareket etmeye başlıyor ve rasyonel çerçeveden uzaklaşıyor"
şeklinde konuştu.
Dördüncü sebebin de Türk diplomatlarına suikastlar ve bunların
cezasız kalması olduğunu belirten Oran, "Nasıl 1915 kırımı cezasız
kaldıysa, bu yüzden diaspora büyük tepki duymaktaysa, hiç ilgisi
olmayan diplomatlarımızın öldürülmesi de Türkiye halkında aynı
tepkiyi doğurmaktadır. Bunların katilleri ya yakalanamamıştır ya da
sembolik cezalarla kurtulmuştur. Halk o kadar büyük tepki
göstermektedir ki, bir zamanların İçişleri Bakanı Meral Akşener,
Öcalan'a hakaret etmek için 'Ermeni' dediği zaman kimse çıkıp
'Hanımefendi hiç utanmıyor musunuz?' dememiştir" dedi.
Beşinci sebebin ise jenosit olduğunu kaydeden Oran, Jenosit'in
sadece hukuk terimi olduğunu söyleyerek kurtulmanın doğru
olmadığını dile getirdi. Oran, "Çünkü, Batı üniversitelerinin çok
büyük çoğunluğunda jenosit araştırmaları ve araştırmacıları diye
bir kavram ortaya çıkmıştır. Bu pratikte bir sosyal terim haline
gelmiştir. Ayağımızı yere basalım. Soykırım suçu ceza hukukunun
doğası gereği yapıldıktan sonraki olaylara uygulanabilecek bir
nitelik taşır. Bunu yanısıra bir de sujeleri gerçek kişilerdir.
Fakat hukukta durum böyleyken, onun süzgecinden geçerek yapılar
tarih okuması pratikte farklıdır. 1915'i haklı göstermeye çalışan
Türk tutumuna karşı bir uluslararası tepki oluşmuş ve soykırım
terimi 1915'i tanımlar hale gelmiştir" diye konuştu.
Oran konuşmasında, "Ermenilerin 1915 kırımı ve bu kırımın Türkiye
tarafından inkarı nedeniyle çok yoğun ve çok özel bir duygusal
durum içinde bulunduklarını anlamamak için insan olmamak gerekir.
1915'ten önce 1.5-2 milyon olan bu insanlar bugün 60 bin kişi
kalmıştır. Geri kalanı istemediği halde bu ülkeden gitmiştir"
açıklamasını yaptı.
Sempozyumun ardından salona arka kapıdan gelen Oran, yine arka
kapıdan çıktı.