İsrail’in; Filistin halkına, Hz. İsa’nın doğum yeri olan
Bethlehem’deki kiliseyi dahi sakınmadan” Kutsal Toprakların
şehirlerine karşı giriştiği ve tüm dünyaya adeta meydan okuyarak
gerçekleştirdiği saldırganlığa tepki göstermek için “siyasi
gerekçeler” gerekmez.
Eğer ” vicdan” diye bir şey var ise, eğer
kafanın içinde bir zerre ” akıl” bulunuyorsa; buna
tepki gösterilir.
Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilere uyguladığı
muamelenin daha da kötüsü, İsrail tarafından bugün tam 35 yıldır
işgal altında yaşatılan Filistinlilere uygulanıyor ve bunun dehşet
manzaralarını her gün milyonlarca insan televizyon ve sosyal medya
sayesinde görüyor.
On milyonlarca, yüz milyonlarca insan, öfke ve hınç doluyor.
Gözyaşları akıtıyor.
İsrail “in uluslararası vicdanda mahkûm olmasının sebebi bu.
Bu yüzden, bugüne dek pek az konuda sağlanabilen bir uluslararası
seferberlik, İsrail’e karşı olarak, söz konusu.
Türkiye’de de durumun farklı olması mümkün değil.
En başta, bizim halkımız vicdan sahibidir.
Tarih beraberliği, kültür ortaklığı bir yana, bizim halkımız
vicdan sahibi olduğu için kan ağlıyor.
Peki, bu ülkede; İsrail ne yaparsa yapsın, nasıl bir
fotoğraf verirse versin,
”Kasap Netanyahu” tarafından yönetilsin,
Filistinlilerin uğradığı muameleyi onaylayanlar yok
mu?
Var.
Hem de bunlar önemsiz kişiler değiller.
En önemlileri.
İsrail tankları, Filistin halkının ulusal simgelerini yok
ettiğinde,
Ramallah”ı işgal ettiğinde,
Tank modernizasyonu anlaşmasını yangından mal kaçırır gibi
imzalayanlar,
İsrail’e 688 milyon dolarlık çek
gönderenler.
Bazı gazetelerin, köşelerine ve bazı televizyon
kanallarının ekranlarına kurulanlar.
Türk toplumunun on yıllardır beynini yıkayan klasik ”
Araplar bizi Birinci Dünya Savaşı’nda arkadan
vurdu” iddiası.
Dolayısıyla, bundan, İsrail”in Araplara yaptığı her
zulmü mazur görebilir ve görmeliyiz sonucu çıkarılmak
isteniyor.
Kişiliği kirli, ilişkileri kirli, kafası kirli, kokuşmuş
malum “köşe yazarımsılar “.
Araplar, Birinci Dünya Savaşı’ndan bizi arkadan vurdu
mu?
Mekke Emiri Şerif Hüseyin” in Hicaz” da bazı Arap bedevi
kabilelerini ayaklandırarak 1916”da İngilizlerle iş birliği yaptığı
doğrudur.
Ancak, Birinci Dünya Savaşı konusunda genel bir bilgisi ve fikri
olan herkes, bunun askerî açıdan tayin edici bir değer taşımadığını
bilir.
İngilizlerin daha sonra yerine getirmediği” bağımsızlık vaadi” ile
işbirliğine çektikleri Şerif Hüseyin” in ve oğullarının komuta
ettiği bedevi kabileleri, Mekke-Maan hattında, asıl cephenin
gerisinde İngiliz kuvvetlerine yardımcı olmuştur.
Asıl cephe, önce Süveyş Kanalı ve Kanal Harbinde Türk-Osmanlı
kuvvetlerinin geri çekilmesinden sonra Filistin’de kurulmuştur.
Filistin’de tek bir Arap ayaklanmamıştır.
Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da Türk kuvvetlerini ”arkadan
vuran” herhangi bir olay olmamıştır.
Arapların ezici çoğunluğu, İstanbul’a yani Türkiye’ye sadık
kalmıştır.
Cephedeki komutan, Şam Valisi Cemal Paşa, çok sayıda Arap
milliyetçisini idam ettirmiştir.
Cemal Paşa’nın ve İttihatçıların, kaba baskı
politikalarının Araplarda büyük tepki yaratmasına karşılık,
Arabistan Yarımadasının Hicaz bölümünden Akabe’ye kadar olan” cephe
gerisi” dışında, Arapların Türkleri arkadan vurduğuna dair tarihte
herhangi bir kayıt yoktur.
Güneş balçıkla sıvanmaz.
Vicdansızlığınızı, akılsızlığınızı,
Bilgisizliğinizi, çalakalem yazdığınız gazete köşeleri,
Gelişigüzel ahkam kestiğiniz televizyon ekranları örtemez.
Vicdan sahibi Türkiye halkının önünde kişiliğinizi teşhir
ediyorsunuz.
Bilmeyenler bilsin,
Görmeyenler görsün,
Duymayanlar duysun diye…