Film icabı değil; gerçeği oynadılar
Abone olTürk Silahlı Kuvvetleri iftiharla sunar: Film icabı demediler, askerce çarpıştılar. Türkiye'nin ilk Çanakkale filmi bundan 40 yıl önce TSK-Yeşilçam işbirliğiyle çekildi.
Türkiye’nin ilk Çanakkale filmi bundan 40 yıl önce Türk Silahlı
Kuvvetleri-Yeşilçam işbirliğiyle çekildi. Deniz Kuvvetleri Komutanı
Oramiral Özden Örnek’in oğlu Tolga Örnek’in Gelibolu belgeseli
hayal kırıklığına neden olurken, bir ayda 5 milyon kişinin izlediği
‘Çanakkale Aslanları’ kırılması güç bir rekora imza atmıştı. Yıl
1964, aylardan eylül. Albay Nusret Eraslan, Kara Kuvvetleri
Komutanlığı Foto Film Merkezi’nde bir taraftan Çanakkale Savaşı’nın
belgelerini inceliyor, diğer taraftan altı ay sonra yapılacak olan
50. yıl kutlamalarının nasıl olması gerektiğini düşünüyordu. Zaman
zaman telefona sarılıp Yeşilçam’daki dostlarını arıyor, görüşlerini
soruyordu. Bir süre devam eden görüş alışverişinin ardından
yüzyılın en büyük iki kara çıkarma harekâtı olan Çanakkale
Savaşı’nın ilk kez beyaz perdeye aktarılması fikri doğdu. Hiç vakit
kaybetmeden durumdan vazife çıkaran Türk Silahlı Kuvvetleri,
“Çanakkale”nin coşkusunu ve milli ruhunu yaşatacak projeye tam
destek verdi. Yeşilçam’la birlikte film işine girdi. Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin And Film’le yaptığı anlaşmanın ardından Çanakkale
Savaşı’nın, o güne kadar gün yüzüne çıkmamış mektupları, belgeleri
ve fotoğrafları incelendi. Yurdun çeşitli yerlerinde hâlâ hayatta
olan yüze yakın Çanakkale gazisiyle görüşüldü. Tarihçilere
danışıldı. Ardından Fahri Celal Göktulga gerçeğe uygun bir senaryo
kaleme aldı. Tarihî filmde başrolleri Yeşilçam’ın jönlerinden Tanju
Gürsu ile Deniz Binbaşısı Rıdvan Pekkan’ın kızı Ayşe Ajda Pekkan
paylaştı. Tanju Gürsu’ya cengaver Osmanlı askeri ‘Mehmet’,
babasının görevi dolayısıyla çocukluğu Gölcük’te, Amerikan
askerlerinin ailelerinin arasında geçen Ajda Pekkan’a ise, İngiliz
hemşire ‘Luna’ rolü verildi. Ayrıca Hulusi Kentmen’den Muzaffer
Tema’ya kadar 17 oyuncu ve Albay Baki Sönmez komutasındaki 46.
Piyade Alayı’ndaki bin 200 asker de filmde rol aldı. Bu rakam
tarihin en büyük çıkartmalarından biri için az bulununca çevre
birliklerden de takviye edilerek asker sayısı 10 bine çıkarıldı.
Ardından Gelibolu’da, Anafartalar’da çarpışmaların yaşandığı
bölgelerde kilometrelerce uzunluğunda siperler kazıldı. Kum
torbaları konuldu. Yüzlerce kilometrelik film seti eğitim alayı
gibiydi. Askerler durmadan çalışıyordu. Bir eylül sabahı Gölcük’ten
harekete geçen Deniz Kuvvetleri’ne ait savaş gemileri, Çanakkale
Boğazı önlerine geldiğinde, binlerce asker Osmanlı askerî kıyafeti
giyerek siperlerdeki yerini almıştı bile. Yönetmen Turgut Demirağ
ve askerî yönetmen Albay Nusret Eraslın’ın işaretiyle “savaş”
başladı. Ancak yaz aylarında çekilmesi gereken sahneler vakit
darlığı nedeniyle kış aylarında çekilince, askerler ve oyuncular
hem Anzaklara karşı hem de iklim koşullarına karşı mücadele
ediyordu. Filmin asası düşük olduğu için geniş açı sahnelerinin
çekilmesi sırasında havanın iyi olması gerekiyordu. Bazen hava
birden bozabiliyor, askerler siperlerde saatlerce kar ve yağmur
altında beklemek zorunda kalabiliyorlardı. Tanju Gürsu, “Tepelerde
rüzgar o kadar kuvvetli esiyordu ki yakın plan çekimlerinde ışığı
ve kamerayı dörder askerle güçlükle tutuyorduk.” diyor. Kamera
arkasında bekleyen kurmay albaylar, teknik açıdan bir yanlışlık
olmaması için bütün sahnelerin çekimlerini yakından takip etmiş,
gerektiğinde süngüyü yanlış tutan askerlere bile müdahale edip
filmin hatasız çıkmasına önemli katkıda bulunmuşlardı. Zaman zaman
askerlerin itaatsizliği de çekimleri hayli aksatmış. 46. Piyade
Alayı’ndan İsmail Hakkı Kesen, ‘o an’ları şöyle anlatıyor: “Göğüs
göğse yaşanan çarpışmaların ardından şehit düşen askerlerden
bazıları gözüne güneş geldiği için sürünerek gölgeye gidince ya da
ayağa kalkıp yürüyünce o sahneler boşa gidiyordu. “Ölenler
kalkmasın, ölenler kalkmasın...” uyarılarına aldırış etmeyen
askerler, “ateşkes” denildiği halde can sıkıntısından bütün
mermileri yakınca komutanlarımız tarafından hizaya sokulurdu.”
Anzak sahnelerin çekimleri sırasında Osmanlı askerî kıyafeti
çıkartılan askerlere Anzak üniforması giymeleri emredilince “Biz
gavur olmayız” diyerek isyan etmişler. Her ne kadar film icabı da
olsa askerler düşman rolünü oynamak istemeyince komutanların
emriyle sorun çözülüyormuş. Altı ay süren zorlu çekimler sırasında
askerlerin mutlu olduğu anlar da var: Saç sakalın serbest olması,
karavana yerine “yalancı dolma” dedikleri konservelerden
dağıtılması askerleri hayli mutlu etmiş. Çanakkale Arslanları
Gallipoli’ye karşı! Her gün askerler ve oyuncular 30-40 kilometreyi
kat ederek çekim bölgelerine ulaşabiliyordu. O tarihte Eceabat’ta
sadece bir tane otel olduğu için 100 kişilik film ekibi buraya
sığmamış. Herkes bulduğu yere başını sokmuş. Tanju Gürsu da bir ev
kiralayıp, temizliğini yaparak sobasını kurmuş. Ajda Pekkan’a da
kalması için bu evi önermişler. Pekkan için pazardan bir de yatak
alınmış. Modern bir ortamda yetişen Pekkan, evin halini görünce
“Ben böyle bir yerde kalamam” diyerek İstanbul’a dönmek istemişse
de güçlükle ikna edilebilmiş. Altı ayın sonunda zorlu kış
şartlarına rağmen filmin karadan, havadan ve denizden yapılan
çekimleri tamamlandı. Filmin banyosu Belçika’da yapıldı. Türk
sinemasının ilk renkli filmlerinden olan Çanakkale Aslanları, 18
Mart’ta sinemalarda gösterime girdi. Tanju Gürsu’nun verdiği
bilgiye göre filmi bir ayda 5 milyon kişi izledi. Türk Silahlı
Kuvvetleri ve Yeşilçam işbirliğiyle çekilen Çanakkale Aslanları,
Türkiye’de kırılması güç bir rekora imza attı. Çanakkale Aslanları,
Tolga Örnek’in Gelibolu belgeseli gibi toplumun çeşitli
kesimlerinde hayal kırıklığına neden olmadı. Aksine Türkiye o zaman
bu film sayesinde “Çanakkale geçilmez” düsturunun coşkusunu ve
milli ruhunu yaşadı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden
Örnek’in oğlunun belgeselinde Türk askeri için ‘olmazsa olmaz’
unsurlar flulaştırılarak anlatılıyor. Canlandırma sahnelerinde
hücum eden Türk askerinin ‘Allah Allah’ dediğini sadece tahmin
ediyoruz. 40 yıl önce Türk Sillahlı Kuvvetleri’nin iftiharla
sunduğu filmde olmazsa olmaz unsurların hiç atlanmadığı dikkati
çekiyor. Filmde Mustafa Kemal, “Ben size taarruzu emretmiyorum.
Ölmeyi emrediyorum.” dedikten sonra ezanlar okunuyor. Tanju Gürsu
cephede su sıkıntısı olduğu için toprakla teyemmüm ediyor. Ardından
askerlerine namaz kıldırıp Allah Allah nidalarıyla taarruza geçiyor
ve emri yerine getiriyor. 57. Alay şehit düşüyor. Siperlerin
gerisindeki çalılıklarda askerlerin iç çamaşırlarını bulan
komutanlar sağ kalan iki askere bunların anlamını soruyor.
Askerler, arkadaşlarının biraz sonra şehit olacaklarını bildiğinden
Allah’ın huzuruna temiz çıkabilmek için kirli çamaşırlarını
değiştirdiklerini söylüyor. “Bunlar savaşın özünü anlatan
sahnelerdi.” diyen Tanju Gürsu, savaşın Türkleri ilgilendiren
tarafının eksik kalmasından dolayı Gelibolu’ya tepkili:
“Çanakkale’de sen bir ülkeyi Haçlı saferlerine karşı durduruyorsun.
Osmanlı’ya karşı yapılmış bir haçlı seferiydi. Atatürk,
‘Öleceksiniz’ dedi, öldük. O sahneyi hatırladıkça bakın hâlâ
tüylerim diken diken oluyor. Bunlar Türk’ün özünü anlatan sahneler.
Buradan bir Atatürk, bir İstiklal Marşı çıkmıştır. İnsanların
Çanakkale’nin iman gücüyle kazanıldığına inanması lazım. Top yok,
tüfek yok ama askerin imanı var. Çanakkale’nin ruhu budur. Yoksa
250 bin asker orada ölmüş, burada ölmüş bir önemi yok. Allah aşkı
olmadan savaş olur mu? Bunları çıkarırsan geriye sadece savaş filmi
kalır.” Eleştirilerin haklılık payının olmasından dolayı mı, yoksa
Türk halkının belgesel seyretme merakının az olmasından mıdır
bilinmez, Gelibolu belgeselini gösterime girmesinin üzerinden on
gün geçmesine rağmen izleyenler 200 bini zor buluyor. Filmi izlemek
üzere gittiğimizde ilk günlerden farklı bir manzarayla karşılaştık.
Galadan sonra hınca hınç dolan salonlarda bugünlerde 10-15 kişi
bulmak zor. Gişe verileri, Gallipoli’nin Çanakkale Aslanları
karşısında mağlup olduğunu gösteriyor. Bakalım bir ayın sonunda
Gelibolu’yu kaç kişi izleyecek. Çanakkale Aslanları’nı 5 milyon
kişinin izlediği yıllarda Türkiye nüfusunun 30 milyon olduğunu da
unutmamak gerek. Elbette 1964’te çekilen filmle 2005 yapımı bir
film prodüksüyon açısından birbiriyle karşılaştırılamaz; ancak
çıkarılması gereken önemli dersler olduğu açık. Haber: Yaşar
Durukan Kaynak: Zaman