FETÖ firarisi gazeteci Ahmet Dönmez'in itirafları olay oldu vallahi de billahi de bilmiyordum
Abone olFETÖ'nün korkunç yüzünü bu kez kendi içinden bir isim anlattı. 2015'te yurt dışına kaçan gazeteci Ahmet Dönmez, "15 yıl Zaman gazetesinde çalışmış biri olarak, bugün bildiklerimin yüzde birini 15 Temmuz’dan önce bilmiyordum. Vallahi de bilmiyordum, billahi de…" dedi.
FETÖ'nün karanlık yüzü deşifre olmaya devam ediyor. Maskenin
arkasındaki yüzü gösteren isim, bu kez yıllarca bu yapının içinde
çalışan gazeteci Ahmet Dönmez oldu.
2015 sonunda yurt dışına kaçan Dönmez, kendi adına kurduğu internet sitesinde FETÖ'nün korkunç yüzünü "Cemaat içeriden 15 Temmuz'a nasıl sürüklendi" başlıklı yazı dizisinde kaleme aldı.
"Hizmet hareketi" "mahrem yapı"dan habersiz
Hareketin iyi ayaktan oluştuğunu herkesçe bilinen "hizmet Hareketi" ve kimsenin bilmediği, "mahrem yapı"dan oluştuğunu belirten Dönmez, Gülen'in bu iki oluşumun tepesinde yer aldığını yazdı.
Mahrem yapı sayesinde devletin kadrolarına yerleştiğine dikkat
çeken Dönmez, mahrem yapının kendine has kuralları ve söylemi
olduğunu belirterek, yazısına şöyle devam etti:
"Normal, bilinen Hizmet Hareketi’nin bulunduğu köşe için A köşesi, mahrem taraf için de B köşesi diyelim. İşte Gülen’in A köşesi için va’z ettiği düsturlar, B köşesi için geçerli değil.
Gülen, A köşesi için münzevi bir din alimi olarak ve dinin özünde var olan güzel hasletlere dayalı olarak konuşuyor.
B köşesine ise daha çok bir siyasi hareketin lideri olarak…
Ama A’ya bundan bahsedemez. B ile konuştuklarını A ile konuşamaz. Çünkü izah edemez. Etse de buna A razı olmaz. Yapılanların çoğuna rıza göstermez.
O da bunu biliyor.
Buna mukabil B’den de vazgeçemez.
Çünkü o asli unsur.
Çünkü bir gaye-i hayali vardır ve ona B’siz ulaşılamayacağını düşünüyor.
En başta bir içtihatta bulunmuştur.
Çünkü “hayr-ı kesir için şerr-i kalil kabul edilir.”
‘Zarar-ı âmmın def-i içün zarar-ı hâss ihtiyar olunur.’
Bu yüzden, B’de görev alanlar şuna inanırlar: Aslında onlar zora talip olmuşlardır. Başkaları dışarıda çeşitli hizmetler için “küheylan gibi” koştururken onlar sınır hattında, riskli bölgede, kelle koltukta bir mücadele vermektedir."
Su ile zeytin yağı karışmıyor
Hizmet hareketi ile mahrem yapıyı su ile zeytin yağına benzeten Dönmez, yazısında şu ifadeleri kullandı:
"Ne zeytinyağı suya karışıyor ne de su zeytinyağına. Hatta öyle ki, su, bardağın tamamını kendisi gibi su zannediyor.
Peki Gülen, böyle bir gizli yapıya neden ihtiyaç duydu?
Doğan Avcıoğlu, zamanında neden “10 işçi kandıracağıma bir albay kandırırım daha iyi,” demişse o yüzden.
Mahrem Hizmetler’in varlık nedenini, bizzat bizim devletin kendi mimarisinde ve genetik kodlarında aramak gerekir.
Bir kere her şeyden önce devletin kendisinin bile kocaman ve derin bir ‘mahrem yapısı’ var. Anayasası, kanunları, mahkemeleri, parlamentosu, hükümeti, kurumları ve her türlü meşruiyet kaynağına rağmen bununla yetinmeyip bekâsını, ‘derin devlet’ adı verilen bir başka karanlık ve kanlı sahada arayan bir devlet bu…
"Orada kumpasın, provokasyonun ruhsatı var"
Kendisini hukukun olmadığı bir bölgeye çeken, kanunlardan arındırılmış, alabildiğine keyfî ve gayrı nizami bir alanda varlığını sürdüren bir akıl… Orada her türlü kanunsuzluğun, her türlü kirli tezgahın, faili meçhulün, cinayetin, kumpasın, provokasyonun ruhsatı var. İster mafya, ister uyuşturucu kaçakçısı, ister din tüccarı ol, orada sana ‘vatan için’ ‘kutsal’ görevler verilir ve bunun adı, ‘devletin bekası’ olur."
Mahrem yapıdan habersiz olanların, karanlık yapının kumpasları anlatıldığında tepki gösterdiğine dikkat çeken Dönmez, itiraflarla dolu mahrem yapının nasıl bu kadar başarılı olduğunu bu sözlerle anlattı:
Mahrem yapının kendisini gizleme başarısı
"Tıpkı su ile zeytinyağı gibi… Ama onlar bardağın tamamının su ile dolu olduğunu zannediyorlar.
“Şu kadar yıldır içinde bulunduğum camiada gördüklerime, okuduklarıma, dinlediklerime, yaşadıklarıma, tanıdıklarıma mı inanayım, sana mı? Hocamızın hayatı, konuşmaları, eserleri ortada. Bunlara değil de senin anlattığın saçmalıklara mı inanmamı bekliyorsun?” diyorlar.
İşte bu, ‘mahrem yapı’nın en büyük başarısı.
O ayrışmayı o kadar güzel becermiş, kendini o kadar güzel gizlemiş ki, Schopenhauer‘in kirpileri gibi soğukta bile yan yana gelemiyorlar.
Bu aslında, geçmişte Cemaat’e yakın kurumlarda görev yapıp da bugün bazı eleştiri getirenlere yöneltilen, “Daha önce niye bunları anlatmadın da şimdi bir aydınlanma yaşamış gibi konuşuyorsun? Bunları daha önce niye söylemiyordun? Küpünü doldururken iyiydi de şimdi Hizmet kaybedince mi ötmeye başladın?” şeklindeki soruların da cevabı.
Dediğim gibi, o hususi yapı, en büyük tedbiri kendi tabanına uyguladı.
Hemen hemen her şey, 15 Temmuz’dan sonra ortaya çıkmaya başladı.
O yüzden, kendi bireysel gazetecilik serüvenime başlarken daha yolun başında, “Bilmek ve bilmemek” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O yazıya, “Şuna inanırım; bilmek ile bilmemek arasına kainat sığar. Bir şeyi bilmiyor olabilirsiniz. Ayıp değildir. En fazla öğrenmemenin utancını yaşarsınız. Fakat biliyorsanız… Artık sizin için dünya, bir an öncesine göre başka bir yerdir.” cümleleri ile giriş yapmıştım.
Kendi adıma konuşayım; 15 yıl Zaman gazetesinde çalışmış biri olarak, bugün bildiklerimin yüzde birini 15 Temmuz’dan önce bilmiyordum. Vallahi de bilmiyordum, billahi de…
****
Aslında Cemaat içerisinde binlerce insan aynı durumda.
Bugün şaşkınlık içinde, olan biteni anlamaya çalışıyorlar
Eğer bu ayrımı yapmazsanız, sanki karşınızda homojen bir camia varmış, düsturlar yekpare imiş, liderin tek bir boyutu varmış gibi bakarsanız, işin içinden çıkamazsınız.
Lütfen bundan sonra yazacaklarıma A kümesinin penceresinden bakmayın. Eğer Cemaat gönüllüsü iseniz ve bu küme içinde yer alıyorsanız, üstünüze alınmayın. Konunun sizinle alakası yok.
Her neyden söz edeceksem, B gezegeninde yaşananlardan söz edeceğim.
Hoş, siz isteseniz de zeytinyağı ile su birbirine karışmaz zaten.
Ne kadar karıştırırsanız karıştırın…"