Fethullah Gülen'in barışalım mesajı
Abone olGazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın (GYV) Ankara’da düzenlediği iftar programında Gülen'in mesajı okundu.
Hocaefendi mesajında, “Geçmişi, kötü yanları ile kendi
tarihselliğine gömüp dünkü kavgaları şimdilerde yeniden kavga
vesilesi yapmayalım.. Toplumu değişik kamplara, gruplara ayırmadan
vazgeçip her fırsatta birlik ve beraberliğimizi
vurgulayalım” ifadelerini kullandı.
GYV tarafından Ankara’da düzenlenen iftar programına fikir,
siyaset, iş ve sanat dünyasından çok sayıda temsilci katıldı.
Programda ayrıca Fethullah Gülen Hocaefendi'nin, iftar münasebeti
ile gönderdiği mesajı okundu. Hocaefendi, mesajında şu ifadelere
yer verdi:
“Vakfın değerli başkanı ve çalışma arkadaşları. Fikir, siyaset, iş
ve sanat dünyasının pek kıymetli temsilcileri. İyilik ve hayır
hizmetlerinin fedakâr öncüleri aziz misafirler. Müsaadenizle fakiri
de içinizden biri sayarak “biz” diyeceğim; biz, bir yandan kendi
dinimize, kendi hayat felsefemize sımsıkı sarılırken; diğer yandan
da başka dinî telâkkilerin, felsefî görüşlerin mevcudiyetini birer
realite olarak görüp “herkesi kendi konumunda kabul ve herkese
saygı” sloganıyla çıktık yola. Bu temel felsefeye bağlılık
sayesinde hiç kimseyi, soy, renk, din, inanç, mezhep ve düşünce
farklılığı gibi hususlardan ötürü hor görmedik, incitmedik. Sürekli
beraber yaşamanın ve insanî güzelliklerde buluşmanın vesilelerini
araştırdık.
“VİRÂ BİSMİLLAH” DEYİP YOLA KOYULMUŞTUK"
En derûnî hislerle sevgi kurnalarımızı sonuna kadar açık tutarak,
belli bir zaman dilimi itibarıyla husumet duygularıyla kirlenmiş
bir zeminde muhabbet fidelerinin çoğalıp gelişip her yanı saracağı
hülyalarına kapılmış, “virâ bismillah” deyip yola koyulmuştuk. Daha
yolun başında toplumun büyük çoğunluğunun da bizimle aynı hülyaları
paylaştığını görmüş; attığımız bir adıma karşılık on adımla
mukabele edildiğine şahit olmuştuk. Nitekim o ilk senelerde incelik
bir kere daha zarafetle buluşmuş; yıllardan beri kan ve gözyaşından
bıkmış gönüller, bir âsûde şafağı müjdelemeye durmuştu. Artık
herkes, bu gök kubbenin altında oturup kalkıp gönül hikâyelerinden
bahisler açıyor ve her yerde kinin, nefretin uğultularının yerini
en ince tellerden nağmelerle sevgi ve insanî münasebetler
alıyordu.
"İNSANÎ DUYGULARIMIZ, NEFSANÎLİĞİN ÇOK ÇOK
GERİSİNDE"
Fakat ne acıdır ki, bir hayli zamandan beri toplum olarak bir kere
daha arzularımızın esiri ve nefislerimizin de köleleri haline
geldik.. Pek çoğumuz itibarıyla, birer sevgi otağı olan
gönüllerimize, kötülük duyguları gelip taht kurdu. Ruhlarımızı
nefret ve düşmanlık hisleri sardı. Artık birbirimizi sevemiyor,
kucaklayamıyor ve hoş göremiyoruz. Yuvasını hep harabelere kuran
baykuşlar gibi, yıkıp dökmekten ve harabeler görmekten âdeta zevk
alıyoruz. Herkese ve her şeye hücum ediyor, korkunç bir hırsla hep
tahrip peşinde koşuyoruz. Allah’a, ülkemize, insanlara saygısızlık
ediyor ve affedilmeyecek günahlara giriyoruz. Hatta bazen, bütün bu
yaptıklarımızın, bir hizmetmiş gibi alkışlanmasını bile
bekleyebiliyoruz. Şimdilerde güneş her gün bir zulüm, bir tecavüz,
bir haksızlık ve bir hezeyan üzerine doğuyor. Geceler de hep
karanlık geçiyor. İnsanî duygularımız, nefsanîliğin çok çok
gerisinde; hissîliklerimiz, mantık ve muhakemelerimizin önünde;
sevgi ve hoşgörü de düşmanlıklarımızın kanlı hançerleri altında
paramparça. Peşin hükümlerle mahkûm ettiğimiz insanların hadd ü
hesabı yok. Ne zaman ne yapacağımız, kime küfredip kimi hakarete
boğacağımız belli değil. Sanki müstatil bir cinnet içindeyiz ve
toplumsal bir şizofreni yaşıyoruz. Adeta zulme doymuyor, tecavüzden
utanmıyor ve sürekli günah işliyoruz: Hakk’a saygısızlık günahı;
insanlara kin ve nefret duyma günahı; fikirlere hürmetsizlik etme
günahı; toplumun içine ihtilâf ve iftirak tohumları saçma günahı;
karanlık görme, karanlık düşünme günahı; kendimizi masum,
başkalarını mücrim kabul etme günahı; herkesi cehennemlik ya da
yobaz sayma günahı; bize mal edilmeyecek olumlu her hareketi
baltalama günahı; kendi insanî değerlerimizi tahrip etme günahı ve
daha nice günahlar… Artık bütün bu günahlardan tevbe etme zamanı
gelmiş olmalı.
“GEÇMİŞİ, KÖTÜ YANLARI İLE KENDİ TARİHSELLİĞİNE GÖMÜP DÜNKÜ
KAVGALARI ŞİMDİLERDE YENİDEN KAVGA VESİLESİ
YAPMAYALIM”
Şayet didaktik bir üslup kullanmak suretiyle hassas ruhları
rahatsız etmeyeceksem şöyle seslenmek isterim: Gelin, şu ışıktan
günlerin ufkumuzu sarmasını iyi bir vesile sayarak, bütün
günahlarımızdan tevbe edelim ve bir arınma süreci başlatalım..
Bundan sonra olsun, insanlara karşı saygılı davranıp insanî
değerleri korumaya çalışalım.. Fikirlere hürmet edip, kim olursa
olsun, herkesi kendi konumunda kabul edelim.. Geçmişi, kötü yanları
ile kendi tarihselliğine gömüp dünkü kavgaları şimdilerde yeniden
kavga vesilesi yapmayalım.. Toplumu değişik kamplara, gruplara
ayırmadan vazgeçip her fırsatta birlik ve beraberliğimizi
vurgulayalım… Hâlâ gönüllerimiz az da olsa insanî duygularla
çarpıyor ve pazularımız da kuvvetli ise, gelin, o heyecan ve o
güçle birbirimizi kucaklayalım. Kırıp parçalayıp, sağa sola
saçtığımız kendi parçalarımızı bir araya getirerek, bunları bir
daha kopup dağılmayacak şekilde birbirine bağlama yollarını
araştıralım.. Bizim için her zaman birer kaba yol kesici ve
gulyabânî sayılan kinden, iğbirardan, gayzdan uzaklaşarak, bizi
halka sevdirecek ve Hakk’a ulaştıracak kalbin dilini anlamaya
çalışalım.
İşin doğrusu aylardır her biri bir zıpkın gibi sineme saplanan onca
yalan, onca tezvir, onca iftira ve onca şeytanî plân karşısında
sükûtu tercih edişimin sebebi milletçe böyle bir tevbeye muvaffak
olabileceğimize dair ümidimi koruyor olmamdır. Gürül gürül konuşmak
icap eden anlarda bile sadece yutkunmakla iktifa edişim bozulan
köprülerin bütün bütün yıkılmasının önünün alınabileceğine ve
yeniden mürüvvet ufkuna ulaşılabileceğine olan inancımdır.
Evet, sizler gibi vicdan genişliğine sahip fazilet kahramanlarının
mütemadi gayretleriyle bir kere daha insanların özlerindeki
ünsiyete yöneleceği, böylece sevgi ve diyalog çağlayanının
eskisinden gür akacağı kanaatini taşıyorum. Bir zamanlar çokça
gördüğümüz o nazlı nazlı bir araya gelişlerin ve o yürekten
birbirini selâmlayışların canlanıp devam edeceğine inanıyorum.
Yeniden her yörede o heyecanlı muhabbet nağmelerinin ve birbirinin
meziyetini mırıldanan dillerin duyulacağını; o mütekabil hürmet ve
muhabbet teâtîlerinin artarak içtimaî atmosferi bütünüyle
saracağını ümit ediyorum.
Bu hislerle, “Evrensel Barışa Doğru 20. Yıl” temalı iftarınızın
bereketli olmasını diliyor; senelerdir toplumsal problemlerimizin
çözümü yolunda dertli ile ilacın buluşmasına vesilelik yapan
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın bütün gönüllülerini tebrikle
beraber, orada hazır bulunan herkese selam, hürmet ve
teşekkürlerimi arz ediyorum."