Fethullah Gülenin aykırı sözleri
Abone ol1980'li yıllar ve Körfez savaşında söyledikleri aykırı bulunmuştu. Ama onun amacı başkaydı.
Türban eylemlerini eleştiren, İsrailli bebeklere ağlayan Gülen,
Milli Görüşçüleri kızdırdı. Atatürkçüler ise "takiye" yapıyor
sandı. Oysa onun yaptığı üstadı Said Nursi gibi sorunlara pratik
çözümler üretmekti.
Fethullah Gülen'in İzmir'deki faaliyetlerinde kullanmaya başladığı
yeni hizmet yöntemi aslında devletin yapması ya da örgütlemesi
gereken yardım organizasyonundan başka bir şey değildi. İlk evin
oluşturulmasına yardım toplamak için cami cemaatine duyuru yapıldı.
Kimi evin kirası için para verdi, kimi yatak, kimi tencere kimi de
yiyecek içecek. Sonuç başarılıydı. Toplanan parayla gecekondu
semtinde küçük bir ev kiralandı, verilen eşyalarla döşendi ve
öğrenciler yerleştirildi. Bunu kısa sürede başka evler de
izledi.
AKYAZILI VAKFI
Kiralanan evlerden biri Nefi Akyazılı isminde birine aitti.
Yapılanlara tanık olan Akyazılı Bozyaka'daki evini bu iş için hibe
etti. Hemen Akyazılı adına bir vakıf kuruldu. İmece usulüyle,
yardımlarla 5 katlı bir bina yapıldı. Akyazılı Vakfı, Gülen'in
faaliyetlerinde merkez üssü haline geldi. Ayrıca kamp işine de
ağırlık verilmişti. Her kampı o yöredeki varlıklı kişilere finanse
ettiriyorlardı. 12 Mart yönetimi İzmir'deki faaliyetlerinden
hoşlanmadığı Gülen'i ilden uzaklaştırmayı denedi. 1972'de Edremit'e
1974'te de Manisa'ya tayin edildi. 1975'te gazeteci Hikmet
Çetinkaya'nın ortaya çıkardığı Edremit'teki kampın boy boy
fotoğrafları Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.
İSTANBUL'A MERHABA
Gülen seçimlerde desteklediği, hükümet ortağı Erbakan sayesinde
1976'da yeniden İzmir'e tayin oldu. Faaliyetlerine hız veren Gülen
1977 yılında Diyanet görevlisi olarak yurtdışına çıktı. Almanya'da
çeşitli konuşmalar yaptı. Dönüşünde ünü daha da yayılmıştı. Yeni
Cami ve Sultanahmet Camisi'nde verdiği vaazlarla bir ayağını
İstanbul'a attı. Zaman zaman Türkiye'nin başka yerlerine de
gidiyordu. Cemaati öyle hızla büyüdü ki gerek cemaate gerekse daha
geniş kitlelere ulaşmak için 1978 yılında Sızıntı adında haftalık
bir dergi piyasaya çıkarıldı. Ama Gülen cemaati o dönemde
Fethullahçılar adıyla anılıyor ve aşırı İslami yaşamlarına vurgu
yapılıyordu. Gülen'in o dönemde kasetlerle çoğaltılıp dağıtılan
vaazları da radikal İslamcıydı. Tarihler 12 Eylül 1980'i
gösterdiğinde ülkedeki herkes gibi Gülen ve cemaati de şaşkın ve
endişeliydi. Ülkedeki Konya Mitingi'nin bile yapılabildiği
"özgürlükçü" havada askerin böyle bir şey yapacağını kimse hesap
etmemişti. Böylece ordunun aşırı İslamcı akımlara mutlaka müdahale
edeceği gerçeği de öğrenilmiş oldu. Bu Gülen'in önünde çözüm
bekleyen sorunlardan biri olarak yerini aldı. 12 Eylül ihtilali
sonrasında Gülen'in hakkında "arama" kararı çıkarıldı. Ama
görünürde olmasına, her yere girip çıkmasına karşın sorun yaşamadan
dolaşabildi.
ASKER KORKUSU
1981'de Diyanet'teki resmi görevi olan vaizlikten istifa ederek
ayrıldı. 1982'de Sızıntı dergisinde askeri öven ve yeni Anayasa'ya
ilişkin referandumda evet oyu verilmesini içeren yazılar
yayınlanmaya başladı. İyi bir başlangıç yapmıştı. 1983'te yapılan
seçimlerde de Turgut Özal ve partisi ANAP'a destek vererek
karşılığında çalışmalarını rahatça sürdürebilme izni kopardı. Yurt
çapındaki gezilere ve vaazlara hız verdi. 1986'da Burdur'da
gözaltına alındıysa da hemen İzmir'e götürüldü ve serbest
bırakıldı. Aynı yıl askeri liselerde bazı öğrencilerin Fethullahçı
olduğu tespit edilince çok sayıda öğrenci okullardan çıkarıldı.
GÜLEN'İN FİKRİ DEĞİŞİYOR
12 Eylül'ü unutmayan hatta kendi adına önemli dersler çıkaran Gülen
26 Kasım 1989'da İzmir Hisar Camisi'ndeki vaazında konuyu türban
eylemlerine getirdi. "Sözde türban adına yürüyorum diyenler,
istihbarat örgütlerince derdest edilince, bu başörtülü, mantolu
veya çarşaflı kadınların çoğu erkek olarak çıktı ortaya. Ve
bunların çoğu bir kostüm dükkanından nasılsa İslami kıyafetler
almış, kendini sokağa atmış açık saçık kadınlar olduğu tebeyyün
etti..."
Milli Görüşçüler daha düne kadar aynı türden İslami yaşayışı
savunan hatta Gülen'in ağzından çıkanlara inanamamıştı. Atatürkçü
kesimlerse Gülen'in bu sözlerinin "takiye" olabileceği düşünüyordu.
İslamcı kesimin genelinden farklı düşünmeye başladığı 1990'da
Birinci Körfez Savaşı sırasında daha net bir şekilde ortaya çıktı.
Saddam'ın Scud füzesiyle vurduğu İsrail'de ölen İsrailli çocukların
görüntüleri televizyonlara yansımıştı. Gülen Scud füzesiyle vurulan
İsrail'deki bebeklerin durumuna ağladığını söyleyince İslami kesimi
bir kez daha kızdırdı.
Haber: Nevzat Atal-Erdal Şimşek
Kaynak: www.sabah.com.tr