Fethullah Gülen'i öldürecekler miydi?
Abone olFethullah Gülen'e kim, nerede, ne zaman suikast düzenleyecekti? Mehmet Baransu'nun kaleme aldığı kitap olay yaratacak!
Geçtiğimiz günlerde Karakutu Yayınları'ndan çıkan Mehmet Baransu ve Tuncay Opçin'in Pirus adlı kitabı gündemi derinden sarsacak.
Birbirinden ilginç bilgilerin yer aldığı Pirus'ta, 28 Şubat süreci ve sonrasına ilişkin çarpıcı detayların yanı sıra 2000'li yılların başında yaşananlara ilişkin de çok önemli bulgular dikkati çekiyor.
Kitapta Fethullah Gülen'e düzenlenecek suikastten tutun, 28 Şubat sürecinde İslami kesme yönelik itibarsızlaştırma operasyonu kapsamında Cübbeli Ahmet'e kurulan tuzağa kadar bir çok olay anlatılıyor.
Kitapta yanıtı verilen sorulardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Seccade serip namaz kıldığı söylenen Genelkurmay Başkanı kimdi?
Orgeneral Çevik Bir, el yazısıyla 'okuyup imha edin' diyerek hangi darbe talimatlarını verdi? Milli Güvenlik Akademisi çıkışlı gazeteciler kimlerdi?
Fethullah Gülen'e kim, nerede, ne zaman suikast düzenleyecekti?
Ülkücü subaylar 28 Şubat'ta nasıl tasfiye edildiler?
Güçlü Eylem Planı"nda hangi gazeteciler hedef alındı?
Süleyman Hilmi Tunahan Cemaati hangi komplonun içine çekilmek istendi?
M. Emin Karamehmet'i Ankara'da bir araba da kim tehdit etti?
Darbe toplantısını gizli kaydeden gazeteci kimdi?
Darbe yapacak komutanları kim, nasıl öldürecekti?
Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök'e kim neden suikast düzenleyecekti?
İŞTE KİTAPTAN SEÇİLMİŞ BÖLÜMLER
Sezer, TBMM'nin feshine hazırdı
28 Şubat sürecinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in adeta muhalefeti temsil ettiği belirtilirken şu ifadelere yer veriliyor:
"AKP hükümetinin hazırladığı hemen hemen her atama kararnamesi Sezer'e takıldı. Hukukçu cumhurbaşkanı kanunlar nezdinde temizlik kıstası yerine, istihbarat örgütlerinin hazırladığı raporlara itimat ediyordu. Kulislere göre Sezer 'demokratik kurallar' içinde kalmak şartı ile her şeye hazırdı. Hatta TBMM'nin feshine kadar!" (sf.289)
Orgeneral Doğan'ın kışlalara emri
Kitapta, 3 Kasım 2002 seçimlerinin hemen ardından Birinci Ordu Komutanlığı'na bağlı birliklerde Org. Çetin Doğan imzasıyla yayınlanan emirdeki şu cümlelere dikkat çekiliyor: "Son zamanlarda bazı çevrelerin anayasal devlet düzenimizin temelini oluşturan 'laiklik' ilkesini kendi çıkar ve amaçlarına göre yorumlayarak kamu hizmetlerinin yerine getirildiği başta öğretim kurumları olmak üzere, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında, türban ve başörtüsü kullanılmasında ısrarlı davrandıkları gözlenmektedir. Bu yoldaki ısrar, masumane bir tercihten ziyade, laik Cumhuriyet ilkelerine karşı dine dayalı bir devlet düzeni kurmaya yönelik din ve vicdan hürriyetini aşan sistemli çabaların bir parçası olarak değerlendirilmektedir." (sf.294)
Askerin fişlediği ilçe
28 Şubat'ın üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen askerin faaliyetlerine aynı hızla devam ettiğine dikkat çekilen kitapta, Ereğli ilçesi ve Demir-Çelik fabrikaları örneği veriliyor. 14 Ocak 2003'te fabrikada göreve gelen yeni yönetimin ağırlıklı olarak AKP'li olmasının, asker tarafından fişlenmesine neden olduğu vurgulanarak şu açıklama yapılıyor: "30 Ağustos 2003'te tuğamirallikten tümamiralliğe terfi eden Deniz Kutluk, elbette durduk yerde koca bir ilçeyi mercek altına almadıÖ Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın emri üzerine harekete geçti. Emirde, Batı Çalışma Grubu rapor sisteminin tekrar hayata geçirilmesi; 1 Mayıs 1997'de Batı Çalışma Grubu'nca uygulanmaya başlanan rapor sisteminin 13 Mart 2003'te revize edilmesi isteniyordu. Bunun üzerine tüm ilçe büyüteç altına alındı. İlçede asıl önemli olan Ereğli Demir-Çelik fabrikalarıydıÖ" (sf. 299)
Medya üzerinden iletilen mesajlar
Askerler Kıbrıs konusunda takip edilecek yolu hükümete net bir şekilde ulaştıracaklardı. Ancak bunun yolu hükümet ile yapılan resmi temaslar olmayacaktı. Bu mesajlar Akşam gazetesindeki iki köşe yazarı, Kemal Yavuz ve Yusuf Gökalp Yıldız üzerinden aktarılacaktı. Bu yazarlar sayesinde hem kamuoyu oluşturulacak hem de ilgili kurum ve kuruluşların kulağı çekilecekti. Hükümet bu köşelerde yazılanları dikkatlice okumalı ve mesajların gereğini yerine getirmeliydi. Yoksa işin sonu fenaydı.(sf.382)
Tuncay Özkan dinleme merkezinde
Tuncay Özkan, Çukurova Grubu'na geçtiğinde ilk başta görmek istediği yer Turkcell olmuştu. Medya grup başkanı olmasına rağmen ne Show TV'yi ne de Akşam'ı ziyaret etmişti. Grubun üst düzey yöneticisi Ersin Pamuksüzer'le birlikte, Turkcell'in dinlemelerinin de yapıldığı merkezi görmeye gitmişti. Özkan, Pamuksüzer'den kendisini tüm Turkcell abonelerinin dinlenebildiği merkeze götürmesini istemiş ve ikili beraber bu birimi ziyaret etmişti.(sf.388)
100 bin satarsa gündemi belirler
Kitapta Mustafa Balbay ile Jandarma İstihbarat Başkanı Tümg. Levent Ersöz arasındaki görüşmelerden birinin de Cumhuriyet gazetesinin tiraj meselesi üzerine olduğu iddia ediliyor. İşte o bölüm: Üçlünün üzerinde anlaştıkları plana göre ilk önce Cumhuriyet gazetesinin tirajının arttırılması gerekiyordu. Hedef 100 bindi. Bunun için "Aydınlanma Kitapları" projesinin yeniden canlandırılması düşünülüyordu. Oyak Bank sponsor olacak, sponsorluk bedeli de sadece 100 milyar lira olacaktı. Balbay'a göre gazete 100 bin satarsa "Gündemi bir başka etkileyecekti."
Levent Ersöz'ün özel isteği
Jandarma İstihbarat Başkanlığı, Nuray Başaran'ı o tarihlerde adım adım takip etmişti. Yurtiçi ve yurtdışı seyahatleri, kimlerle görüştüğü hep dosyalanan bir isimdi Nuray Başaran. Levent Ersöz Paşa'nın bir başka isteği daha olmuştu Başaran'dan, yazar Ergün Poyraz'a, Çukurova Medya Grubu'nun bağladığı maaşın kesilmemesi: "Sizden özel bir ricamız var. Ergün Poyraz'a grubun bir katkısı vardı. Şu an onu kestiniz. Sıkıntınızı biliyoruz. Yüzde elli indirerek bu ödemeyi devam ettirirseniz, gerçekten iyi olacak. Ki sürekli olarak dik duran bir arkadaşımız. Mücadelelerini biliyorsunuz, şahsı da tanıyorsunuz, öyle kirli işlere konu olmayan bir çocuk.(sf.407)
Özkök yolu tıkıyordu
Özkök Paşa tek başına hem ayakta kalmaya çalışıyor hem de ülke için bir sıkıntının oluşmaması için var gücüyle uğraşıyordu. İşte tam bu günlerde Ankara'daki iktidar oyununun taraflarından birisi kural ihlali yapmıştı. Bu cenah ABD'nin de yakından izlediği Türkiye'deki illegal bir terör örgütü ile bağlantı kurmuştu. Bu örgüt DHKP-C'ydi. Amaç, Özkök Paşa'yı ortadan kaldırmak, tıkanan yolu açmaktı. Özkök Paşa'ya bir şey olması durumunda yerine en kıdemli orgeneral olarak Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman geçecekti. Yalman'ın yerine de Şener Eruygur Kara Kuvvetleri Komutanı olacaktı. Bu senaryo için Ankara'da bir hayli çaba sarfe dilmiş, hiçbirisi başarılı olamayınca bu defa illegal bir örgüt ile bağlantı kurulmuştu. Ancak Bağdat'tan Türkiye'ye ulaşan bir haber tüm planı boşa çıkarmıştı.(sf.413)
Paşalar, medya patronuyla aynı masada
Kuvvet komutanlarının rahatsızlığı sadece hükümetin icraatlarıyla sınırlı değildi. Medyanın tavrı da canlarını sıkıyordu. Mustafa Özkan'dan komutanların bir ricaları daha vardı. Aydın Doğan'ın yanlarına çekilmesi gerekiyordu. Bu iş de Özkan'a havale edildi. Gerçi Özden Paşa boş durmamış, Doğan Yayın Holding'te yönetim kurulu üyesi olan eski deniz kuvvetleri komutanlarından Emekli Oramiral Orhan Karabulut'u da devreye sokmuştu. Bu ikili sayesinde Aydın Doğan, paşalarla bir masanın çevresinde buluşmuştu.(sf.417)
Cübbeli'ye hain tuzak
Kitapta 28 Şubat sürecinde İslami kesme yönelik itibarsızlaştırma operasyonu kapsamında Cübbeli Ahmet'e de bir tuzak kurulduğu anlatılıyor.
Kitaba göre tuzağı kuran ise Sisi diye bilinen Seyhan Soylu'nun yardımcısı Vedat adlı kişidir. Verilen bilgilere göre Vedat, medyaya Cübbeli Ahmet Hoca'nın eşcinsel bir ilişkisi olduğu iftirasını atar. Kitapta bu iftira şöyle yorumlanıyor: "Soylu'nun o dönemde neler yaptığını bilenler için Vedat'ın anlattıkları hiç şaşırtıcı gelmemişti. Seyhan Soylu, Fadime Şahin-Müslüm Gündüz-Ali Kalkancı aşk üçgenini ortaya çıkartan isimdi. Vedat da bu ateşe yeni bir odun atmaya çalışıyordu. Yani psikolojik harpçiler yine, yeni bir oyun tasarlamışlardı. Dönem ve şartlar bir hayli değişmiş olmasına rağmen birileri boş durmuyordu."