Fethullah Gülen'den yeni bir kitap
Abone olFethullah Gülen'in Nil Yayınlarından çıkan en son kitabı 'Çizgimizi Hecelerken' insan aklını kemiren ilginç soru yığınlarını nitelikli cevaplarla buluşturacak.
İnsanın düşünebilme yeteneği ve hayal kurabilme gücü
çoğu zaman fiziki sınırları kat kat aşıyor. Varlığın bizatihi
kendisi bu açıdan bakıldığında insan düşüncesini kışkırtan ve onu
hayal kurmaya sevk eden ciddi bir argüman. Gözün göremediği,
kulağın duyamadığı, elin dokunamadığı her yer ve her şey tatmin
edici veriler veya açıklayıcı bilgilerle tanışıncaya kadar
sorularla beslenen kocaman bir muamma olarak insan beyninin
fırtınalı zemininde yaşamaya devam ediyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Nil Yayınlarından çıkan en son kitabı 'Çizgimizi Hecelerken', hayatın içinde, kendiliğinden üreyen ve insan aklını kemiren ilginç soru yığınlarını nitelikli cevaplarla buluşturan önemli bir eser.
Kitap zengin içeriğiyle toplam 57 farklı konuda müellifin ortaya koyduğu ilmî yorumları içinde barındırıyor. Perspektif, Düşünce Boyutu ve Din Ekseni etrafında şekillenen bölümlerde yer alan ilginç bir sorulardan biri, 24 bin yıllık Atlantis efsanenin perde arkasını açıklarken, güncelliğini bir türlü yitirmeyen, hayal ürünü mü yoksa bir gerçek mi olduğu üzerine sık sık tartışılan, adına uluslar arası dernekler kurulan uçan daireleri(UFO) farklı bir açıdan tekrar gündeme taşıyor.
Soru şu: 'Zaman zaman gazetelerde şeytan üçgeni ve uçan dairelerden bahsediliyor. Bunların aslı var mıdır? Varsa neye işaret eder?'. Sorunun cevabı ise meseleyi Kur'an ve Hadis perspektifi içinde ele alan ve daha önce karşılaşmadığımız türden, yazılmayan ve söylenmeyen ilginç bir yaklaşım sunuyor bizlere.
Fethullah Gülen Hocaefendi'ye göre gerçekte var olup olmadığı
asırlardır tartışılan ve insan zihnini kurcalayan bu konulara bütün
ihtimalleri ele alan üç farklı açıdan bakmak mümkün. Bazı sahih
hadislerden yola çıkarak şeytanın otağının denizler olduğunu
zikreden müellif, habîs ruhların kimi denizler üzerinde saltanat
kurup kendilerince manyetik bir alan oluşturabileceğinin hesap
edilmesi gerektiğini, ayrıca insan algısının dışında cereyan eden
bu hadiselerin önemsenmeyip yeterince araştırılmadığında tehlikeli
sonuçlar doğurabilmesinin ihtimal dahilinde olduğunu
belirtiyor.
Şeytan üçgeni olarak tabir edilen yerde yaşananların yerkürenin fiziği, çekim gücü ve mıknatıslanmasıyla ilgili normal bir durum olabileceğini de vurgulayan yazı, efsane yazarlarına ilham kaynağı olan Atlantik Okyanusu'ndaki batık medeniyet Atlantis'ten de bahsediyor.
Atlantis hikâyesinin Nuh tufanıyla benzerlik arz ettiğini belirten Hocaefendi, Yahudiler, Hıristiyanlar ve İslâm müelliflerinin bir kısmı tarafından meselenin tufanla irtibatlandırılmasının doğal olduğunu ifade ederek, bütün dinlerin ittifak halinde bulunduğu tufan hadisesi ile Bermuda Şeytan üçgeni efsanesi arasındaki bağlantıya farklı açılardan bakarak dikkat çekiyor. Tarihte Allah'ın gazabına maruz kalarak helâk olan birçok kavmin bulunduğunu belirten Hocaefendi, bu bölgede yaşanan kaza ve felaketleri Peygamber Efendimiz'in 15 asır önceki ikazını ele alarak açıklamaya çalışıyor.
Allah Resulü'nün Tebük'e giderken, ''Ben gitmeden sakın Tebük suyundan içmeyin ve dışarıya çıkmayın. Helâk olmuş o cemaatin yerine de uğramayın.'' sözünün aksine o devirde meraklı iki kişinin bu emri dinlemeyerek bölgeye gidişini ve başlarına gelenleri anlatıyor. İslâmi kaynaklarda da belirtilen belâ ve musibete maruz kalmış Lut Gölü, Sodom ve Gomorre gibi mekanlarda şeytanların saltanat kurma ihtimaline, Bermuda Şeytan Üçgeninin bulunduğu bölgede de böyle bir saltanatın bahis mevzu olabileceğine işaret eden yazı, benzer bölgelerle ilgili yapılacak yeni araştırmaları da tetikleyecek önemli ipuçlarını ihtiva ediyor.
Uçan dairelerle ilgili de farklı bir yaklaşım sergileyen Hocaefendi, askerlik döneminde daktilo dersi alırken karşılarına konulan metinlerin uçan dairelerle ilgili olduğunu naklederken, askeriye gibi ciddi bir kurumun hakikati olmayan bir yalana meyledemiyeceği ihtimalini de göze alarak bu cisimlerin keyfiyetleri üzerinde zaman zaman düşündüğünü belirtiyor.
'Her şeyden evvel uçan daireler, bizim cismaniyetimiz gibi canlı varlıklar olamazlar. Zira atmosfer içine seri girme ve çıkmalar, ışık hızıyla hareket etmeler, yıldızlar arası seyahatler... evet, bütün bunlar ne feza ne hava ne küre-i arz fiziğiyle ne de küreler arası çekimle izah edilmesi mümkündür. Allahu a'lem, bazı kimselerin gözüne görünen bu görüntüler, ervah-ı habîsenin saltanatı adına onların donanma gecelerinde kendilerine has düzenleriyle görünmelerinden ibarettir. Yani bunlar cin ve şeytanlardır.' diyen Hocaefendi, bu tür görüntülere şahit olduklarını söyleyen kimselerin ifadeleri, 'Kaldırdılar, götürdüler, falan yere attılar, kaybolduk!' gibi eskiden beri cin ve şeytan tayfası tarafından insanlara musallat oldukları zaman duyulup biline gelen şeylerdendir şeklinde meseleye açıklık getiriyor.
Uçan Dairelerin bir aslı varsa bunu ancak cin, peri ve şeytanla açıklanabileceğinin mümkün olduğunu ifade eden müellif, Tanrıların Arabaları yazarının iddia ettiği gibi göklerde büyük bir medeniyet olması, Ehramları onların ilham etmesi, Piri Reis'in haritasını hazırlamaları gibi efsanelerin ilim dünyasında bir geçerliliği olmadığını belirtirken bu tür görme ve duymaların aynı zamanda halisülasyon sonucu ortaya çıkabileceğini de ifade ediyor.